Abaküs Yazılım
6. Daire
Esas No: 2016/13857
Karar No: 2022/75
Karar Tarihi: 04.01.2022

Danıştay 6. Daire 2016/13857 Esas 2022/75 Karar Sayılı İlamı

Danıştay 6. Daire Başkanlığı         2016/13857 E.  ,  2022/75 K.

    "İçtihat Metni"


    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    ALTINCI DAİRE
    Esas No : 2016/13857
    Karar No : 2022/75


    DAVACI : ... Koruma Vakfı
    VEKİLİ : Av. ...

    DAVALI : ... Bakanlığı/ANKARA
    VEKİLİ : Av. ...

    DAVANIN KONUSU :
    Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 17/08/2016 tarihli işlemle onaylanan Ordu-Trabzon-Rize-Giresun-Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonunun iptali istenilmektedir.
    DAVACININ İDDİALARI : Uyuşmazlığın niteliği gereği, davacı iddiaları hukuki değerlendirme bölümünde belirtilmiştir.
    DAVALININ SAVUNMASI : Uyuşmazlığın niteliği gereği, davalı savunmaları hukuki değerlendirme bölümünde belirtilmiştir.

    DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ ....'IN DÜŞÜNCESİ :
    Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda:
    Planda korunması gereken alanların gösteriminde eksiklik olduğuna, sulak alanlara yer verilmesine itiraz hakkında
    "1/100.000 ölçekli bölge planlama çalışmasının temel amaçlarından birisi; planlama alanı içerisindeki önemli doğal değerler ile ekosistem alanlarının titiz bir biçimde tanımlanması ve bu alanların korunması için gerekli kararların geliştirilmesidir. Dahası, planın kullanıma yönelik öngörülerinin planlama alanındaki doğal değerleri olumsuz etkilemesini önleyecek tedbirlerin alınması da bölge planlamanın temel konular arasındadır. Dava konusu 1/100.000 ölçekli Ordu-Giresun-Trabzon-Rize-Gümüşhane-Artvin Çevre Düzeni Planının sınırları içerisinde kalan Yılantaş ve Ağaçbaşı turba sulak alanlarına özgün niteliğini veren turba terimine, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde yer verilmektedir. Yönetmelikte turba terimi; “Oksijensiz ve suya doygun ortamlarda çökelerek birikmiş ve kısmen ayrışmış organik ve inorganik materyallerden oluşan karışım” olarak tanımlanmaktadır. Aynı Yönetmeliğin Koruma İlkeleri kısmında, turba alanlarını da içeren sulak alanların korunmasında uyulması zorunlu ilkeler şu şekilde listelenmektedir:
    “a) Sulak alanların kirletilmemesi, doğal yapılarının ve ekolojik karakterlerinin korunması zorunludur. Her türlü arazi ve su kullanım planlamalarında, sulak alanların işlev ve değerlerinin korunması esastır.
    b) Sulak alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınır.
    c) Sulak alanların akılcı kullanımı ile uyumlu, korunmalarına ve geliştirilmelerine katkı sağlayacak faaliyetler desteklenir ve teşvik edilir.
    d) Ekolojik karakteri bozulmuş sulak alanların rehabilitasyonu sağlanır.
    e) Kurutulmuş sulak alanların teknik ve ekonomik olarak uygun olanlarının geri kazanımı için gerekli tedbirler alınır.
    f) Ramsar Listesinde yer alsın veya almasın uygun sulak alanlarda su kuşları popülasyonlarının arttırılması sağlanır.“
    Görüldüğü üzere, ilgili Yönetmelik sulak alanlar ile ilgili olarak koruma, geliştirme, iyileştirme, geri kazanım, Biyoçeşitliliğin arttırılması gibi pek çok hedef tanımlamaktadır. Belirli bir bölgede yer alan sulak alanlar özelinde, bu hedeflerden hangilerinin esas alınacağı ve o hedeflere ulaşmak için neler yapılacağı ise ilgili planlama çalışmaları kapsamında ele alınıp belirlenmesi gereken hususlardır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde genel çerçevesi çizilen koruma yaklaşımını, belirli bir planlama bölgesi için ayrıntılandıracak ve somutlaştıracak planlama çalışmalarının başında ise 1/100.000 ölçekli bölge planlama çalışması gelmektedir. Oysa dava konusu ÇDP’nda, Plan Uygulama Hükümleri arasına ilgili Yönetmeliğe genel atıf yapan bir madde eklemek dışında bir şey yapılmamıştır. Plan Açıklama Raporunda ve Plan Uygulama Hükümlerinde turba sulak alanlarının ilgili Yönetmelikte belirtilen yaklaşım içerisinde korunmasına yönelik özel ve somut kararlar yer almamaktadır. Her iki plan belgesinde turba terimine yer verilmediği gibi bu alanlar, ilgili plan paftalarında da gösterilmemektedir. Kurulumuz, bunun önemli bir eksiklik olduğu görüşündedir. " tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
    Andon Ormanları Su Havzası ile ilişkili plan kararları hakkında
    "Andon Ormanları Su Havzası ile ilişkili plan kararlarına itiraz kapsamında, su havzalarının korunması ve içme ve kullanma suyunun sürdürülebilir biçimde sağlanmasına yönelik olarak Plan Açıklama Raporunda gösterilen duyarlılığın dava konusu Çevre Düzeni Planının kararlarına yansımadığı/dönüştürülmemiş olduğu, Çevre Düzeni Planının envanter toplama belgelerinden öteye geçemediği, korumaya yönelik kapsamlı planlama çerçevesi oluşturamadığı gözlenmektedir. " tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
    Plan uygulama hükümlerinin "tarım olanlarında yapılacak tarımsal amaçlı yapılara ilişkin 6.4.11. Maddesine itiraz hakkında
    "Kurulumuzca, Plansız Alanlar Yönetmeliği uyarınca yapılaşmaya izin veren plan hükümlerinin tarım arazilerinin korunması açısından riskleri olacağı düşünülmektedir. 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planlaması gibi birden çok ili kapsayan ve “Planlama Bölgesinin önemli unsuru olan verimli topraklarını, orman alanlarını ve hassas alanları koruma, tarım ve hayvancılığın gelişmesini sağlamak” amacını taşıyan çok yönlü bir planlamada Plansız Alanlar Yönetmeliği’ne başvurulması Kurulumuzca yadırganmıştır. Tarım topraklarının korunması konusunu karmaşık hale getirmektedir. Plansız Alanlar Yönetmeliği’nin 3. Maddesinde “2nci maddede sayılan alanların onaylı bir çevre düzeni planı kapsamında kalması halinde, çevre düzeni planı kararlarına uyulur” denilmektedir. Bu şekilde, Çevre Düzeni Planının kapsadığı alanların, Plansız Alanlar Yönetmeliği kapsamı dışında kaldığı belirtilmektedir. Diğer yandan, Çevre Düzeni Planında bu alanlar için yapılaşma koşulları öngörülmüştür. Özetle mevzuat Çevre Düzeni Planlarının bulunduğu yerleri Plansız Alanlar kapsamında görmemektedir. Nitekim Yönetmeliğin gönderme yapılan 6. Bölümünde, ifraz ve tevhit işleri ve yapı şartları ile ilgili 62. ve 63. maddelerin başlangıç ibaresi “üst ölçekli planı bulunmayan iskân dışı alanlar”dır. Bu nedenle, söz konusu yerlerde, Plansız Alanlar Yönetmeliği’ne gönderme yapmak yerine Plan Uygulama Hükümlerinde, tarımsal üretimin geliştirilmesi ve tarım toprağının korunması açısından uygun yapılaşma ve uygun ifraz ve tevhit koşullarının belirlenmesi planlama esasları açısından doğru olandır. " tespit ve değerlendirmelerine yer verilmiştir.
    Bilirkişi raporunda belirtilen hususlar davaya konu çevre düzeni planını şehircilik ilkeleri planlama esasları ve kamu yararı açısından kusurlandırıcı nitelikte bulunmuştur.
    Beliirtilen hususlar nedeniyle davaya konu planın sözü edilen kısımlarının iptaline planın iptali istenilen diğer bölümlerine ilişkin olarak ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
    DANIŞTAY SAVCISI ... 'IN DÜŞÜNCESİ :
    Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 17/08/2016 tarihli oluru ile onaylanan Ordu-Trabzon-Rize-Giresun-Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonunun iptali istemiyle açılmıştır.
    Davalı idarenin usule ilişkin itirazı yerinde görülmemiştir.
    Danıştay Altıncı Dairesi'nce yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda sonuç olarak özetle; planlama raporunda “Yayla Koridoru” ile “Yeşil Yol Projesi güzergâhı”ndan söz edildiği, planlama yazınında koridor ve yol kavramlarının birbirlerini destekleyen ve birlikte var olan kavramlar olduğu, koridor kavramının birbirleriyle ilişkileri kurulmak istenen alanlar, bölgeler bütünü ve sürekliliğini ifade ettiği, planda dile getirilen yeşil yol ile yazında tanımlanan “koridor” kavramına uygun olarak yaylalar ve yayla yerleşmeleri arasında bir yoğunluk ve gelişme sürekliliği yaratılmak istendiğinin anlaşıldığı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 sayılı kararında öncelikle bölge ölçeğinde “entegrasyon” sağlamaya yönelik sürekliliği öngörülen bir yolun 1/100.000 ölçekli planda yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğine vurgu yapıldığı, diğer yandan, anılan yargı kararında gerekçe olarak alınan Bilirkişi görüşünde, “yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğuna işaret edildiği, anılan yol kararının Plan Açıklama Raporunda yer almasına karşın plan üzerinde işlenmediği, bu yönüyle önceki davada yargı kararında dile getirilen “yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğinin” yerine getirilmediği, buna karşın söz konusu işlemdeki eksikliğin bu konu ile sınırlanamayacağı, sorunun çözülmesinin “yaylaların entegrasyonu” ve “yayla turizmi koridoru” ile ortaya çıkacak olumsuz çevresel sorunlar konusunu ortadan kaldırmadığı, dava konusu planın yaylalar arasında koridor oluşturma kararının belirsizlik değil tersine bir kesinlik sunduğu, “koridor” kavramının yargı kararı ile iptal edilen ve belirsizlik ürettiği ileri sürülen “entegrasyon” kavramı ile tutarlı bir kavram olduğu, kavramın tanımı gereği “entegrasyon” (“bütünleşme”, “bütünleştirme”) kavramını içermekte olduğu, koridorlaştırma düşüncesinin bir dizi “entegrasyonu” (bütünleşmeleri ya da bütünleştirmeleri) zorunlu kıldığı, bu nedenlerle, bir turizm politikası olarak, yayla turizminin geliştirilmesi düşüncesi olumlu bulunmakla birlikte, yaylalar arasında, yayla yerleşmelerinin özgünlüklerini zayıflatacak ve geri döndürülmesi olanaksız ekolojik tahribata yola açacak olan Yeşil Yol şeklindeki bir ulaşım ekseni düşüncesinin olumsuz değerlendirildiği, yayla turizminin geliştirilmesinin kıyıdan yaylalara ulaşan mevcut yolların, doğa ile uyumlu ve çevre değerlerini koruyarak yukarıda sözü edilen dikey ilişkiyi güçlendirecek biçimde rehabilite edilerek iyileştirilmesi yolu ile sağlanabileceği; Danıştay tarafından dava konusu plan için verilen yürütmeyi durdurma karar sonrası, davalı idare’nin HES’ler ile ilgili olarak Plan Uygulama Hükümlerine eklediği yeni maddenin olumlu bir gelişme olsa da, davacının dile getirdiği çevresel risklerin bertaraf edilmesinde yeterli olmayacağı; Andon Ormanları Su Havzası ile ilgili olarak, su havzalarının korunması ve içme ve kullanma suyunun sürdürülebilir biçimde sağlanmasına yönelik olarak Plan Açıklama Raporunda gösterilen duyarlılığın dava konusu Çevre Düzeni Planı kararlarına yansımadığı/dönüştürülmemiş olduğu, Çevre Düzeni Planının envanter toplama belgelerinden öteye geçemediği, korumaya yönelik kapsamlı planlama çerçevesini oluşturamadığı; organize tarım ve hayvancılık alanlarına yönelik olarak davacı itirazlarına neden olan kaygıların dava konusu plandan çok plan hükümlerine ilişkin olduğu, anılan plan hükümlerinin planın kararlarını olumsuzlayıcı nitelik taşıdığı, plan kararları ile ilişkili olmadığının gözlendiği, bu nedenle, söz konusu tutarsızlığın giderilmesinin gerektiği; plan uygulama hükümlerinin 6.4.11 sayılı maddesinde, tarım alanlarında yapılacak tarımsal amaçlı yapılara ilişkin Plansız Alanlar Yönetmeliği’ne gönderme yapmak yerine Plan Uygulama Hükümlerinde, tarımsal üretimin geliştirilmesi ve tarım toprağının korunması açısından uygun yapılaşma ve uygun ifraz ve tevhit koşullarının belirlenmesinin planlama esasları açısından doğru olacağı; Plan Uygulama Hükümlerinin 6.7.2. maddesine ilişkin olarak gerek Plan Uygulama Hükümlerinin 6.7.3. maddesinde yer alan bu alanlardaki kadastro çalışmalarının ivedilikle bitirilmesi yönündeki hüküm, gerekse uygulama yapılabilmesi için orman kadastrosunun yapılmış olması yönündeki ilgili mevzuat hükümlerinin bu konuda yeterli açıklık sağladığı; Plan Açıklama Raporundaki "doğal kaynak" ifadesinin, “doğal varlık ve kaynak” olarak düzeltilmesi istemi yerinde ise de bunun yapılması durumunda rapordaki "ekolojik sürdürülebilirlik” ilkelerinde bir değişikliğe neden olmayacağından hareketle, içerikleri tartışmalı kavramların bir iptal gerekçesi olarak görülmemesi gerektiği; Çay üretiminin, Doğu Karadeniz Bölgesi için son derece önemli bir tarımsal ve ekonomik faaliyet olduğu, Planlama alanı için bu denli önemli bir faaliyetin, 1/100.000 ölçekli bir ÇDP’nın “Bölgesel Hedefler”i arasında sayılması ve bu faaliyetin geliştirilmesine yönelik kurumsal yapıya ve örgütlenmeye ilişkin alt hedeflerin belirlenmesinin olumlu bir planlama yaklaşımı olduğu, öte yandan, bu önemli tarımsal ve ekonomik faaliyetin bölgenin diğer değerleri üzerinde yarattığı etki ve risklerin belirlenmesi ve en aza indirilmesinin de bölge ölçeğindeki bir planlama çalışmasının temel konularından birisi olması gerektiği, Planlama alanı içerisinde, çay tarımı yapılan alanların orman alanları aleyhine genişlediği, eğimli arazilerde açılan çay bahçelerinin heyelan riskini artırdığı biliniyorsa, bu risklerin önlenmesi için tedbir alınması gerektiği, dava konusu planlama çalışmasının bu tür bir yaklaşımı geliştirmekte eksik ve yetersiz kaldığı; sulak alanlar ile ilgili olarak, dava konusu ÇDP’nda, Plan Uygulama Hükümleri arasına ilgili Yönetmeliğe genel atıf yapan bir madde eklemek dışında bir şey yapılmadığı, Plan Açıklama Raporunda ve Plan Uygulama Hükümlerinde turba sulak alanlarının ilgili Yönetmelikte belirtilen yaklaşım içerisinde korunmasına yönelik özel ve somut kararların yer almadığı, her iki plan belgesinde turba terimine yer verilmediği gibi bu alanların, ilgili plan paftalarında da gösterilmediği, bunun önemli bir eksiklik olduğu; ... ve ...sayılı paftalarında yer alan Trabzon Araklı Yeşilyurt-Yılantaş Yaylası Turizm Merkezi kararına dayanak oluşturan hiçbir bilgi ve belgeye yer verilmediği, alanın son derece önemli ve hassas doğa koruma alanlarının çakıştığı ender bölgelerden olduğu, böylesine büyük ve sorunlu yatırım kararlarının davalı Bakanlık tarafından da 1/100.000 ölçekli planda aynen onanmasının planlama ilkeleri açısından uygun olmadığı; ... sayılı paftasında İkizdere'de öngörülen sanayi alanına itiraz hakkında, doğal sit kararı alınmış olan İkizdere Vadisi’nde sit alanları sınırları gösterilmeden taşa toprağa dayalı sanayi önerilmesinin planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı; ... sayılı paftanın Melet Irmağı kıyısında, Kovancı’da küçük sanayi sitesi kararı hakkında, Ordu kentinin içinden geçerek denize dökülen Melet Irmağı’nın kıyısında, doğal sit alanı statüsüne sahip bir alanın komşuluğunda ve ekili dikili tarım alanlarının yoğun olarak bulunduğu bir bölgede, kapsamlı bir inceleme ve değerlendirmeye dayanmadan sanayi alanı öngörülmesinin planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı; G39 sayılı paftanın Melet Irmağı kıyısında, Ulubey'in güneydoğusunda doğal çevre ve tarımsal üretim bakımından önemli potansiyellere sahip bir bölgede, henüz faaliyete geçmemiş bir OSB yer seçim kararının veri alınması ve sorgulanmadan plana aktarılmasının planın öngörüleri arasında bir tutarsızlık olarak değerlendirildiği; F38 sayılı paftasının Ünye Cevizdere'de Kurna Deresi’nin doğusunda kapsamlı bir inceleme ve değerlendirmeye dayanmadan, kurum görüşleri ve alt ölçekli planlar gerekçe gösterilerek sanayi alanı öngörülmesinin planlama ve şehircilik ilkeleri ile üst ölçekli planlamanın mantığına aykırı olduğu; ... sayılı paftasında Arhavi'deki maden sanayi öngörüsüne ilişkin maddi hatanın giderilerek gösterimin kaldırıldığı ifade edilmiştir.
    Dosyadaki bilgi ve belgeler, bilirkişi raporu ile plan notları ve açıklamalarının birlikte değerlendirilmesinden; yayla koridoru-yeşil yol projesine ilişkin olarak; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 24/06/2011 tarihli işlemiyle onanan Ordu-Giresun-Trabzon-Rize Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılan davada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 15/10/2015 günlü, YD İtiraz No: 2015/1068 sayılı kararı ile "uyuşmazlık konusu plan uygulama hükümlerinin bölgesel hedefler kapsamında ve Plan Açıklama Raporu'nun 4.1.1.4.1. maddesinde öngörülen entegrasyon ifadesinin belirsizlik taşıyan bir kavram olduğu ve dava konusu plan hükümlerinde de söz konusu entegrasyonun niteliğini, amacını, temel ilke ve hedeflerini ortaya koyan düzenlemelere yer verilmediği" gerekçesiyle planın anılan kısımları yönünden yürütülmenin durdurulması isteminin kabulüne karar verildiği, bu gerekçe doğrultusunda Danıştay Altıncı Dairesinin 29/05/2017 günlü, E:2011/9150, K:2017/4139 sayılı kararı ile planın yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona ilişkin kısmının iptaline karar verildiği ve kararın bu kısmının Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 18/05/2018 günlü, E:2018/1676, K:2019/1700 sayılı kararıyla onandığı anlaşılmaktadır. Dava konusu plan revizyonu ile yürütmenin durdurulması yolundaki anılan karar gereğinin yerine getirilmesi kapsamında plan Açıklama Raporu'nun 4.1.1.3. maddesinde, Orta Karadeniz'de Samsun ilinden Hopa'ya kadar uzanan koridor Yayla Koridoru (tematik turizm gelişim koridoru) olarak belirlenmiş, Doğu Karadeniz Turizm Master Planının (DOKAP) kapsadığı alanın Artvin, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Samsun, Trabzon illerinin tamamı olduğu, ancak aşağıda detayları verilen yeşil yol projesi güzergâhında bölgedeki tüm yaylalar yer almamakla birlikte, bu iller içerisinde yer alan tüm tarihi, kültürel, turistik ve doğal değerlerin planlama alanının konusu olduğu, buradan hareketle bölgede bulunan tüm yaylaların planlama alanı kapsamına girdiği belirtilmiş olup, bölgedeki bütün yaylaları kapsamına alan plan kararı ile yaylalar arası öngörülen ulaşım koridoru kavramı ile yaylalar ve yayla yerleşmeleri arasında bir yoğunluk ve gelişme sürekliliği yaratılmak istendiği, yayla koridoru düzenlemesinin yargı kararı ile iptal edilen entegrasyon kavramının belirsizliğini ortadan kaldırmadığı, yaylalar arasında, yayla yerleşmelerinin özgünlüklerini zayıflatacak, yaylalar arasında yol boyunca sürekliliği olan bir yapılaşmaya ve geri döndürülmesi olanaksız ekolojik tahribata yol açabileceği sonucuna varıldığından, yaylalar arası ulaşım koridorunda şehircilik ilkelerine ve hukuka uyarlık görülmemiştir.
    Andon Ormanları Su Havzası ile ilgili plan kararları yönünden; Andon ormanlarının su havzası olarak koruma altına alınması ve plan paftalarına da işlenmesi gerekmesine karşın korumaya yönelik kapsamlı planlama çerçevesi oluşturulmadığı anlaşıldığından anılan plan kararlarında hukuka uyarlık görülmemiştir.
    Plan uygulama hükümlerinin 4.2.62 sayılı maddesi ile 6.5 sayılı bölümde yer alan organize tarım ve hayvancılık alanlarına yönelik kısmı ile tarımsal amaçlı yapılara ilişkin 6.4.11 maddesi yönünden; dava konusu Çevre Düzeni Planının lejantında "organize tarım ve hayvancılık alanları" şeklinde bir lejant gösterilmemesi ve planda buna yönelik bir kullanım kararı bulunmamasına karşın, organize tarım ve hayvancılık alanlarına ilişkin plan hükümleri getirilmesinin, planlama içerisinde belirsizlik ve tutarsızlık yaratılması ile plan bütünlüğünün bozulmasına neden olduğu, tarımsal üretimin geliştirilmesi ve tarım toprağının korunması açısından uygun yapılaşma ve uygun ifraz ve tevhit koşullarının plan hükümleri ile belirlenmemesinin eksiklik olduğu sonucuna ulaşıldığından şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uyarlık görülmemiştir.
    Çay ekim alanları yönünden; çay ve fındık alanlarının orman ve doğal bitki örtüsü aleyhine genişlemesinin önlenmesine ve eğimli arazilerde heyelan riskini azaltmaya yönelik hükümlerin plan hükümlerinde yer almamasının planlama ilkelerine aykırılık taşıdığı sonucuna varılmıştır.
    Korunması gereken alanların gösterimi yönünden; davalı idarece önceki yargı kararının gereklerinin yerine getirildiği belirtilmişse de, bilirkişi raporu ile de saptandığı üzere, Plan Uygulama Hükümleri arasında, genel bazı açıklama ve değerlendirmeler dışında sulak alanlar ve su koruma havzalarına ilişkin olarak herhangi bir maddenin yer almadığı, Plan Açıklama Raporunda da benzer bir durumun söz konusu olduğu, bu alanların, ilgili plan paftalarında gösterilmediği anlaşıldığından, yargı kararının gereğinin yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır.
    ...sayılı plan paftasında İkizdere'de öngörülen sanayi alanı yönünden; doğal sit kararı alınmış olan İkizdere Vadisinin bu özelliği dikkate alınmaksızın sanayi alanı önerilmesinde planlama ve şehircilik ilkelerine, bu konudaki yargı kararı gereklerine uyarlık bulunmamaktadır.
    Planın ... sayılı paftasının Melet Irmağı kıyısında, Kovancı’da küçük sanayi sitesi kararına yönelik kısmı yönünden; bilirkişi raporundaki tespitler göz önünde bulundurulduğunda, gerekli analiz ve araştırma yapılmaksızın, kapsamlı bir değerlendirme ve incelemeye dayanmaksızın, alt ölçekli planlama kararları gerekçe gösterilerek tesis edildiği anlaşılan, doğal sit alanı statüsüne sahip bir alanın komşuluğunda ve ekili dikili tarım alanlarının yoğun olarak bulunduğu çevresel açıdan özel öneme sahip bir bölgede öngörülen küçük sanayi sitesi kararında, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uyarlık bulunmamaktadır.
    Planın ... sayılı paftasının Melet Irmağı kıyısında, Ulubey'in güneydoğusunda Organize Sanayi Bölgesi yönünden; bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, doğal çevre ve tarımsal üretim bakımından önemli potansiyellere sahip olan bölgede, henüz faaliyete geçmemiş bir OSB yer seçim kararının veri alınarak sorgulanmaksızın plana aktarılmasında şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uyarlık görülmemiştir.
    Dava konusu planın diğer hükümlerinin incelenmesinden, planın iptali istenilen diğer bölümlerinde mevzuata, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
    Açıklanan nedenlerle, dava konusu 17/08/2016 tarihli 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonunun yayla koridoru-yeşil yol projesine ilişkin kısımlarının, Andon Ormanları Su Havzası ile ilgili plan kararlarının, 4.2.62 sayılı maddesi ile 6.5 sayılı bölümde yer alan organize tarım ve hayvancılık alanlarına yönelik kısmı ile tarımsal amaçlı yapılara ilişkin 6.4.11 maddesinin, çay ekim alanları ile korunması gereken alanlara ilişkin eksik gösterimlerin, ... sayılı plan paftasında İkizdere'de öngörülen sanayi alanının, ... sayılı paftasının Melet Irmağı kıyısında, Kovancı’da küçük sanayi sitesi kararının, ... sayılı paftasının Melet Irmağı kıyısında, Ulubey'in güneydoğusunda Organize Sanayi Bölgesi yönünden iptaline, planın iptali istenilen diğer bölümlerine ilişkin olarak ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Karar veren Danıştay Altıncı Daire since, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
    İNCELEME VE GEREKÇE:
    MADDİ OLAY : Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 17.08.2016 tarihli oluru ile onaylanan Ordu-Trabzon-Rize-Giresun -Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali istemiyle açılmıştır.
    İLGİLİ MEVZUAT :
    2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, "Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
    10/7/2018 tarihli 30474 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 102.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
    Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, "Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder." kuralı yer almaktadır.
    Yönetmeliğin "Planlama alanı" başlıklı 18.maddesinde, "Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır." kuralına, "Plan ilke ve esasları" başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, "Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır." kuralına yer verilmiştir.
    Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar." düzenlemesine yer verilmiştir.
    Aynı maddenin 3.fıkrasında, " Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır." kuralı, 4.fıkrasında, "Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir." kuralı, 5.fıkrasında, "Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur." kuralı bulunmaktadır.
    HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
    17.08.2016 tarihli işlemle onaylanan Ordu-Girsun-Trabzob-Rize- Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planına (ÇDP) karşı açılan bu davada, dava konusu planın; ilgili mevzuatta belirlenen kurallara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıyla Naip Üye ... tarafından resen seçilen Prof. Dr. ..., Prof. Dr. ... ve Doç. Dr. ...'ın katılımıyla mahallinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş ve tebliğ üzerine itirazlar sunulmuştur.
    Bu bağlamda Uyuşmazlığın, dosyadaki bilgi ve belgeler davacının dava dilekçelerindeki iddiaları, davalı idarenin savunması, bilirkişi raporu ve bilirkişi raporuna yapılan itiraz sonucunda, madde madde başlıklar altında incelenmesine geçilmiştir.
    1. Yeşil Yola yönelik olarak; Plan Açıklama Raporu sayfa 23. 4.1.1.3. Bölüm, 2. ve 3. Paragraflarla Plan Uygulama Hükümleri Bölgesel Hedefler Bölümü, 6. Sayfa, 7. maddeye itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Danıştay Altıncı Dairesinin E.2011/9150 sayılı bilirkişi raporu ile Danıştay Altıncı Dairesinin E.2011/9150 sayılı yürütmeyi durdurma kararı ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 sayılı kararına bağlı olarak Yeşil Yola yönelik; Plan Açıklama Raporu 4.1.1.3. sayılı Bölüm, 2. ve 3. Paragraflarla Plan Uygulama Hükümleri Bölgesel Hedefler Bölümü, 6. Sayfa, 7. maddenin iptal edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 sayılı kararına bağlı olarak Danıştay Altıncı Dairesinin 29.05.2017 tarihli, E:2011/9150, K:2017/4139 sayılı kararında Yeşil Yola yönelik olarak "plan kararlarının yeterince ayrıntılı ve somut nitelikte olması gerektiği açık olup, uyuşmazlık konusu plan uygulama hükümlerinin bölgesel hedefler kapsamında ve Plan Açıklama Raporu'nun 4.1.1.4.1. maddesinde öngörülen entegrasyon ifadesinin belirsizlik taşıyan bir kavram olduğu ve dava konusu plan hükümlerinde de söz konusu entegrasyonun niteliğini, amacını, temel ilke ve hedeflerini ortaya koyan düzenlemelere de yer verilmediği anlaşılmaktadır. " gerekçesiyle iptal kararı verildiği, anılan karar sonrasında; Dava konusu planın Plan Açıklama Raporunun Turizm Alanlarıyla ilgili anılan 4.1.1.3. maddesi ile “Türkiye Turizm Stratejisi (2023) ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı’nın planlama bölgesi için aldığı veya bölgeyi ilgilendiren çerçeve kararlar kapsamında Orta Karadeniz'de Samsun ilinden Hopa'ya kadar uzanan koridor Yayla Koridoru (tematik turizm gelişim koridoru) olarak belirlenmiştir. Bu koridor yayla ve doğa turizminde öne çıkan merkezleri barındırmaktadır. Doğa ve kültür turizmi, Karadeniz Bölgesi'nin en önemli turizm faaliyeti ve potansiyelidir. Bu nedenle, Karadeniz Bölgesi'nde yayla, kıyı, kültür ve sağlık turizmi ana temaları çerçevesinde yeni bir turizm gelişim senaryosuna yönelik uygulamalar yapılacaktır. Ayrıca bölgede yer alan yaylaların diğer turizm türleri ile bütünleştirilmesiyle bölge ulusal ve uluslararası ölçekte doğa turizmi temelinde yayla koridoru varış noktası olarak öne çıkarılacaktır. Doğu Karadeniz Turizm Master Planının (DOKAP) kapsadığı alan Artvin, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Samsun, Trabzon illerinin tamamıdır. Bölgede bulunan tüm yaylalar planlama alanı kapsamına girmektedir.” şeklinde açıklama getirildiği, Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında verilen iptal kararı doğrultusunda belirsizlik taşıyan bir kavram olan söz konusu entegrasyonun(koridor) niteliğinin, amacının, ve hedeflerinin ortaya konulduğu savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Planlama Raporunun anılan maddesinde “Yayla Koridoru” ile “yeşil Yol Projesi güzergâhı”ndan söz edilmektedir. Bilirkişi Kurulumuz, dava konusu plana ait raporda yer alan koridor kavramı üzerinde durma gereği hissetmiştir. Planlama yazınında koridor ve yol kavramları birbirlerini destekleyen ve birlikte var olan kavramlardır. Şehircilik Ansiklopedisi’nde [The Dictionary of Urbanism] koridor kavramı şu şekilde tanımlanmaktadır.
    Koridor: Yol, kanal ya da demiryolu gibi bir hat üzerindeki doğrusal gelişme biçimi ile bu hat boyunca uzanan alanlardır. Anılan ansiklopedi maddesine göre, koridor kavramı mekânsal planlamanın birbirinden kopuk alanların birleştirilmesi ve bütünleştirilmesinde temel düzenleyici ve örgütleyici öğesidir. Aynı zamanda koridor birbirleriyle ilişkilendirilen ve bütünleştirilen bu bölge, alan ve yerleşmelerin oluşturduğu bütünlükleri ile yoğunlukları anlatmak için kullanılır. Özetle, koridor kavramı birbirleriyle ilişkileri kurulmak istenen alanlar, bölgeler bütünü ve sürekliliğidir.
    Bu açıklamaların ışığı altında dava konusu plana ait Planlama Raporunda “koridor” ve “yol” kavramlarının birlikte kullanılmasında anlaşılmaz bir durum ya da belirsizlik bulunmamaktadır. Dile getirilen yeşil yol ile yazında tanımlanan “koridor” kavramına uygun olarak yaylalar ve yayla yerleşmeleri arasında bir yoğunluk ve gelişme sürekliliği yaratılmak istendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu rapor maddesi davacı savlarını kanıtlar niteliktedir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 Sayılı Kararında “yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona yönelik dava konusu plan kararlarında hukuka uyarlık bulunmadığı”ndan 1/100.000 ölçekli planın yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona ilişkin kısımları yönünden yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Anılan kararda, plan kararlarının yeterince ayrıntılı ve somut nitelikte olmasının planlama ilkelerinin gereği olduğu belirtilmiştir. Yargı kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporunda ”yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğu, söz konusu entegrasyon kavramının belirsizlikler taşıyan bir kavram olarak görüldüğü, planda sözü edilen entegrasyonun planlama alanı içinde hangi yaylalara yönelik olduğu, yaklaşık güzergahının neresi olduğu, bu güzergah boyunca Karadeniz yaylalarının ekolojik zenginliğinin hangi tedbirlerle korunacağı konusunda bir açıklama ve alt ölçek planlara yol gösterecek bir bilgi bulunmadığı belirtilmiştir.
    Anılan yargı kararı ile Planlama Raporu’nun iptal edilen 4.1.1.4.1. Maddesi şöyledir:
    “Planlama alanında yaylaları birbirine bağlayan ve yayla turizminin gelişmesine katkı sağlayabilecek olan yayla yolları planda gösterilmemiş olup, bu yollara ilişkin fizibilite çalışmaları ilgili idarelerce yapılması sonunda karar verilmesi halinde, alt ölçekli planlarda karar alınarak bu yollar uygulamaya geçirilebilir”.
    Yargı kararı açıktır. Öncelikle bölge ölçeğinde “entegrasyon” sağlamaya yönelik sürekliliği öngörülen bir yolun 1/100.000 ölçekli planda yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğine vurgu yapılmıştır. Diğer yandan, anılan yargı kararında gerekçe olarak alınan Bilirkişi görüşünde, “yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğuna işaret edilmiştir.
    Davacı, dava konusu planın “Yeşil Yol” kararının, Mahkeme kararlarını ve gerekçelerini dikkate almadığını ve yeniden plana işlendiğini ileri sürmüştür.
    Öncelikle belirtmek gerekir ki, anılan yol kararı Plan Açıklama Raporunda yer almasına karşın plan üzerinde işlenmiş değildir. Bu yönüyle önceki davada hazırlanmış olan Bilirkişi Raporunda ve yargı kararında dile getirilen “yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğinin” yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Buna karşın Kurulumuz söz konusu işlemdeki eksikliğin bu konu ile sınırlanamayacağı düşüncesine sahiptir. Dile getirilen sorunun çözülmesi, “yaylaların entegrasyonu” ve “yayla turizmi koridoru” ile ortaya çıkacak olumsuz çevresel sorunlar konusunu ortadan kaldırmamaktadır.
    Her ne kadar, Danıştay Dava Daireleri Kurulu’nun 2015/1068 sayılı Yürütmeyi Durdurma İtiraz no.lu kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporunda “söz konusu entegrasyon kavramının belirsizlikler taşıyan bir kavram olduğu” belirtilmişse de Bilirkişi Kurulumuzca dava konusu planın yaylalar arasında koridor oluşturma kararının belirsizlik değil tersine bir kesinlik sunduğu düşüncesine sahiptir. Dava konusu plana ait raporda dile getirilen “Yayla Turizmi Koridoru” dolayısıyla “koridor” kavramı yargı kararı ile iptal edilen ve belirsizlik ürettiği ileri sürülen “entegrasyon” kavramı ile tutarlı bir kavramdır. Koridor kavramının tanımı gereği “entegrasyon” (“bütünleşme”, “bütünleştirme”) kavramını içermekte olduğu belirtilmelidir. Koridorlaştırma düşüncesi bir dizi “entegrasyonu” (bütünleşmeleri ya da bütünleştirmeleri) zorunlu kılmaktadır.
    Bu nedenlerle, Kurulumuzca bir turizm politikası olarak, yayla turizminin geliştirilmesi düşüncesi olumlu bulunmakla birlikte, yaylalar arasında, yayla yerleşmelerinin özgünlüklerini zayıflatacak ve geri döndürülmesi olanaksız ekolojik tahribata yola açacak olan Yeşil Yol şeklindeki bir ulaşım ekseni düşüncesini olumsuz değerlendirmiştir. Davacının Planlama Raporunda itiraz ettiği madde dile getirilen sakıncaları taşımaktadır. Yayla turizminin geliştirilmesi kıyıdan yaylalara ulaşan mevcut yolların, doğa ile uyumlu ve çevre değerlerinin koruyarak yukarıda sözü edilen dikey ilişkiyi güçlendirecek biçimde rehabilite edilerek iyileştirilmesi yolu ile sağlanabilir. "yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Danıştay Altıncı Dairesinin 29.05.2017 tarihli, E:2011/9150, K:2017/4139 sayılı kararında Yeşil Yola yönelik olarak "plan kararlarının yeterince ayrıntılı ve somut nitelikte olması gerektiği açık olup, uyuşmazlık konusu plan uygulama hükümlerinin bölgesel hedefler kapsamında ve Plan Açıklama Raporu'nun 4.1.1.4.1. maddesinde öngörülen entegrasyon ifadesinin belirsizlik taşıyan bir kavram olduğu ve dava konusu plan hükümlerinde de söz konusu entegrasyonun niteliğini, amacını, temel ilke ve hedeflerini ortaya koyan düzenlemelere de yer verilmediği anlaşılmaktadır. " gerekçesiyle iptal kararı verilmiştir. Anılan karar sonrasında; Dava konusu planın Plan Açıklama Raporunun Turizm Alanlarıyla ilgili anılan 4.1.1.3 sayılı maddesi ile “Türkiye Turizm Stratejisi (2023) ve Türkiye Turizm Stratejisi Eylem Planı’nın planlama bölgesi için aldığı veya bölgeyi ilgilendiren çerçeve kararlar kapsamında Orta Karadeniz'de Samsun ilinden Hopa'ya kadar uzanan koridor Yayla Koridoru (tematik turizm gelişim koridoru) olarak belirlenmiştir. Bu koridor yayla ve doğa turizminde öne çıkan merkezleri barındırmaktadır. Doğa ve kültür turizmi, Karadeniz Bölgesi'nin en önemli turizm faaliyeti ve potansiyelidir. Bu nedenle, Karadeniz Bölgesi'nde yayla, kıyı, kültür ve sağlık turizmi ana temaları çerçevesinde yeni bir turizm gelişim senaryosuna yönelik uygulamalar yapılacaktır. Ayrıca bölgede yer alan yaylaların diğer turizm türleri ile bütünleştirilmesiyle bölge ulusal ve uluslararası ölçekte doğa turizmi temelinde yayla koridoru varış noktası olarak öne çıkarılacaktır. Doğu Karadeniz Turizm Master Planının (DOKAP) kapsadığı alan Artvin, Bayburt, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Samsun, Trabzon illerinin tamamıdır. Ancak aşağıda detayları verilen yeşil yol projesi güzergâhında bölgedeki tüm yaylalar yer almamakla birlikte, bu iller içerisinde yer alan tüm tarihi, kültürel, turistik ve doğal değerler planlama alanının konusudur. Buradan hareketle bölgede bulunan tüm yaylalar planlama alanı kapsamına girmektedir.” şeklinde açıklama getirildiği, Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında verilen iptal kararı doğrultusunda belirsizlik taşıyan bir kavram olan söz konusu entegrasyonun(koridor) niteliğinin, amacının, ve hedeflerinin ortaya konulduğu anlaşılmaktadır.
    Çevre düzeni planı kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar, ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması gerekir.
    Çevre düzeni planları, bölgesel nitelikte genel arazi kullanım kararları getirmekte olup, stratejik bir plan olması sebebiyle sadece fiziki kullanım kararları içermemektedir. Dolayısıyla, dava konusu 1/100.000 ölçekli İzmir-Manisa Çevre Düzeni Planında belirlenen arazi kullanım kararları, niteliği itibariyle çevre kirliliğinin oluşmadan önce önlenebilmesi ve sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları sağlayacak plan kararları olup, bu yönüyle söz konusu plana dayanılarak yapılacak 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlarda öngörülen ve parsel bazında fiziki kullanım durumunu belirleyen arazi kullanım kararlarından farklılık arz ettiği kuşkusuzdur.
    Öncelikle, ülke ve bölge plan kararlarına uygun olarak konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen çevre düzeni planına ilişkin süreçte sit alanı belirlemesi yapılmadığının, ilgili idarece tespit edilerek tescil edilen sit alanlarının, paftalara aktarıldığının, plan notlarıyla sit alanlarında uygulanacak usül ve esasların düzenlendiğinin vurgulanması gerekmektedir.
    Bu noktadan hareketle Kanun koyucunun iradesi, sit alanı ilan edilen alanların korunmasında çevre düzeni planının ve notlarının da sit statüsüne uygun hale getirilmesi yönünde olduğuna göre, sit alanlarıyla ilgili kararların mevzuatta farklı ölçeklerde karşımıza çıkan çevre düzeni planları ile plana aktarılmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
    Yukarı da yer verildiği üzere dava konusu Çevre Düzeni Planının, Açıklama Raporunun 4.1.1.3.Turizm Alanları başlığı altında yeşil yola ilişkin olarak detaylı açıklama yapılmıştır.
    Plan Açıklama Raporunun 4.1.1.4.1 Karayolu başlığı altında da "DOKAP kapsamında mevcut yol üzerinde yapılan iyileştirme çalışmaları dışında yeni açılacak güzergahlarda ekolojik zenginliğe zarar verecek faaliyetlerden azami oranda kaçınılması gerekmektedir." şeklinde düzenlenme getirilmiştir.
    Ayrıca Plan Açıklama Raporuna yaylaların güzergâhları, yayla isimleri ve yol kademelenmesini gösteren Doğu Karadeniz Turizm Master Planı 1. Öncelikli Yol Güzergâhı Etaplama Haritası eklenmiştir.
    Yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu hazırlanarak dosyaya sunulan bilirkişi raporu tetkik edildiğinde, bilirkişilerce anılan projeye ilişkin olarak eleştiriler getirildiği ancak açık bir hukuka aykırılık nedeni saptanmadığı anlaşılmaktadır.
    Anılan projenin, Karadeniz bölgesinin turizm potansiyelinin, ki özellikle var olan yayla turizmi potansiyelinin artırılmasına yönelik makro ölçekte olduğu açıktır. Karadeniz bölgesinde bulunan yaylalara ulaşım sorunlarının varlığı dikkate alındığında, çevre sorunlarına yol açmadan bir yayladan diğer yaylaya ulaşım imkanının getirilmesinin olumlu bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Kaldı ki yaylar arasında zaten hali hazırda bazı yolların var olduğu bu yolların iyileştirilerek bir birileriyle bağlantı kurulmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
    Ayrıca, ulaşım projesinden ibaret olan bu planlamanın yaylarda yapılaşmalara neden olacağını söylemek bu plan ölçeğinde mümkün değildir. Plan açıklama raporu ve plan hükümlerinde çevresel etkiler açısından gerekli özenin gösterileceğinin belirtildiği ayrıca anlaşılmaktadır. Kaldı ki çevre sorunlarının alt ölçekli planların konusu olduğu da açıktır.
    Bu itibarla bu hususa ilişkin mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
    2.HES'lere yönelik; Plan Uygulama Hükümleri, 3.5. Bölüm, sayfa 11, 10 sayılı maddeye itiraz konusu
    Dava dilekçesinde Söz konusu maddede, “Bölgenin enerji ihtiyaçlarını öncelikle alternatif enerji kaynakları üzerinden karşılamak” ifadesi yer aldığı, bu maddenin planlama bölgesi içerisinde HES yatırımlarına ucu açık bir serbestlik getirdiği, hâlihazırda bölgede ihtiyacın çok üzerinde HES yatırımının planlandığı ve bunların önemli bir kısmının uygulanmakta olduğu, 1/100.000 ölçekli bir planın, HES yatırımları özelinde daha sınırlandırıcı bir yaklaşıma sahip olması gerektiği, oysa dava konusu planın bunun aksi yönde bir nitelik taşıdığı ileri sürülmektedir.

    Davalı idarece ise 2011 yılı onaylı ÇDP için Danıştay tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararı sonrasında HES’lere yönelik olarak planda değişiklik gerçekleştirildiği, Plan Uygulama Hükümlerinin, 6.22 sayılı “Enerji Üretim Alanları ve Enerji İletim Tesisleri” başlıklı bölümüne 6.22.3 sayılı bir madde eklenerek HES’ler ile ilgili sürecin denetim altına alınmaya çalışıldığı, dava konusu ÇDP’na anılan hükmün eklenmesi suretiyle Danıştay kararına uygun işlem tesis edildiği savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Bilirkişi Kurulumuz, Danıştay tarafından dava konusu plan için verilen yürütmeyi durdurma karar sonrası, davalı idare’nin HES’ler ile ilgili olarak Plan Uygulama Hükümlerine eklemiş olduğu yeni maddeyi olumlu bulmaktadır. Ancak, 1/100.000 ölçekli bir bölge planından beklenenler ile bölge düzeyindeki bir planın, planlama kademelenmesi içerisindeki yeri dikkate alındığında dava konusu plana eklenen yeni plan hükmünün yeterli olduğu kanaatinde değildir. 1/100.000 ölçekli bir çevre düzeni planı, tüm ülkeyi ilgilendiren sektörel yatırım ve politika tercihlerinin ele alınıp karara bağlanabileceği bir planlama çalışması değildir. Bu çerçevede, Türkiye’nin ulusal enerji politikası ile öncelikli enerji yatırım tercihlerine ilişkin tartışmalı durumların, çevre düzeni planları bağlamında çözümlenmesi beklenemez. Enerji gibi ekonomik ve toplumsal gelişme bakımından yaşamsal öneme sahip bir sektöre ilişkin ülke (ulusal) politikasının temel bileşenleri; Enerji Sektörü Stratejik Planı ve Kalkınma Planı gibi ulusal ölçekteki politika dokümanları ve plan belgeleri ile belirlenmektedir. Dava konusu plan, mevcut ve olası HES yatırımlarının plan disiplini altına alınması bakımından incelendiğinde, Kurulumuzca yeterli bulunmamaktadır. Yürütmeyi durdurma kararı sonrasında, Davalı İdare tarafından Plan Uygulama Hükümleri arasında eklenen yeni madde olumlu bir gelişme olsa da, Davacının dile getirdiği çevresel risklerin bertaraf edilmesinde yeterli olamayacaktır. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    HES yatırımlarının ÇED sürecinden geçerek mevcut yasal prosedür doğrultusunda tamamlanabileceği gözönünde alındığında, bilirkişi raporunda önerilen plan hükmünün planda yer almasının uygun olabileceği kabul edilmekle birlikte bu husus bir hukuka aykırılık nedeni olarak görülmemiştir.
    Öte yandan;
    Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında verilen karar sonrası Plan Uygulama Hükümlerine 6.22 sayılı “Enerji Üretim Alanları ve Enerji İletim Tesisleri” başlıklı bölümüne 6.22.3 sayılı maddesi eklenmiştir. Anılan madde;“Bu plan revizyonunun onay tarihinden (17.08.2016) önce ilgili mevzuata uygun olarak imar planı onaylanmış olan hidroelektrik santralleri (HES) projelerinin imar planları geçerlidir. Projeye bağlı teknik değişiklik ihtiyacı olması durumunda söz konusu imar planlarına ilişkin değişiklikler, çevre düzeni planında değişiklik yapılmasına gerek kalmaksızın ilgili idaresince onaylanabilir. Bu revizyonun onay tarihinden itibaren (17.08.2016); Hidroelektrik üretim alanlarında havza bütününde ekosistemlerin sürdürülebilirliğini sağlayacak şekilde her türlü koruma tedbirlerine ilişkin süreçler tamamlandıktan sonra hidroelektrik santralleri (HES) projelerine izin verilebilir. HES’ler, ilgili idarece (Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü, Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü) yatırıma konu akarsu havzası düzeyinde yapılacak olan ayrıntılı araştırma ve değerlendirmelere dayalı olarak; su toplama havzalarının sürdürülebilirliğini sağlayacak şekilde önlemlerin alınması, akarsu üzerinde faaliyette ve planlı HES projelerinin enerji üretim kapasiteleri ve su debilerinin hesaplanması ve bölgenin ekosistem dengesinin olumsuz yönde etkilenmemesine yönelik önlemler alınarak ÇED yönetmeliği kapsamında ÇED sürecine konu edilir. ÇED sürecinde su debisi, can suyu, enerji üretim miktarına ilişkin değerlendirmeler ve diğer çevresel değerlendirmeler akarsu havzası bütününde, mevcut ve planlı projeler dikkate alınarak yapılır. ÇED Yönetmeliği kapsamında gereken işlemler tamamlandıktan sonra ÇED Raporunun sonucuna göre Çevre Düzeni Planı değişiklik teklifi olarak değerlendirilmek üzere Bakanlığa sunulur. ÇED Yönetmeliğine tabi olmayan veya “ÇED Gerekli Değildir Kararı” alınmış olan HES projelerine ilişkin alt ölçekli planlar, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve ilgili diğer kurum ve kuruluşların uygun görüşü alınmasını takiben bu çevre düzeni planında değişikliğe gerek kalmaksızın ilgili idaresince onaylanabilir.” şeklindedir.
    3.Andon Ormanları Su Havzası ile ilişkili plan kararları konusu
    Dava dilekçesinde Rize ve çok sayıda ilçesinin su ihtiyacının Andon Projesi ile karşılanmaya çalışıldığı, Andon ormanlarının su havzası olarak koruma altına alınması ve plan paftalarına da işlenmesi gerektiği, hem havzanın korunması hem de bölgenin su ihtiyacının sürdürülebilir bir şekilde karşılanması için, gerekli "koruma-kullanma" esaslarına ilişkin kararların alınmasının gerektiği ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece çevre düzeni plan hükümlerinin 3.1 sayılı ekolojik sürdürülebilirlik bölümünde bölgedeki doğal kaynakların korunmasına yönelik hedeflerin belirlendiği, yine çevre düzeni plan hükümlerinin 3.5 sayılı yaşanabilirlilik bölümünde yaşam kalitesini artırmak için bu konuda yeterli hedeflerin belirlendiği savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Andon Ormanları Su Havzası ile ilişkili plan kararlarına itiraz kapsamında, su havzalarının korunması ve içme ve kullanma suyunun sürdürülebilir biçimde sağlanmasına yönelik olarak Plan Açıklama Raporunda gösterilen duyarlılığın dava konusu Çevre Düzeni Planının kararlarına yansımadığı/dönüştürülmemiş olduğu, Çevre Düzeni Planının envanter toplama belgelerinden öteye geçemediği, korumaya yönelik kapsamlı planlama çerçevesi oluşturamadığı gözlenmektedir. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Davacı tarafından ileri sürülen Andon ormanlarının su havzası olarak koruma altına alınması ve plan paftalarına da işlenmesi gerektiği, hem havzanın korunması hem de bölgenin su ihtiyacının sürdürülebilir bir şekilde karşılanması için, gerekli "koruma-kullanma" esaslarına ilişkin kararların alınmasının gerektiği iddia ve itirazları; dava konusu çevre düzeni plan hükümlerinde doğal kaynakların korunmasına yönelik hedeflerin belirlendiği, orman alanlarının vasfının korunması ve gelişiminin desteklenmesinin sağlanacağı, mera vasfında olan alanların ivedilikle tescilinin sağlanacağı v.b gibi hedeflerin 3.1 sayılı ve 3.5 sayılı maddelerinde düzenlendiği yine 3.5. Sayılı yaşanabilirlilik bölümünde yaşam kalitesini artırmak için yeterli hedeflerin belirlendiği göz önüne alındığında planı kusurlandırıcı nitelikte görülmemiştir.
    4.Plan uygulama hükümlerinin 4.2.62 sayılı maddesi ile 6.5 sayılı bölümde yer alan organize tarım ve hayvancılık alanlarına yönelik itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Organize Tarım ve Hayvancılık Bölgeleri olarak adlandırılan alanların amacı tam olarak açıklanmadan, tarımla doğrudan ilgisi olmayan sosyal ve kültürel donatı alanları, sağlık ve eğitim tesisleri, rekreasyon alanları vb. kullanımların da yer alabileceğinin belirtilmesi, yer seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlara yer verilmemesi, üstelik planın onayından sonra en az 20 hektarlık yeni organize tarım ve hayvancılık bölgeleri için plan değişikliğine gerek görülmemesi, Ülke tarımsal yapısıyla ne ölçüde örtüşeceği belli olmayan bu tür kararların planda yer almasının sakıncalı olduğu ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece savunmada bu hususa ilişkin olarak her hangi bir beyanda bulunulmamıştır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Davacının itiraz ettiği plan hükümlerinde yer alan kullanımların hiçbir şekilde dava konusu plan üzerinde yer almamaktadır. Davacı tarafın itirazlarına neden olan kaygıların dava konusu plandan çok plan hükümlerine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşın, anılan plan hükümlerinin planın kararlarını olumsuzlayıcı nitelik taşıdığı, plan kararları ile ilişkili olmadığı gözlenmektedir. En iyi ifade ile başka bir plana ait plan hükümleri dava konusu planın söz konusu kullanım ile ilişkili olarak plan hükümlerine aktarıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, davacı itirazlarına neden olan söz konusu tutarsızlığın giderilmesi gerekmektedir. " tespit ve değerlendirmelerini içermektedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Bilirkişi raporunda da vurgulandığı üzere plan hükümlerinde yer alan kullanımların hiçbir şekilde dava konusu plan üzerinde yer almadığı anılan tutarsızlığın giderilmesinin gerektiği açık olmakla birlikte bu husus planı kusurlandırıcı nitelikte görülmemiştir.
    5.Plan uygulama hükümlerinin "tarım olanlarında yapılacak tarımsal amaçlı yapılara ilişkin 6.4.11 sayılı maddesine itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Planlama Hükümlerinin 6.4.11. no.lu maddesindeki "Tarım alanlarında yapılacak tarımsal amaçlı yapılar bu plan ile verilmiş olan yapılanma koşullarını aşılmamak kaydıyla, 3194 sayılı İmar Kanunu "Plansız Alanlar Yönetmeliğinin 6. Bölümünde belirtilen esaslara uyulur” şeklindeki plan uygulama hükmüne itiraz edilmektedir.
    Davalı idarece ise anılan hükmün işlemin onay tarihinde eklenen ve değiştirilen bir hüküm olmadığı, anılan hususa ilişkin olarak Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında ret kararı verildiği savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Kurulumuzca, Plansız Alanlar Yönetmeliği uyarınca yapılaşmaya izin veren plan hükümlerinin tarım arazilerinin korunması açısından riskleri olacağı düşünülmektedir. 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planlaması gibi birden çok ili kapsayan ve “Planlama Bölgesinin önemli unsuru olan verimli topraklarını, orman alanlarını ve hassas alanları koruma, tarım ve hayvancılığın gelişmesini sağlamak” amacını taşıyan çok yönlü bir planlamada Plansız Alanlar Yönetmeliği’ne başvurulması Kurulumuzca yadırganmıştır. Tarım topraklarının korunması konusunu karmaşık hale getirmektedir. Plansız Alanlar Yönetmeliği’nin 3. Maddesinde “2nci maddede sayılan alanların onaylı bir çevre düzeni planı kapsamında kalması halinde, çevre düzeni planı kararlarına uyulur” denilmektedir. Bu şekilde, Çevre Düzeni Planının kapsadığı alanların, Plansız Alanlar Yönetmeliği kapsamı dışında kaldığı belirtilmektedir. Diğer yandan, Çevre Düzeni Planında bu alanlar için yapılaşma koşulları öngörülmüştür. Özetle mevzuat Çevre Düzeni Planlarının bulunduğu yerleri Plansız Alanlar kapsamında görmemektedir. Nitekim Yönetmeliğin gönderme yapılan 6. Bölümünde, ifraz ve tevhit işleri ve yapı şartları ile ilgili 62. ve 63. maddelerin başlangıç ibaresi “üst ölçekli planı bulunmayan iskân dışı alanlar”dır. Bu nedenle, söz konusu yerlerde, Plansız Alanlar Yönetmeliği’ne gönderme yapmak yerine Plan Uygulama Hükümlerinde, tarımsal üretimin geliştirilmesi ve tarım toprağının korunması açısından uygun yapılaşma ve uygun ifraz ve tevhit koşullarının belirlenmesi planlama esasları açısından doğru olandır. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Davaya konu plan notunda, tarım alanlarında yapılacak yapılar için genel hükümler getirilerek Plansız Alanlar İmar Yönetmeliğinde yer alan yapılaşma koşullarına atıfta bulunulduğu, plan hükümlerinin devamı maddelerinde mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile ilgili olarak ayrıntılı yapılaşma koşullarının getirildiği, dolayısıyla planın genel hükümlerinin sözü edilen alanlarda uygulanamayacağı nedeniyle de bilirkişi raporunda belirtildiği gibi bir çelişkinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
    6.Plan Uygulama Hükümleri 6.7.2 sayılı maddesinde yer alan "uygulamada sınırlar konusunda belirsizlik olması halinde orman kadastro sınırları esas alınır” hükmüne itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Uygulamada sınırlar konusunda belirsizlik olması halinde orman kadastro sınırları esas alınır” hükmünün eksik hazırlandığı; henüz orman kadastrosu yapılmamış ya da kadastrosu tamamlanmamış alanlardaki uygulamalar konusunda maddenin yeteri kadar açık olmadığı, söz konusu maddeye "Henüz orman kadastrosu yapılmamış ya da tamamlanmamış alanlarda ise orman kadastro çalışmaları tamamlanıp kesinleşmeden her hangi bir uygulama yapılmaz" hükmünün eklenmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise İlgili bölümde yer alan "6.7.3 Planlama Bölgesi"nde “bu planın yapım aşamasında sürdürülen kadastro çalışmaları ivedilikle bitirilecek, böylece uygulama esasında ve alt ölçek planlama çalışmalarında bu kadastro verileri geçerli olacaktır" hükmü ile kadastro çalışmalarının hızla yapılmasının netleştirildiği ve ayrıca mevzuat gereği uygulama yapılabilmesi için orman kadastrosunun yapılmasının zorunlu olduğu savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Plan Uygulama Hükümlerinin 6.7.2. maddesine ilişkin olarak davalı idare tarafından yapılan açıklamayı yeterli görmektedir. Gerek Plan Uygulama Hükümlerinin 6.7.3. maddesinde yer alan bu alanlardaki kadastro çalışmalarının ivedilikle bitirilmesi yönündeki hüküm, gerekse uygulama yapılabilmesi için orman kadastrosunun yapılmış olması yönündeki ilgili mevzuat hükümleri bu konuda yeterli açıklık sağlamaktadır. " yönündedir.

    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Bilirkişi raporunda vurgulandığı üzere Gerek Plan Uygulama Hükümlerinin 6.7.3 sayılı maddesinde yer alan bu alanlardaki kadastro çalışmalarının ivedilikle bitirilmesi yönündeki hüküm, gerekse uygulama yapılabilmesi için orman kadastrosunun yapılmış olması yönündeki ilgili mevzuat hükümlerinin davacı iddia ve itirazlarını karşılar mahiyette olduğu açıktır. Bu itibarla bu hususa ilişkin mevzuata aykırılık bulunmamıştır.
    7.Korunması gereken doğal değerlerden "doğal kaynak" olarak söz edilmesi konusu
    Dava dilekçesinde Plan Açıklama Raporunun 3.3.1 sayılı bölüm birinci paragrafta ve Plan Uygulama Hükümleri 4. sayfa, 3.1 sayılı bölüm, birinci maddede, bölgedeki korunması gereken doğal değerlerden "doğal kaynak" olarak bahsedildiği, doğal çevrenin sürdürülebilirliğinin sağlanması yaklaşımıyla hazırlanması gereken çevre düzeni planlarında, doğal kaynaktan yararlanma ile doğal varlıkları geliştirme ve koruma prensibinin ayırt edilmesi gerektiğinden söz ederek sadece madenlerin doğal kaynak olarak kabul edilmesi gerektiği, diğer tüm doğal değerlerin doğal varlık olarak tanımlanması ve "doğal kaynak" ifadesinin, “doğal varlık ve kaynak” olarak düzeltilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise ÇDP bütününde yer alan tüm doğal kaynak başlıklarının aslında doğal varlık ve değerleri ifade etmekte olduğu, davacı iddiasının aksine plan bütününde bölgede yer alan doğal varlık ve kaynakları, ekolojik denge ve doğal eşikler göz önünde bulundurularak korumak ve sürdürülebilirliğin sağlamasının benimsendiği savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Davacının Plan Açıklama Raporundaki "doğal kaynak" ifadesinin, “doğal varlık ve kaynak” olarak düzeltilmesi istemi yerinde ise de bunun yapılması durumunda rapordaki "ekolojik sürdürülebilirlik” ilkelerinde bir değişikliğe neden olmayacağından hareketle, içerikleri tartışmalı kavramların bir iptal gerekçesi olarak görülmemesi ve rapordaki sürdürülebilirlik ilkelerinde ifade edilen doğru ve yerinde olan saptamaların önemsenmesi gerektiği düşünülmektedir. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Bilirkişi raporu ve davalı idarenin planda doğal kaynaklar olarak belirtilen tüm alanların aslında doğal varlık ve kaynak anlamında olduğu savunması birlikte değerlendirildiğinde, bu husus hukuka aykırılık nedeni olarak görülmemiştir.
    8. Plan Uygulama Hükümlerinin Çay Üretimi ile ilgili hükümlerine itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde 2011 yılında onaylanan 1/100.000 ölçekli Ordu-Giresun-Trabzon-Rize-Gümüşhane-Artvin Çevre Düzeni Planı, Plan Uygulama Hükümleri 6. ve 7. Sayfalarda yer alan “Bölgesel ekonomide büyük önemi olan çay üretiminin bölge ekonomisine katkısını arttırmak üzere daha etkin organizasyonunu sağlayacak ve çayda kaliteyi arttırmak suretiyle pazarı genişletecek bölgesel çay politikası oluşturmak: Bölgede yetiştirilen özel ürünlerden birisi olan çay, özellikle ulusal pazara hitap edebilmektedir. Çay tarım alanları Hopa-Gürcistan sınırından Ordu ilinin Perşembe ilçesine kadar sahilden yer yer 30 km iç kısımlara kadar rakımı 1000 metreye kadar yükselen bölgede yapılmaktadır. Bazı çay tarımı alanlarında yer yer orman alanlarına girmiştir. Diğer yandan, eğimli alanlarda yapılan çay üretimi heyelan riskini arttırmaktadır. Çay üretiminin verimliliğini arttırmak için önce kalite artırımına yönelik Ar-Ge çalışmaları desteklenmeli, sonra üretim alanları ile işleme tesislerinin ilişkileri ve ulaşım bağlantıları, bunların istihdam yansımaları sorgulanmalıdır. Çay üretimi, merkezi yönetim tarafından yerel karar süreçlerini de içine alarak özel politika geliştirilmesi gereken bir üretim sürecine karşılık gelmektedir.” maddesinde yer alan ve çay tarımı alanlarının yer yer orman alanlarına girdiği, eğimli yerlerde yapılan çay tarımı nedeniyle heyelan riskinin arttığı tespitlerinde bulunulduğu, bu tespitleri yapan bir planda, bu konuda herhangi bir plan hükmüne yer verilmemiş olmasının önemli bir eksiklik olduğu öne sürülmektedir.
    Davalı idarece ise 2011 yılı onaylı ÇDP için Danıştay tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararı sonrasında davacının çay tarımının orman alanları aleyhine genişlemesi ve belirli bölgelerde heyelan riskini arttırması ile ilgili itirazlarına yönelik planda herhangi bir değişiklik yapılmadığı, itiraz konu hedef maddesinin dava konusu işlemin onay tarihinde eklenen veya değiştirilen ifadeler olmadığı, bu doğrultuda yeni bir idari işlem yapılmadığından davaya konu edilmemesi ve dolayısıyla bu yöndeki iddianın dinlenmemesi gerektiği savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    " Çay üretimi, Doğu Karadeniz Bölgesi için son derece önemli tarımsal ve ekonomik faaliyettir. Bölgedeki pek çok yerleşmenin ekonomisinde önemli yer tutan çay üretimi, çok sayıda bölge yaşayanı için de önemli bir geçim kaynağıdır. Planlama alanı için bu denli önemli bir faaliyetin Bölgesel Hedefler arasında sayılması ve bu faaliyetin geliştirilmesine yönelik kurumsal yapıya ve örgütlenmeye ilişkin alt hedefler belirlenmesi olumlu bir planlama yaklaşımıdır. Öte yandan, bu önemli tarımsal (ekonomik) faaliyetin bölgenin diğer değerleri üzerinde yarattığı etki ve risklerin belirlenmesi ve en aza indirilmesi de bölge ölçeğindeki bir planlama çalışmasının temel konularından birisi olmalıdır. Bu kapsamda, Davacının dile getirdiği husus oldukça önemlidir. Planlama alanı içerisinde, çay tarımı yapılan alanların orman alanları aleyhine genişlediği, eğimli arazilerde açılan çay bahçelerinin erozyon riskini artırdığı biliniyorsa, bu risklerin önlenmesi için tedbir alınması gerekir. Bu tedbirlerden genel nitelikli olanlara plan hükümleri arasında yer verilmelidir. Ayrıca planlama alanı içerisinde, çay tarımının genişlemesinden kaynaklı risk bölgeleri tespit edilmeli, yüksek risk taşıyan bölgeler için özel önlemler tanımlanmalı ve bunlar içinde gerekli görülenlere plan hükümleri yanı sıra plan paftaları üzerinde yer verilmelidir. Bilirkişi Kurulumuz, doğru planlama yaklaşımının bu olduğu, oysa dava konusu planlama çalışmasının bu tür bir yaklaşımı geliştirmekte eksik ve yetersiz kaldığı görüşüne sahiptir. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Davalı idarenin savunmasında da vurgulandığı üzere Danıştay Altıncı Dairesinin E:2011/9150 sayılı dosyasında anılan hususa ilişkin olarak verilen ret kararı sonrasında planda davacının çay tarımının orman alanları aleyhine genişlemesi ve belirli bölgelerde heyelan riskini arttırması ile ilgili itirazlarına sebep olacak herhangi bir değişiklik yapılmadığı, itiraz konu hedef maddesinin dava konusu işlemin onay tarihinde eklenen veya değiştirilen ifadeler olmadığı, bu doğrultuda yeni bir idari işlem yapılmadığı, tarım alanların orman alanlarına girmesinin söz konusu olmadığı gibi erezyona ilişkin önlemlerin planda belirlendiği, ilgili mevzuatla orman alanların korunduğu sonucuna ulaşıldığından bilirkişi raporunda yer alan tespitler hukuka aykırılık nedeni olarak görülmemiştir.

    9.Planda korunması gereken alanların gösteriminde eksiklik olduğuna, sulak alanlara yer verilmesine itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Çevre Düzeni Planında korunması gereken alanlara ilişkin önemli eksiklikler olduğu, korunması gereken alanlarla ilgili eksiklikler olduğu, plan paftasında su havzası koruma kuşaklarına yer verilmediği, sulak alanların plan paftalarına işlenmediği, önemli ekolojik yapılar olan yüksek rakım turba sulak alanlarının (Yılantaş, Ağaçbaşı ve diğer sulak alanların) planda gösterilmemiş olduğu, bunun da Ramsar Sözleşmesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise Dava konusu ÇDP’nin Plan Uygulama Hükümleri arasında “Sulak alan niteliği ilgili kurumca tespit edilmiş olan bu alanların doğal karakterlerinin korunması esastır. Bu Alanlarda Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği Hükümlerine göre uygulama yapılır.” “Bu alanlarda yapılacak tüm uygulamalarda, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü 'nün uygun görüşünün alınması zorunludur. Bu alanlarda kirlenme ve bozulmaya yol açacak müdahalelerde bulunulamaz” maddelerin yer aldığı, planlama alanı içerisinde ulusal önemi haiz sulak alan ve Ramsar alanı olarak tescil edilmiş sulak alanlar bulunmadığı savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "1/100.000 ölçekli bölge planlama çalışmasının temel amaçlarından birisi; planlama alanı içerisindeki önemli doğal değerler ile ekosistem alanlarının titiz bir biçimde tanımlanması ve bu alanların korunması için gerekli kararların geliştirilmesidir. Dahası, planın kullanıma yönelik öngörülerinin planlama alanındaki doğal değerleri olumsuz etkilemesini önleyecek tedbirlerin alınması da bölge planlamanın temel konular arasındadır. Dava konusu 1/100.000 ölçekli Ordu-Giresun-Trabzon-Rize-Gümüşhane-Artvin Çevre Düzeni Planının sınırları içerisinde kalan Yılantaş ve Ağaçbaşı turba sulak alanlarına özgün niteliğini veren turba terimine, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde yer verilmektedir. Yönetmelikte turba terimi; “Oksijensiz ve suya doygun ortamlarda çökelerek birikmiş ve kısmen ayrışmış organik ve inorganik materyallerden oluşan karışım” olarak tanımlanmaktadır. Aynı Yönetmeliğin Koruma İlkeleri kısmında, turba alanlarını da içeren sulak alanların korunmasında uyulması zorunlu ilkeler şu şekilde listelenmektedir:
    “a) Sulak alanların kirletilmemesi, doğal yapılarının ve ekolojik karakterlerinin korunması zorunludur. Her türlü arazi ve su kullanım planlamalarında, sulak alanların işlev ve değerlerinin korunması esastır.
    b) Sulak alanlarda biyolojik çeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınır.
    c) Sulak alanların akılcı kullanımı ile uyumlu, korunmalarına ve geliştirilmelerine katkı sağlayacak faaliyetler desteklenir ve teşvik edilir.
    d) Ekolojik karakteri bozulmuş sulak alanların rehabilitasyonu sağlanır.
    e) Kurutulmuş sulak alanların teknik ve ekonomik olarak uygun olanlarının geri kazanımı için gerekli tedbirler alınır.
    f) Ramsar Listesinde yer alsın veya almasın uygun sulak alanlarda su kuşları popülasyonlarının arttırılması sağlanır.“
    Görüldüğü üzere, ilgili Yönetmelik sulak alanlar ile ilgili olarak koruma, geliştirme, iyileştirme, geri kazanım, Biyoçeşitliliğin arttırılması gibi pek çok hedef tanımlamaktadır. Belirli bir bölgede yer alan sulak alanlar özelinde, bu hedeflerden hangilerinin esas alınacağı ve o hedeflere ulaşmak için neler yapılacağı ise ilgili planlama çalışmaları kapsamında ele alınıp belirlenmesi gereken hususlardır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde genel çerçevesi çizilen koruma yaklaşımını, belirli bir planlama bölgesi için ayrıntılandıracak ve somutlaştıracak planlama çalışmalarının başında ise 1/100.000 ölçekli bölge planlama çalışması gelmektedir. Oysa dava konusu ÇDP’nda, Plan Uygulama Hükümleri arasına ilgili Yönetmeliğe genel atıf yapan bir madde eklemek dışında bir şey yapılmamıştır. Plan Açıklama Raporunda ve Plan Uygulama Hükümlerinde turba sulak alanlarının ilgili Yönetmelikte belirtilen yaklaşım içerisinde korunmasına yönelik özel ve somut kararlar yer almamaktadır. Her iki plan belgesinde turba terimine yer verilmediği gibi bu alanlar, ilgili plan paftalarında da gösterilmemektedir. Kurulumuz, bunun önemli bir eksiklik olduğu görüşündedir. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 24/06/2011 tarihli işlemle onaylanan Ordu-Trabzon-Rize-Giresun -Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının iptali sitemiyle açılan davada, Danıştay Altıncı Dairesinin 29/05/2017 tarih ve E:2011/9150, K:2017/4139 sayılı kararı ile " plan açıklama raporu ve plan hükümlerinin turba ve diğer sulak alanların Yönetmelikte belirtildiği şekilde korunmasına yönelik kararlardan yoksun olmasının yanı sıra, bu alanların ilgili plan paftalarında da gösterilmediği, plan açıklama raporu ve plan hükümlerine turba ve diğer sulak alanların Yönetmelikte belirtildiği şekilde korunmaya alınmalarına ilişkin hükümlerin eklenmesi ve Yılantaş- Ağaçbaşı Turba alanının ve diğer sulak alanların ilgili plan paftaları üzerinde gösterilmesi gerektiği hususlarının planı kusurlandırıcı ve şehircilik ilkeleri, planlama esaslarına aykırı nitelikte olduğu" gerekçesiyle "Sulak alanlar - Turba konusu"na yönelik söz konusu çevre düzeni planının iptaline karar verilmiş, anılan kararın bu kısmı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 21/02/2019 tarih ve E:2018/1676, K:2019/700 sayılı kararıyla onanmıştır.
    Uyuşmazlıkta, davalı idarece yukarıda belirtilen yargı kararının gerekleri dikkate alınarak dava konusu işlemin tesis edildiği savunulmakta ise de, bilirkişi raporundaki tespitler de göz önünde bulundurulduğunda, dava konusu çevre düzeni planında, sulak alanların korunmasına ilişkin plan uygulama hükümleri arasına Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğine genel atıf yapan bir madde eklenmesine karşın, planın açıklama raporunda ve uygulama hükümlerinde, turba sulak alanlarının ilgili Yönetmelik'te belirtilen yaklaşım içerisinde korunmasına yönelik özel ve somut kararlara yer verilmediği, bu alanların, ilgili plan paftalarında gösterilmediği anlaşılmakta olup, bu haliyle yargı kararının gereğinin yerine getirildiğinin kabulüne olanak bulunmamaktadır. Bu itibarla bu hususa ilişkin olarak mevzuata uyarlık görülmemiştir.
    10.Planın ... ve ... sayılı paftalarında yer alan Trabzon Araklı Yeşilyurt-Yılantaş Yaylası Turizm Merkezi kararına itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Araklı-Yeşilyurt-Yılantaş Turizm Merkezî alanının, hiçbir ekolojik, ekonomik, sosyal ve de coğrafik bütünlük gözetilmeden Gümüşhane ili, Sürmene, Araklı ve Köprübaşı ilçelerini içine alacak ve alanı Sürmene ve Köprübaşı ilçelerinin sınırlarından daha büyük, 2800 m'lik dağ zirvesinden, yaylalara, koruma altına alınması gereken Turba sulak alanlarını, köyleri, birçok akarsuyu ve vadiyi içine alarak inanılmaz derecede büyütülerek 370 km2lik bir alanı kaplayacak şekilde planın ... ve ...no.lu paftalarına işlendiği, 5000 yatak kapasiteli, hem yayla ve hem kış turizmine ve hem de kültür turizmi potansiyeline sahip; çevresindeki Kurum, İmera, Santa, tarihi yerleşimleri ve Sümela, Kuştul manastırları ile Karaca mağarasına sahip olan Çakılgöl Turizm Merkezi ile karşılaştırıldığında; Araklı, Sürmene ve Köprübaşı ilçe köy ve beldelerinin büyük bir kısmını içine alan Yılantaş turizm merkezi sınırlarının ne kadar kuralsız ve plansız bir sınırlama ile belirlendiği; sahip olduğu doğal değerler ve bu alanın turizm potansiyeli, cazibe merkezi olma olasılığı ve diğer merkezlerle rekabet edebilirliği irdelenmeden yapılan planlama yersiz ve kuralsız olduğu; bu plan kararının, bölgenin aktif olarak kullanılan en önemli yayla ve meraları, yağmur ormanları, tarım alanları ve Doğu Karadeniz bölgesinin endemik ve tıbbi bitki açısından en zengin alanlardan birisi olan Sürmene-Köprübaşı-Araklı ve çevresi yaylalarda büyük ekolojik tahribata neden olacağı ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise Söz konusu planda 6 il bütününde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ilan edilmiş olan Turizm Bölgeleri yer almakta olup ilgili mevzuat gereği söz konusu turizm bölgelerinin ÇDP de gösterilmemesinin mümkün olamadığı savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Plan kararını kapsayan Araklı Yeşilyurt-Yılantaş Yaylası Kültür ve Turizm Koruma ve Geliştirme Bölgesi, ülkemizde son derece önemli ve özgün bir coğrafi/doğal yapıyı ve ekolojik özellikleri bünyesinde barındıran büyük bir bölgeyi kapsamaktadır. Bu bölge doğal yapısı ve biyolojik çeşitlilik bakımından biricik özellikleri yanı sıra kültürel açıdan da yerleşme dokusu, yaşam tarzı ve yöresel mimari zenginliği bakımından da son derece duyarlı bir yaklaşımla ele alınmayı hak etmektedir. Dava konusu dosya kapsamında ve davacı yanıtında ilgili Bakanlığın aldığı Kültür ve Turizm Koruma ve Geliştirme Bölgesi kararına dayanak oluşturan hiçbir bilgi ve belgeye yer verilmemektedir. Örneğin, dava konusu alanda ülkemizin altına imza attığı uluslararası belgelerden olan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin gereği olan biyolojik çeşitlilik unsurlarını belirleyerek envanterinin çıkartıldığı; belirlenen bu biyolojik çeşitliliğin unsurlarını örnekleme ve diğer teknikleri kullanarak izleneceği bir modelin geliştirilip geliştirilmediği; bu bağlamda bu türden özellikleri olan ekosistem alanlarının nasıl yönetileceği; bu özelliklere sahip ekosistemlerin ve doğal yaşam ortamlarının korunmasını ve yaşayabilir tür popülasyonlarının doğal ortamlarında tutulması yönünde ne tür teşvikler geliştirildiği; bu alanlarla ilgili olarak ne tür planlama kararları üretildiği; bu çerçevede alanda ne türden turizm faaliyetinin yer alacağına ve doğal ve kültürel çevrenin hangi tedbirlerle korunacağı vb. konularını kapsayan ayrıntılı araştırma, belgeleme ve raporlama çalışmalarını içeren bir bilgi setine dava dosyasında yer verilmemektedir. Üst ölçek planlar sadece ilgili kurum ve kuruluşların gönderdikleri mekânsal kararların hiçbir şekilde sorgulanmadan yan yana işlendiği birer “envanter belgeleri” değildir. Bu planlar, alt ölçek planlara rehberlik yapacak/yol gösterecek ana/temel belgeler oldukları için kendi içlerinde tutarlı bir bütün oluşturmaları gerekir. Üst ölçekli bir plandan beklenen, çok sayıda kurum ve kuruluş tarafından hazırlanan ve kendi alanlarının bilgisiyle sınırlı verileri bir araya getirmekle kalmayıp, bu farklı kararların birbirleriyle olan ilişkileri, birbirlerini güçlendirici ya da itici etkileme potansiyellerini de göz önüne alınarak, üst ölçek planlama alanı bütününde yeniden irdelemek ve değerlendirmektir. Bu değerlendirme sonucunda ortaya çıkacak duruma göre, ilgili kurum ve kuruluşlarla yeniden müzakere edilmeli ve birlikte bir uzlaşma sağlanarak plan kararlarının son şeklinin alınması sağlanmalıdır. Sonuç olarak, Bilirkişi Kurulumuz böylesine büyük ve sorunu yatırım kararlarının davalı Bakanlık tarafından da 1/100.000 ölçekli planda aynen onanmasının planlama ilkeleri açısından uygun olmadığı, bunun yerine planlama ve uygulama safhalarını birlikte ele alan bir yaklaşımın benimsenmesinin gerekli olduğu görüş üne ulaşmaktadır. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Uyuşmazlık konusu alanın Trabzon Araklı Yeşilyurt Yılantaş Yaylası Turizm Merkezi olarak belirlenmesi nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığından alınan bu verilerin alanın turizm merkezi olarak plana işlenmesini gerektirdiği, dolayısıyla alanın özellikleri ve yapısının turizme uygun olduğu, yapılaşma koşulları ve kullanım kararlarının alt ölçekte belirleneceği sonucuna ulaşıldığından bu hususta mevzuta aykırılık görülmemiştir.
    11. Planın ... sayılı paftasında İkizdere'de öngörülen sanayi alanına itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Planda sanayi gelişimi öngörülen bölgenin doğal değerlere sahip olduğu, Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulunun bölgeyi sit alanı olarak ilan ettiği, ayrıca bölgenin biyolojik çeşitlilik bakımından da zengin olduğu sanayi gelişimi kararının bölgenin mevcut durumu ile bağdaşmadığı ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise Sanayi alanları gösterilirken ilgili kurumların görüşleri ve onaylanmış planların göz önünde bulundurulduğu, plandaki sanayi simgelerinin mekânsal somutluk taşımadığı, yer seçimi için alt ölçekte detaylı analiz yapmak gerektiği, ... no.lu plan paftasında yer alan sanayi alanlarının dava konusu işlemin onay tarihinde eklenen veya değiştirilen alanlar olmadığı, bu doğrultuda yeni bir idari işlem yapılmadığından davaya konu edilmemesi gerektiği, davacının itirazına konu olan sanayi alanı ifadesinin plandaki "maden sanayi sembolü" olduğu varsayımından hareketle yapılan inceleme sonucunda, ...no.lu plan paftasında maddi bir hata sonucu “maden sanayi sembolü”ne yer verildiğinin fark edildiğini ve bunun ilk plan revizyonunda düzeltileceği savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Davalı İdare tarafından belirtildiği şekilde maddi bir hata sonucu plan paftasında yer alan (Dereköy’ün batısındaki) maden sanayi sembolü, planın güncellenmiş paftasında kaldırılmıştır. Bilirkişi Kurulumuz, Davacının itirazının sadece bu sembol ile ilgili olmadığı, genel olarak İkizdere yerleşmesini içine alan bölge için öngörülen sanayi yer seçim kararlarını konu ettiği görüşündedir. Dolayısıyla Kurulumuzun değerlendirmesi diğer sanayi yer seçim öngörüleri ile ilişkili olarak yapılacaktır. İkizdere ve yakın çevresinin mevcut durumunu gösteren uydu görüntüsü aşağıda sunulmaktadır. Resimde de görüldüğü üzere İkizdere yerleşmesinin içinde bulunduğu bölge, kentsel gelişmenin çok yoğun olmadığı, doğal niteliği korunmuş dağlık ve ormanlık bir bölge niteliğindedir. Plan paftalarında da bölgenin orman alanları ile ağaçlık karakteri korunacak alanlardan oluştuğu görülmektedir. Kurulumuz bu bölgenin biyolojik çeşitlilik bakımından da zengin olduğunu düşünmektedir. Bölge için Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, 22.10.2010 tarihinde, doğal sit alanı karar vermiştir. İkizdere Vadisi’nin I. II. ve III. derece Doğal Sit Alanı ilan edilmesine ve 2012 yılında bu kararın geçerliliğini koruduğuna dair kurul kararı verildiğine ilişkin bilgilere; Rize Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün internet adresindeki belgelerden ulaşılabilmektedir.
    Bu bilgiler ışığında Kurulumuz ilk olarak doğal sit alanı sınırlarının planda gösterilmemiş olması durumunu değerlendirecektir. Dava konusu planın lejantında Korunan Alanlar başlığı altında “Doğal Sit Alanı” bir lejant maddesi olarak tanımlanmıştır. Buna karşın, İkizdere Vadisi ... no.lu plan paftasının hem eski hem de güncel versiyonunda bu lejant işareti ile bir gösterim bulunmamaktadır. İkizdere Vadisinin doğal sit alanı olarak tanımlı statüsünün ilgili plan paftasında gösterilmemesi, Kurulumuz tarafından önemli bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir.
    Bunun yanı sıra Kurulumuz, doğal niteliği haiz ve doğal sit alanı olarak tanımlanmış bu bölge için plandaki sanayi gelişim ve yer seçim öngörülerinin dayanağını anlayamamaktadır. Bu öngörülerin, bölgenin mevcut durumu dikkate alınarak verilmiş öngörüler olmadığı görüşündedir. Dava konusu planın açıklama raporunda İkizdere Vadisindeki doğal sit statülerine yönelik bir bilgiye ve değerlendirmeye yer verilmemiştir. Ayrıca söz konusu bölgenin G45 no.lu paftada belirtilen sanayi alanı ile taşa toprağa dayalı sanayi kullanımı açısından uygun olup olmadığı konusunda da araştırmaya dayalı bir değerlendirmeye rastlanmamıştır. Bölge eğer 1. veya 2. derece doğal sit ise bu bölgede taşa toprağa dayalı sanayi kesinlikle yer alamayacaktır; zira 1. ve 2. derece doğal sitlerde, “taş, toprak, kum alınmamasına, kireç, taş, tuğla, mermer, kum, maden vb. ocakların açılmamasına” izin verilmemektedir. Bölge şayet 3. derece doğal sit ise, “doğal peyzaj ve siluet dikkate alınarak koruma kurulunca belirlenecek koşullar doğrultusunda kum, çakıl, taş, maden ve benzeri malzeme” alımına dayanan faaliyetlere izin verilebilecektir. Bu durumda da ilgili plan çalışması kapsamında böylesi bir bölgede taşa toprağa dayalı sanayi gelişiminin neden çok gerekli olduğunun açık ve net bir biçimde ortaya konması gerekir. Plan Açıklama Raporu söz konusu bölge özelinde bu tür değerlendirmelerden yoksundur. Kurulumuz, plan öngörülerine altlık ve dayanak oluşturması gereken bu araştırma ve değerlendirmeler yapılmadan, doğal niteliği bakımından çok önemli bir bölgede büyük bir sanayi yer seçim öngörüsü ile taşa toprağa dayalı sanayi gelişimi öngörüsü yapılmasının, planlama ilkeleri bakımından önemli bir eksiklik olduğu görüşündedir. Diğer bir deyişle Kurulumuz, doğal sit kararı alınmış olan İkizdere Vadisi’nde sit alanları sınırları gösterilmeden taşa toprağa dayalı sanayi önerilmesinin planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Danıştay Altıncı Dairesinin 29/05/2017 tarih ve E:2011/9150, K:2017/4139 sayılı kararı ile "davaya konu planda sanayi alanları gösterilirken ilgili kurumların görüşleri ve onaylanmış planların gözönünde bulundurulduğu, planda sanayi simgelerinin bulunduğu, sanayi yerlerinin kesin yerlerinin belirlenmeyip bu alanların sanayi için uygun olduğunun vurgulandığı, yer seçiminin alt ölçekte detaylı analizler sonucu yapılacağı, bu aşamada sit kararların da gözönünde bulundurulacağı açık olduğundan planın bu bölümünde şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık görülmediği" görülmediği gerekçesiyle, söz konusu planın G45 sayılı paftasında İkizdere'nin güneydoğusunda önerilen maden sanayine ilişkin kısmına yönelik davanın reddine karar verilmiştir.
    Anılan kararın temyizi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 21/02/2019 tarih ve E:2018/1676, K:2019/700 sayılı kararıyla, "bilirkişi raporundaki tespitler doğrultusunda, doğal sit kararı alınmış olan İkizdere Vadisinin bu özelliği dikkate alınmaksızın, alanda kullanım kararı getirilirken, sit özelliğine yönelik plan hükümleri oluşturulmaksızın alanda maden sanayi önerilmesinde kamu yararına, planlama ve şehircilik ilkelerine uyarlık bulunmadığı" gerekçesiyle, planın bu kısmı yönünden Daire kararı bozulmuştur.
    Uyuşmazlıkta, dava konusu Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 17/08/2016 tarihli işlemle onaylanan Ordu-Trabzon-Rize-Giresun-Gümüşhane-Artvin Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının ... sayılı paftasında yine İkizdere'de sanayi alanı öngörüldüğü ancak, önceki yargı kararının gerekçesinde belirtilen hususlara yönelik herhangi bir planlama kararına yer verilmediği anlaşılmakta olup, bu haliyle yargı kararının gereğinin yerine getirildiğinin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
    Bu durumda, bilirkişi raporunda yer verilen tespitler doğrultusunda, doğal sit kararı alınmış olan İkizdere Vadisinin bu özelliği dikkate alınmaksızın kullanım kararı getirilirken, sit özelliğine yönelik plan hükümleri oluşturulmaksızın alanda, sanayi alanı önerilmesinde planlama ve şehircilik ilkeleri ile önceki yargı kararının gereklerine uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
    12.Planın ... sayılı paftasının Melet Irmağı kıyısında, Kovancı’da küçük sanayi sitesi kararına itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Bu plan öngörüsünün, bölgedeki tarım arazilerinin özellikle fındık bahçelerinin kaybolmasına neden olacağı, ayrıca, yüksek bölgelerde nehir kenarında önerilen sanayi amaçlı kullanımların heyelan riskini artırmakta olduğu, dere yatakları kenarında arazi şeklinin değiştirilmesine neden olacak kullanımların, havzanın düşük kottaki bölümlerinde taşkın riskini artıracağı, bu nedenle, planın somut kullanım kararlarına ilişkin öngörülerinde araziye uygunluğa özen göstermesi gerektiği ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise Melet Irmağı'nın kıyısında, Kovancı'daki küçük sanayi sitesi öngörüsü ile Ünye Cevizlidere'de Kurna Deresi’nin doğusunda yer alan sanayi alanı gösteriminin, dava konusu planda yer alan eski kullanımlar olduğu, dava konusu işlemin onay tarihinde eklenen veya değiştirilen kullanımlar olmadığı, bu doğrultuda yeni bir idari işlem yapılmadığından davaya konu edilmemesi gerektiği, söz konusu kullanımlar da dâhil olmak üzere planda gösterilen sanayi alanlarının, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda ve onaylı alt ölçekli planlar göz önünde bulundurularak planda gösterildikleri savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "İtiraza konu sanayi kullanımı, doğal niteliği bakımından oldukça önemli bir bölgede öngörülmektedir. Bölgede verimli tarım alanları, ağırlıklı olarak fındık bahçeleri yer almaktadır. Bölgenin doğal yapısını halen koruduğu, ayrıca sanayi alanı olarak öngörülen bölgenin hemen yakınında doğal sit alanı bulunduğu da anlaşılmaktadır. Kurulumuz, doğal niteliği bakımından önemli olan bu bölgede, Melet Irmağı’nın hemen kıyısında küçük sanayi sitesi öngörülmesinin, dava konusu planın önemli müdahalelerinden birisi olduğu görüşündedir. Ancak gerek planın açıklama raporu gerekse Davalı İdarenin savunması incelendiğinde bu önemli öngörünün dayanakları anlaşılamamaktadır. Plan açıklama raporunda söz konusu sanayi alanı hakkında bir değerlendirme yer almamaktadır. Davalı idarenin savunmasında ise, sanayi alanları gösterilirken ilgili kurumların görüşleri ve onaylanmış planların göz önünde bulundurulduğundan söz edilmektedir. İtiraza konu bu sanayi alanı özelinde bu tür bir durum söz konusu ise; bu onaylanmış planların neler olduğu, hangi ölçekte yapıldıkları belirtilmelidir. Ayrıca, başka bir plan kapsamında verilmiş bir sanayi alanı kararının üst ölçekli bölge planına aktarılmasını gerektiren zorunlulukların neler olduğu da bilahare açıklanmalıdır. 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı, bölge ölçeğinde bir plan olup, planlama alanı içerisinde koruma-kullanma dengesini gözeterek kullanım alanlarına ilişin genel çerçeveyi ortaya koymak durumundadır. Bu niteliklere sahip bir bölge planlama çalışması kapsamında, alt ölçekli ya da diğer sektörel plan çalışmalarında verilen kararların veri alınması ve kapsamlı bir incelemeye tabi tutulmadan bölge planına aktarılması, üst ölçekli planlamanın mantığına aykırıdır. Bilirkişi Kurulumuz, Ordu kentinin içinden geçerek deniz dökülen Melet Irmağı’nın kıyısında, doğal sit alanı statüsüne sahip bir alanın komşuluğunda ve ekili dikili tarım alanlarının yoğun olarak bulunduğu bir bölgede, kapsamlı bir inceleme ve değerlendirmeye dayanmadan sanayi alanı öngörülmesinin planlama ve şehircilik ilkelerine uygun olmadığı görüşündedir. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Dava konusu çevre düzeni planının ... sayılı paftasının Melet Irmağı kıyısında, Kovancı’da küçük sanayi sitesi lekesi getirildiği anlaşılmakta olup, davacı tarafından söz konusu planlama kararının alanın niteliği ile bağdaşmadığı, çevreye etkileri yönünden yeterince inceleme yapılmadan öngörüldüğü iddia edilmektedir.
    Davalı idare tarafından ise, küçük sanayi sitesi alanının gösteriminin, dava konusu planda yer alan eski kullanımlar olduğu, dava konusu işlemin onay tarihinde eklenen veya değiştirilen kullanımlar olmadığı belirtilerek, söz konusu planlama kararının onaylı alt ölçekli planlar göz önünde bulundurularak tesis edildiği savunulmaktadır.
    Keşif mahalinde, dava konusu küçük sanayi sitesi kullanımının bulunduğu alanın, Ordu kentinin içinden geçerek deniz dökülen Melet Irmağı’nın kıyısında, doğal sit alanı statüsüne sahip bir alanın komşuluğunda ve ekili dikili tarım alanlarının yoğun olarak bulunduğu bir bölgede olduğu ayrıca alanda sanayi amaçlı her hangi bir yapılaşmanın olmadığı gözlemlenmiştir.
    Bu durumda, bilirkişi raporunda yer verilen tespitler doğrultusunda, alanda kullanım kararı getirilirken, sit alanı komşuluğunda, şehre ulaşımı oldukça uzak ve sanayi amaçlı fiili yapılaşmanın da bulunmadığı bir alanda sanayi alanı önerilmesinde planlama ve şehircilik ilkeleri ile önceki yargı kararının gereklerine uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bu itibarla bu hususa ilişkin olarak mevzuata uyarlık görülmemiştir.
    13.Planın ... sayılı paftasının Melet Irmağı kıyısında, Ulubey'in güneydoğusunda Organize Sanayi Bölgesi’ne itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Bu plan öngörünün, bölgedeki tarım arazilerinin özellikle fındık bahçelerinin kaybolmasına neden olacağı, ayrıca, yüksek bölgelerde nehir kenarında önerilen sanayi amaçlı kullanımların heyelan riskini artırmakta olduğu, dere yatakları kenarında arazi şeklinin değiştirilmesine neden olacak kullanımların, havzanın düşük kottaki bölümlerinde taşkın riskini artıracağı, bu nedenle, planın somut kullanım kararlarına ilişkin öngörülerinde araziye uygunluğa özen göstermesi gerektiği ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise Planda gösterilen sanayi alanlarının, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda ve onaylı alt ölçekli planlar göz önünde bulundurularak planda gösterildikleri, ÇDP’nın kamu yararı içeren kullanımlardan olan OSB alanlarının yer seçiminin belirlenmesinde veya alınmış olan yer seçimi kararlarında değişiklik yapılmasında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yetkili olduğu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca oluşturulan OSB Yer Seçim Komisyonuna imar planı hazırlama ve onay süreçlerinde Davalı İdare tarafından da katılım sağlandığı, Bununla birlikte, mevcut uygulamalar düşünüldüğünde OSB alanlarının büyüklüğü, faaliyet türü, sosyal, ekonomik ve mekânsal etki alanının genişliği açısından gerekli görülen durumlarda 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarında değişiklik yapılmasının zorunlu tutulabildiği, bu nedenle OSB alanlarına ilişkin olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca iletilen yer seçim ya da sınır değişiklikleri kararlarının ÇDP veri tabanına eklendiği ve ilk revizyon çalışmasında ÇDP'ye işlendiği, G39 no.lu plan paftasında Ulubey'in güneydoğusunda yer alan OSB önerisinin de bu doğrultuda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca iletilen sınırlar çerçevesinde düzenlendiği savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Planın bu bölümünde de doğal yapısı bozulmamış, verimli tarım alanlarının yoğun olarak bulunduğu bir bölgede, Melet Irmağı’nın iki kıyısına yayılan bir Organize Sanayi Bölgesi öngörülmektedir. Plan Açıklama Raporunda bu OSB öngörüsü hakkında herhangi bir açıklama ya da değerlendirme yer almamaktadır. Davalı İdarenin savunması, OSB’lerin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca teşkil edilen komisyonlarca belirlendiği, çevre düzeni planında ise yer seçimi kesinleşmiş OSB’lerin gösterildiği şeklindedir. Kurulumuz, bu tür bir tutumun, çevre düzeni planının yapılma amaçları ile bağdaşmadığını düşünmektedir. Üst ölçekli bir plan türü olan çevre düzeni planı, farklı kentsel kullanım türleri ile kentsel-kırsal yapı ve doğal ve kültürel değerler arasında denge sağlayan ve arazi kullanım kararlarının belirlenmesinde alt ölçekli planları yönlendirmesi beklenen bir plan türüdür. Diğer bir deyişle, çevre düzeni planı; bir planlama bölgesindeki doğal ve kültürel değerler ile mutlak ve diğer özelliği olan tarım alanlarını koruyacak şekilde arazi kullanım kararlarının birbirleriyle ilişkili olarak belirlendiği ya da belirlenmesine yönelik ilkelerin saptandığı en üst plandır. Sanayi alanlarının yer seçimi de bu kapsamda düşünülmelidir. Sanayi sektörünün ülke ve bölge mekânında nasıl gelişeceği üst ölçekli planlar aracılığıyla belirlenmelidir. Herhangi bir yerleşim yerinde sanayi alanı önerisi yapılırken, başta insan ve çevre sağlığı olmak üzere o yerleşime ilişkin pek çok değişkenin (ulaşım sistemi, istihdamın dağılımı, mevcut ve öneri konut stoku gibi) birlikte düşünülmesi planlama ilkeleri açısından zorunluluktur. Bu bağlamda, bölgesel plan niteliğinde olan çevre düzeni planında; planlama alanı içerisinde sanayi gelişimi için uygun alanlar tanımlanmalı, bu alanların yakın çevresindeki kullanımlar, olası sanayi kullanım kararı dikkate alınarak belirlenmeli ve tüm bu alanlarda çevresel risk ve etkileri en aza indirecek yerleşme ve yapılaşma ilkeleri tespit edilmelidir. Bu çerçevede, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yeni OSB yerlerini, çevre düzeni planının sanayi gelişimi için öngördüğü alanlar içinden seçmesi önerilmelidir. Bilirkişi Kurulumuz, dava konusu planın sanayi alanları yer seçimine ilişkin yaklaşımının, üst ölçekli plandan beklenecek nitelikte ve yönlendiricilikte olmadığı, bu yönüyle de sözü edilen OSB kararının plana işlenmesinin planlama ilkeleriyle bağdaşmadığı görüşündedir. Ayrıca Plan Açıklama Raporunun 79. Sayfasında Ordu-Ulubey öngörülen sektörel gelişmenin niteliği dikkate alındığında itiraz konusu OSB alanının yer seçiminin uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Dava konusu planın Ulubey İlçesinin gelecek 15 yıllık kalkınması öngördüğü hususlardan bazıları aşağıda verilmektedir.
    “İlçenin kalkınmasında başlıca sektörler tarım ve turizm sektörleridir.
    İlçenin sahip olduğu doğal ve kültürel değerler, turizm sektörünün geliştirilmesi ile birlikte önem kazacak ve bu değerlerin bölge içinde kalan diğer yerleşmelerle birlikte bir hat oluşturulması sağlanacaktır.
    İlçede tarımsal ürünler işlenerek katma değeri artırılacaktır.
    İlçe sınırlarında yoğun alan kaplayan fındık alanları, ilçenin gelişimi açısından önemli olup, bu ürünlerin artı değer getirmesi yönünde düzenlemelerin yapılması sağlanacaktır.
    Sahip olduğu orman alanları ve bitki örtüsü, zengin florası dikkate alındığında arıcılık sektörünün bölgenin gelişimi için önemli bir sektör olduğu tespit edilmiştir.
    Yayla alanları ilçe için önemli turizm potansiyeli olup, koruma ilkeleri ve esasları doğrultusunda geliştirilmesi planlanmıştır.”
    İlçenin yakın gelecekteki kalkınmasında tarımsal üretim potansiyeline ve doğal zenginliğine vurgu yapılması son derece anlaşılırdır. Öte yandan, doğal çevre ve tarımsal üretim bakımından önemli potansiyellere sahip bir bölgede, henüz faaliyete geçmemiş bir OSB yer seçim kararının veri alınması ve sorgulanmadan plana aktarılması ise Kurulumuzca planın öngörüleri arasında bir tutarsızlık olarak değerlendirilmektedir. "yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    OSB alanlarının ilgili mevzuatı gereğince Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca oluşturulan komisyonlar marifetiyle belirlenmekte olduğu açıktır. Dava konusu plan ile yer seçimi kesinleşmiş OSB'nin plana işlenmesinde mevzuata aykırılık bulunmamıştır.
    14.Planın ... sayılı paftasının Ünye Cevizdere'de Kurna Deresi’nin doğusunda sanayi alanına itiraz
    Dava dilekçesinde Bu plan öngörüsünün, bölgedeki tarım arazilerinin özellikle fındık bahçelerinin kaybolmasına neden olacağı, ayrıca, yüksek bölgelerde nehir kenarında önerilen sanayi amaçlı kullanımların heyelan riskini artırmakta olduğu, dere yatakları kenarında arazi şeklinin değiştirilmesine neden olacak kullanımların, havzanın düşük kottaki bölümlerinde taşkın riskini artıracağı, bu nedenle, planın somut kullanım kararlarına ilişkin öngörülerinde araziye uygunluğa özen göstermesi gerektiği ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise Melet Irmağı'nın kıyısında, Kovancı'daki küçük sanayi sitesi öngörüsü ile Ünye Cevizlidere’de Kurna Deresi’nin doğusunda yer alan sanayi alanı gösteriminin, dava konusu planda yer alan eski kullanımlar olduğu, dava konusu işlemin onay tarihinde eklenen veya değiştirilen kullanımlar olmadığı, bu doğrultuda yeni bir idari işlem yapılmadığından davaya konu edilmemesi gerektiği, söz konusu kullanımlar da dâhil olmak üzere planda gösterilen sanayi alanlarının, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda ve onaylı alt ölçekli planlar göz önünde bulundurularak planda gösterildikleri savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Davalı İdare, Kurna Deresi’nin doğusundaki sanayi alanına ilişkin savunmasında, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri ile onaylı alt ölçekli planlara atıf yapmakta ve planın bu öngörüsünü, bu kurum görüşleri ile alt ölçekli planlara dayandırmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, başka bir plan çalışması kapsamında verilmiş bir sanayi alanı kararının üst ölçekli bölge planına aktarılmasını gerektiren bir zorunluluk varsa, bunların neler olduğu ve nasıl gerekçelendirildikleri açıklanmalıdır. 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı, bölge ölçeğinde bir plan olup, planlama alanı içerisinde koruma-kullanma dengesini gözeterek kullanım alanlarına ilişin genel çerçeveyi ortaya koymak durumundadır. Bu niteliklere sahip bir bölge planlama çalışması kapsamında, alt ölçekli ya da diğer sektörel plan çalışmalarında verilen kararların veri alınması ve kapsamlı bir incelemeye tabi tutulmadan bölge planına aktarılması, üst ölçekli planlamanın mantığına aykırıdır. Bilirkişi Kurulumuz, kapsamlı bir inceleme ve değerlendirmeye dayanmadan, kurum görüşleri ve alt ölçekli planlar gerekçe gösterilerek sanayi alanı öngörülmesinin planlama ve şehircilik ilkeleri ile üst ölçekli planlamanın mantığına aykırı olduğu görüşündedir." yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Davaya konu planda sanayi alanları gösterilirken İlgili kurumların görüşleri ve onaylanmış planların gözönünde bulundurulduğu, dava konusu planda da sanayi simgelerinin bulunduğu, sanayı yerlerinin kesin yerlerinin belirlenmeyip bu alanların sanayi için uygun oluğunun vurgulandığı, planın bu bölümünde şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık görülmemiştir.
    15.Planın ... sayılı paftasında Arhavi'deki maden sanayi öngörüsüne itiraz hakkında
    Dava dilekçesinde Planın ... paftasında Arhavi için maden sanayi öngörüldüğü, bunun bölgedeki tarım alanlarında yapılaşma baskısına neden olacağı ve ayrıca bu önerinin Biyoçeşitliliğin korunması açısından da olumsuz sonuçlar yaratacağı ileri sürülmektedir.
    Davalı idarece ise Arhavi için maden sanayi öngörüsünün bulunmadığı, plan paftasındaki gösterimin maddi hatadan kaynaklandığı ve en kısa sürede hatanın düzeltileceği savunulmaktadır.
    Bilirkişi Kurulu Değerlendirmesi:
    "Davalı İdare’nin web sayfasından en güncel plan paftalarına ulaşarak, konuyu incelemiştir. Davalı İdare, söz konusu maddi hatayı gidermiş ve planın ... paftasında Arhavi bölgesinde önerilen maden sanayi gösterimini kaldırmıştır. Ayrıca Plan Açıklama Raporunun Arhavi ile ilgili kısmında da maden sanayine ilişkin bir öngörü ya da karar belirtilmemektedir. " yönündedir.
    Dairemizce yapılan değerlendirmede
    Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere söz konusu maddi hatanın idarece güncel plan paftasında giderildiği ve planın ... sayılı paftasında Arhavi bölgesinde önerilen maden sanayi gösterimini kaldırıldığı, Plan Açıklama Raporunun Arhavi ile ilgili kısmında da maden sanayine ilişkin bir öngörü ya da karar belirtilmediği anlaşılmaktadır. Bu hususa ilişkin olarak hukuka aykırılık bulunmamıştır.

    KARAR SONUCU:
    Açıklanan nedenlerle;
    1.Dava konusu işlemin, Planda korunması gereken alanların gösteriminde sulak alanlara yer verilmemesi hususuna, Planın ... sayılı paftasında Melet Irmağı kıyısında Kovancı’da öngörülen küçük sanayi sitesi alanına, Planın ... sayılı paftasında İkizdere'de öngörülen sanayi alanına ilişkin kısımlarının oybirliğiyle İPTALİNE, diğer kısımlara ilişkin olarak; yeşil yola ilişkin olarak oyçokluğuyla, diğer yönlerden oybirliğiyle DAVANIN REDDİNE,
    2.Dava kısmen iptal, kısmen ret ile sonuçlandığından, ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam ...-TL yargılama giderinin yarısı olan ...-TL'nin davacı üzerinde bırakılmasına, diğer yarısı ...-TL yargılama giderinin ise davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, Davacı tarafından keşif ve bilirkişi giderleri için yatırılan ...-TL avanstan harcanan ... -TL'nin ...-TL'sinin davacının üzerinde bırakılmasına, ...- TL'sinin davalı idareden alınıp davacıya ödenmesine, keşif avansından artan ... TL 'nin davacıya iadesine,
    3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ... TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, ... TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
    4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara iadesine,
    5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen otuz (30) gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 04/01/2022 tarihinde karar verildi.






    KARŞI OY(X) :Dava dilekçesinde Danıştay Altıncı Dairesi'nin E.2011/9150 Sayılı Bilirkişi Raporu ile Danıştay 6. Daire'nin E.2011/9150 Sayılı Yürütmeyi Durdurma Kararı ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 Sayılı Kararına bağlı olarak Yeşil Yola yönelik; Plan Açıklama Raporu 4.1.1.3. Bölüm, 2. ve 3. Paragraflarla Plan Uygulama Hükümleri Bölgesel Hedefler Bölümü, 6. Sayfa, 7. maddenin iptaline karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
    Danıştay Altıncı Dairesince mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, "Planlama Raporunun anılan maddesinde “Yayla Koridoru” ile “yeşil Yol Projesi güzergâhı”ndan söz edilmektedir. Bilirkişi Kurulumuz, dava konusu plana ait raporda yer alan koridor kavramı üzerinde durma gereği hissetmiştir. Planlama yazınında koridor ve yol kavramları birbirlerini destekleyen ve birlikte var olan kavramlardır. Şehircilik Ansiklopedisi’nde [The Dictionary of Urbanism] koridor kavramı şu şekilde tanımlanmaktadır.
    Koridor: Yol, kanal ya da demiryolu gibi bir hat üzerindeki doğrusal gelişme biçimi ile bu hat boyunca uzanan alanlardır. Anılan ansiklopedi maddesine göre, koridor kavramı mekânsal planlamanın birbirinden kopuk alanların birleştirilmesi ve bütünleştirilmesinde temel düzenleyici ve örgütleyici öğesidir. Aynı zamanda koridor birbirleriyle ilişkilendirilen ve bütünleştirilen bu bölge, alan ve yerleşmelerin oluşturduğu bütünlükleri ile yoğunlukları anlatmak için kullanılır. Özetle, koridor kavramı birbirleriyle ilişkileri kurulmak istenen alanlar, bölgeler bütünü ve sürekliliğidir.
    Bu açıklamaların ışığı altında dava konusu plana ait Planlama Raporunda “koridor” ve “yol” kavramlarının birlikte kullanılmasında anlaşılmaz bir durum ya da belirsizlik bulunmamaktadır. Dile getirilen yeşil yol ile yazında tanımlanan “koridor” kavramına uygun olarak yaylalar ve yayla yerleşmeleri arasında bir yoğunluk ve gelişme sürekliliği yaratılmak istendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu rapor maddesi davacı savlarını kanıtlar niteliktedir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun YD İtiraz 2015/1068 Sayılı Kararında “yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona yönelik dava konusu plan kararlarında hukuka uyarlık bulunmadığı”ndan 1/100.000 ölçekli planın yayla turizmi kapsamında yaylalar arası entegrasyona ilişkin kısımları yönünden yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Anılan kararda, plan kararlarının yeterince ayrıntılı ve somut nitelikte olmasının planlama ilkelerinin gereği olduğu belirtilmiştir. Yargı kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporunda ”yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğu, söz konusu entegrasyon kavramının belirsizlikler taşıyan bir kavram olarak görüldüğü, planda sözü edilen entegrasyonun planlama alanı içinde hangi yaylalara yönelik olduğu, yaklaşık güzergahının neresi olduğu, bu güzergah boyunca Karadeniz yaylalarının ekolojik zenginliğinin hangi tedbirlerle korunacağı konusunda bir açıklama ve alt ölçek planlara yol gösterecek bir bilgi bulunmadığı belirtilmiştir.

    Anılan yargı kararı ile Planlama Raporu’nun iptal edilen 4.1.1.4.1. Maddesi şöyledir:
    “Planlama alanında yaylaları birbirine bağlayan ve yayla turizminin gelişmesine katkı sağlayabilecek olan yayla yolları planda gösterilmemiş olup, bu yollara ilişkin fizibilite çalışmaları ilgili idarelerce yapılması sonunda karar verilmesi halinde, alt ölçekli planlarda karar alınarak bu yollar uygulamaya geçirilebilir”.
    Yargı kararı açıktır. Öncelikle bölge ölçeğinde “entegrasyon” sağlamaya yönelik sürekliliği öngörülen bir yolun 1/100.000 ölçekli planda yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğine vurgu yapılmıştır. Diğer yandan, anılan yargı kararında gerekçe olarak alınan Bilirkişi görüşünde, “yaylalar arası entegrasyonu sağlayacak şekilde” ifadesinin söz konusu ekolojik değerleri ve geleneksel mimari değerlerin korunmasını zorlaştıracak bir ifade olduğuna işaret edilmiştir.
    Davacı, dava konusu planın “Yeşil Yol” kararının, Mahkeme kararlarını ve gerekçelerini dikkate almadığını ve yeniden plana işlendiğini ileri sürmüştür.
    Öncelikle belirtmek gerekir ki, anılan yol kararı Plan Açıklama Raporunda yer almasına karşın plan üzerinde işlenmiş değildir. Bu yönüyle önceki davada hazırlanmış olan Bilirkişi Raporunda ve yargı kararında dile getirilen “yeterince ayrıntıda ve somut olarak ifade edilmesi gereğinin” yerine getirilmediği anlaşılmaktadır. Buna karşın Kurulumuz söz konusu işlemdeki eksikliğin bu konu ile sınırlanamayacağı düşüncesine sahiptir. Dile getirilen sorunun çözülmesi, “yaylaların entegrasyonu” ve “yayla turizmi koridoru” ile ortaya çıkacak olumsuz çevresel sorunlar konusunu ortadan kaldırmamaktadır.
    Her ne kadar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2015/1068 sayılı Yürütmeyi Durdurma İtiraz no.lu kararına dayanak oluşturan Bilirkişi Raporunda “söz konusu entegrasyon kavramının belirsizlikler taşıyan bir kavram olduğu” belirtilmişse de Bilirkişi Kurulumuzca dava konusu planın yaylalar arasında koridor oluşturma kararının belirsizlik değil tersine bir kesinlik sunduğu düşüncesine sahiptir. Dava konusu plana ait raporda dile getirilen “Yayla Turizmi Koridoru” dolayısıyla “koridor” kavramı yargı kararı ile iptal edilen ve belirsizlik ürettiği ileri sürülen “entegrasyon” kavramı ile tutarlı bir kavramdır. Koridor kavramının tanımı gereği “entegrasyon” (“bütünleşme”, “bütünleştirme”) kavramını içermekte olduğu belirtilmelidir. Koridorlaştırma düşüncesi bir dizi “entegrasyonu” (bütünleşmeleri ya da bütünleştirmeleri) zorunlu kılmaktadır.
    Bu nedenlerle, Kurulumuzca bir turizm politikası olarak, yayla turizminin geliştirilmesi düşüncesi olumlu bulunmakla birlikte, yaylalar arasında, yayla yerleşmelerinin özgünlüklerini zayıflatacak ve geri döndürülmesi olanaksız ekolojik tahribata yola açacak olan Yeşil Yol şeklindeki bir ulaşım ekseni düşüncesini olumsuz değerlendirmiştir. Davacının Planlama Raporunda itiraz ettiği madde dile getirilen sakıncaları taşımaktadır. Yayla turizminin geliştirilmesi kıyıdan yaylalara ulaşan mevcut yolların, doğa ile uyumlu ve çevre değerlerinin koruyarak yukarıda sözü edilen dikey ilişkiyi güçlendirecek biçimde rehabilite edilerek iyileştirilmesi yolu ile sağlanabilir. " değerlendirme ve tespitlerine yer verilmiştir.
    Anılan rapor doğrultusunda davanın bu kısmında mevzuata uyarlık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
    Açıklanan nedenlerle davada, sözü edilen kısma yönelik olarak dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği oyu ile kararın bu kısmına katılmıyorum.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi