14. Hukuk Dairesi 2019/264 E. , 2019/7560 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12.09.2008 gününde verilen dilekçe ile tapu kaydındaki vakıf şerhinin terkini talebi üzerine Hukuk Genel Kurulunun bozma kararına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 27.03.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacının mirasçıları vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, tapu kaydındaki vakıf şerhinin terkini istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu ... ili, Merkez ilçesi, ...,... parsel sayılı taşınmazların tapu kaydında ... şerhinin davalı idarenin işlemi ile konulduğunu, davacının dava konusu taşınmazları satın alırken dava konusu şerhlerin bulunmadığını, kadastro tutanaklarında da vakıf şerhine rastlanmadığını iddia ederek 2502 ve 2503 parsel sayılı taşınmazların tapu kaydındaki vakıf şerhinin terkinini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu taşınmazların dayanak tapu kaydında vakıf şerhinin bulunduğunu, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinin uygulanamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazlara vakıf şerhinin kadastro tespitlerinin kesinleşmesinden on yıl geçtikten sonra konulduğu ve 5841 sayılı kanunda öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 29.06.2009 tarih 2009/7442 Esas, 2009/8071 Karar sayılı ilamıyla, “...5737 sayılı Vakıflar Kanunu 27.02.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmış ve aynı tarihte yürürlüğe girmiştir. Yasanın geçici 5.maddesi hükmüne göre vakıf şerhleri ile ilgili devam etmekte olan davalarda diğer kanunlarda yer alan zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere ilişkin hükümlerin bu kanun açısından uygulanmayacağı kuralı getirildiğinden, burada 5841 sayılı Kanunun 2.maddesinden öngörülen kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve hak düşürücü süreyi düzenleyen 3402 sayılı Kadastro Kanununun değişik 12.maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı, bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, çekişmenin esasına ilişkin taraf delillerini toplamak, toplanacak delillerin sonucuna uygun hüküm kurmak olmalıdır" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Davacı vekilinin karar düzeltme istemi Dairemizin 22.10.2009 tarih 2009/11347 Esas, 2009/11445 Karar sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
Bozma kararı üzerine yerel mahkemece 23.02.2010 tarihli ve 2009/727 Esas, 2010/61 sayılı Karar ile direnme hükmü kurulmuştur.
Direnme kararının davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Hukuk Genel Kurulu 04.05.2011 tarih 2011/14-187 Esas - 2011/284 Karar sayılı ilamı ile "" ...Kadastro tutanaklarının incelenmesinden, dava konusu taşınmazın dayanak tapu kayıtlarının bulunduğu ve bu tapu kayıtlarına istinaden malikleri adına tespit edildiği anlaşılmış, ne var ki; mahkemece, bu dayanak tapu kayıtları getirtilmemiştir. Davalı idare, dava konusu taşınmazın geldi kayıtlarında vakıf şerhi bulunduğunu, ileri sürmektedir. Belirtilen tüm bu yasa hükümleri ve ilkelerin ışığı altında mahkemece öncelikle; dava konusu taşınmazın kadastro sırasında tespitine esas alınan tapu kayıtları ilk tesisinden itibaren bütün intikalleri ile birlikte şahsiyet ve vakfiyet durumlarını gösterir kayıt ve öteki belgeler ilgili mercilerden getirtilmeli; Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünden ve Vakıflar Genel Müdürlüğünden kayda işaret edilmiş vakfın türü hakkında bilgi alınmalı, vakfın niteliği, dava konusu taşınmazın vakıf malı olup olmadığı araştırılmalı; ayrıca, yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, davalı idarenin mahkeme kararı olmaksızın ve tek taraflı irade ile vakıf şerhi koydurma yetkisi bulunmadığı da göz önüne alınarak, tüm bu hususlar birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir..." şeklinde gerekçeyle direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu bozma ilamına uyulup, davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmü, davacının mirasçıları vekili temyiz etmiştir.
Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup re’sen yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gerekir. Savunma hakkı, Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınmış olup, 6100 sayılı HMK’nun 27. maddesinde de “hukuki dinlenilme hakkı” başlığı altında ayrıca düzenlenmiştir. Hakim, tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Buna göre hakim iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır.
Somut olaya gelince; davacı ..."ün dava devam ederken 14.03.2014 tarihinde vefat ettiği ancak mirasçılarının bizzat veya vekil eliyle davaya dahil edilmeden yargılamaya devamla hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Yargılama aşamasında vefat eden davacı ..."ün dosyada mevcut mirasçılık belgesine göre davacı vekiline yetki ve mirasçılarının davaya dahil edilmesi için süre verilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davaya devam edilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacının mirasçılarının vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne, hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.11.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.