1. Hukuk Dairesi 2016/16812 E. , 2020/4830 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 08.09.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.Davacı, mirasbırakan babası ... tarafından vekil olarak tayin edilen davalı halası ...’nin, babasının adına kayıtlı 8 parça taşınmazını akrabası olan dava dışı ... isimli şahsa satış yolu ile devrettiğini, yapılan satış işlemi neticesinde babasına herhangi bir ödeme yapılmadığını, vekalet yetkisinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak şartıyla şimdilik 4.800 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı, kök mirasbırakanları olan ... " in borcundan dolayı dava konusu taşınmazlara haciz konulduğunu, annesi ve kardeşleri ile birlikte paydaş olarak yer aldıkları taşınmazlara ilişkin işlerin çözülmesi için tüm kardeşlerin kendisine vekalet verdiklerini, anneleri ve kardeşlerinin bilgisi dahilinde işlemleri yürüttüğünü, vekalet görevinin kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, 1953 doğumlu ... ’in 17.09.2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı kızı ... ’in kaldığı,davalının murisin kardeşi olduğu, çekişme konusu 198- 263-367-368- 364-366- 93 ve 190 parsel sayılı taşınmazlarda 1/12’şer payı bulunan muris... ’in söz konusu paylarının ... 10.Noterliğinin 01.07.2009 tarihli vekaletnamesi ile vekil olarak tayin ettiği davalı ... tarafından 29.07.2009 tarihli satış işlemi ile dava dışı ... ’e temlik edildiği, aynı resmi senetle davalının kendisinin ve dava dışı kardeşi Kasım ve annesi ... ’nın paylarını da devrettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; davacının murisi tarafından davalının vekil tayin edilmesi suretiyle dava konusu taşınmazlardaki mirasbırakan Bilal adına kayıtlı payların üçüncü kişiye vekaleten satıldığı kayden sabittir. Belirtmek gerekir ki; dava tarihi itibariyle dava konusu taşınmazların maliki davalı olmadığına göre tapu iptali ve tescil isteğinin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, Ne var ki, davacının terditli olarak vekilden tazminat isteği de bulunmaktadır. Vekilin vekalet edene karşı hesap verme borcu ve sorumluluğu kapsamında (TBK 508.madde) taşınmaz bedelinin ödendiği hususunda ispat külfeti davalıya düşmektedir.Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların dava tarihindeki rayiç değerlerinin belirlenmesi, davalı tarafından yapılmış ödeme varsa bunun mahsup edilmesi ve kalan bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ve eksik araştırma neticesinde yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davacı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.10.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.