Hukuk Genel Kurulu 2014/108 E. , 2016/441 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.12.2011 gün ve 2009/378 E., 2011/495 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 26.12.2012 gün ve 2012/18012 E., 2012/21616 K. sayılı kararı ile;
“…Davacılar vekili, müvekkili şirketin davalı Banka"dan kullandığı krediye, diğer müvekkilinin kefil olduğunu, kredi borcunun zamanında ödenememesi nedeniyle hesabın kat edilip müvekkiller hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi ve ilamsız takip yoluyla icra takiplerine girişildiğini, yapılan yargılama sonucunda ipotekle talep edilen (406.604,44) TL hariç davalı Banka"nın alacağının toplam (1.745.426,49) TL olduğunun tespit edildiğini, borcun tasfiyesi amacıyla taraflar arasında 07.12.2007 tarihli bir protokol imzalandığını ve müvekkili şirkete ait otelin davalı Banka"ya devredildiğini, davalının 07.07.2009 tarihli ihtarname ile kullanım bedeli ödenmediği gerekçesiyle protokolü haksız şekilde feshettiğini, oysa kullanım bedelinin ödenmeye başlanması için otelin teferruat ve müştemilatlarıyla beraber tutanakla teslim edilmesinin gerektiğini, otelin değerinin alacak bedelinden çok fazla ve davalının amacının müvekkillerinin protokol gereği rızasını almadan oteli satmak olduğunu ileri sürerek, davalı adına tescilli dava konusu otelin tapu kaydının iptali ile müvekkili şirket adına tescilini, bu mümkün olmazsa hesaplanacak gayrimenkul bedelinden davalı alacağının mahsubu ile bakiyeden şimdilik (100.000) TL"nın temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı şirketin protokol gereği kullanım bedelini ödemediği gibi ödemenin aksadığı 3. aydan sonraki 1 ay içinde oteli boş ve sağlam olarak müvekkiline teslim de etmediğini, bunun üzerine protokolün müvekkili tarafından haklı nedenle feshedildiğini, protokolde taşınmazın değerinin açıkça (13.500.000) USD olduğunun belirlendiğini, taşınmazın gerek davacının müvekkili bankaya olan borcunun ödenmesi gerekse taşınmaz üzerindeki çok sayıdaki ipotek alacaklısının alacaklarının ödenmesi amacıyla ve tarafların serbest iradesiyle müvekkiline satıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, dava konusu otelin kullanımının halen davacının elinde bulunması nedeniyle otelin kendilerine teslim edilmediğine ilişkin davacı taraf iddiasına itibar edilmediği, davacı tarafça davalı Banka"ya olan borçlarının tasfiyesi amacıyla serbest iradeleri ile protokol düzenlendiği, borçlarına mahsuben dava konusu otelin mülkiyetinin davalıya devrinin yapıldığı, davalının da taşınmaz üzerindeki takyidatlara ilişkin olarak 3. kişilere ödemeler yaptığı, protokol kapsamında taşınmazın kullanımının davacıya bırakılıp kullanım bedelinin belirlendiği, davacının ise herhangi bir ödemesinin bulunmadığı, davalı Banka"nın da bu nedenle protokol kapsamında tek taraflı fesih hakkını kullandığı, davacının serbest iradesi ile tapuyu davalıya devrettikten sonra tapu kaydının iptalini isteyemeyeceği, taşınmaz banka tarafından henüz satılmadığından ne kadar bedelle satılacağının şimdiden bilinemeyeceği, taşınmaz davalı tarafından satıldıktan sonra satış bedeli ve masrafları dikkate alınarak protokol kapsamında davacının bir alacağının olup olmadığı belirlenebileceğinden, davacı tarafın bedel talebinin de yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava, taraflar arasındaki 07.12.2007 tarihli protokolün haksız feshedildiği iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, bu mümkün olmazsa alacağın tahsili istemlerine ilişkindir.
Davacıların davalı bankaya olan borçlarının tasfiyesi amacıyla 07.12.2007 tarihli protokolün düzenlendiği, bu protokol gereği davacı şirkete ait otelin tapu kaydının davalıya devredildiği, buna karşılık otelin kullanımının davacı şirkete bırakıldığı, davalının 07.07.2009 tarihli ihtarla davacı şirketin kullanım bedelini ödemediği ve buna rağmen protokol gereği bir ay içinde oteli boş ve sağlam olarak bankaya teslim etmediği gerekçesiyle protokolü tek taraflı olarak feshettiği konularında, taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki ilk uyuşmazlık protokolün davalı banka tarafından feshedilmesinin haklı olup olmadığı, ikinci uyuşmazlık ise haklı olup olmamasına göre bu feshin sonucunun ne olacağı noktalarında toplanmaktadır. Mahkemece otelin kullanımının halen davacıda olması nedeniyle protokolün 2-a maddesinde belirtilen “otelin kullanımının, otelde mevcut tüm teferruat ve müştemilatın tutanakla tespit edildikten sonra başlayacağı” hükmünün bir anlamının kalmadığı, davacının protokol kapsamında belirlenen kullanım bedelini ödemediğinden, bankanın tek taraflı feshinin haklı olduğu sonucuna varılmıştır. Oysa taraflar arasında çekişmesiz olduğu üzere, otelin mülkiyeti davalı bankaya devredildiği halde, dava konusu otel baştan beri davalı bankanın değil, davacı şirketin elindedir. Tarafların buna rağmen anılan şartı belirlemelerinin bir anlamı olmalıdır. Zira bu protokolün tüm tarafları tacirdir ve TTK.’nun 20. maddesi uyarınca her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır.
Dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, otelin protokolün imza tarihinde kullanıma hazır olmadığı anlaşılmaktadır. Hatta mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen 24.05.2010 tarihli bilirkişi raporunda dahi otelin halen bakım ve tadilatlarının devam ettiği, hizmete kapalı ve kullanılamaz durumda olduğu belirlenmiştir. Protokolün 8. maddesinde borçluların kiracı olarak kaldıkları dönemde otelin kullanım amacına uygun bulunmak, bankanın iznini almak ve tüm masraf ve giderleri kendilerine ait olmak kaydıyla otelde değer arttırıcı bakım, onarım ve tadilat işleri yapabileceğine, ancak otelin satılması veya satım olmaksızın bankaya teslimi halinde bu masrafları hiçbir surette bankadan talep edemeyeceklerine dair hükümden, bu tadilatların davacı şirketçe yapıldığı anlaşılmaktadır. Tüm bu açıklamalardan sonra, protokolün 2-a maddesinin, davacı şirketin kullanım bedelini ödemeye başlamasını, dava konusu otelin kullanıma hazır olması için gerekli tüm teferruat ve müştemilatın otelde mevcut bulunduğunun tespiti, diğer bir deyişle tadilatın tamamlanması şartına bağladığı kabul edilmelidir. Aksinin kabulü, otelin müşteri kabul edemeyecek, diğer bir deyişle gelir elde edemeyecek durumda olduğu halde, davacının kira bedeli ödemesi anlamına gelir ki bu kabul şekli, hem hayatın olağan akışıyla hem de tarafların otelin mevcut durumunu ve davacının elinde olduğunu bildikleri halde böyle bir şartı kararlaştırmış oldukları gerçeğiyle bağdaşmaz. Davacı şirketin bu arada oteli işletmiş olması halinde ise anılan şartın gerçekleşmiş olduğu, dolayısıyla davacı şirketin kira bedeli ödemeye başlaması gerektiği de açıktır. Ancak bu husus mahkemece incelenmediği gibi dosya kapsamından da tam olarak anlaşılamamaktadır. Zira, otel keşif tarihinde dahi kullanılamaz olduğu halde, davalı bankaca keşide edilen 07.07.2009 tarihli ihtarda, otelin işletildiğinden söz edilip hasılat payı istenmesi, bu konuda tereddüt uyandırmaktadır. Elbette ki tadilatı bu şekilde davacı tarafa bırakılan otelin, kullanıma hazır hale getirilmesi için davalı bankaca sonsuza dek beklenecek değildir. Ancak bu husus, hem 07.07.2009 tarihli ihtarın hem de işbu davanın konusu dışındadır.
Bu durum karşısında mahkemece, öncelikle davacı tarafça protokolün 2-a maddesinin ihlal edilip edilmediğinin, dolayısıyla davalı bankanın protokolü tek taraflı feshinin haklı olup olmadığının, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda incelenip değerlendirilmesi, sonrasında da haklı olup olmamasına göre bu feshin sonucunun ne olacağı konusunda bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle taraflar yararına bozulması gerekmiştir.
2- Yukarıda açıklanan bozma neden ve şekline göre, taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava tapu iptali ve tescil, bunun mümkün olmaması halinde alacak istemine ilişkindir.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık davalı yanca protokolün tek taraflı feshinin haklı olup olmadığı ve bu çerçevede feshin sonucunun ne olacağı noktasında toplanmaktadır.
1- Bilindiği üzere, 6217 Sayılı Kanunun 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla temyize ilişkin hükümler bakımından 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uygulanmaya devam etmektedir.
Anılan Yasanın cevapla (katılma yolu ile) temyizi düzenleyen 433/II nci maddesine göre bu temyiz usulünde süre, cevap süresi kadar olup on gündür. Somut olayda katılma yolu ile temyiz eden davalıya, davacının temyiz dilekçesi 20.11.2013 günü tebliğ edilmiş ve davalı yasal süre geçtikten sonra 04.12.2013 günü temyiz isteminde bulunmuştur.
Aynı Yasanın 432/4 üncü maddesi uyarınca, süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 1989/3 E. ve 1990/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince Yargıtay tarafından da bu yönde karar verilebileceğinden davalı vekilinin temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda (1) sayılı bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine, (2) sayılı bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, 30.03.2016 gününde oy birliği ile karar verildi.