10. Hukuk Dairesi 2012/17780 E. , 2013/3225 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Davacı, davalı şirkete ait pasta imalatı işyerinde 1999 yılının Ekim ayı ile 2007 yıllının Nisan ayı arasında aralıksız çalıştığını iddia ile bu sürelerinin sigortalı çalışma olarak tespitini istemiştir.
Mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Somut olayda, davacının 18.07.2003-18.11.2004 tarihleri arasında çırak olduğu kabul edilmiştir.
Konu ile ilgili olarak 3308 sayılı Yasanın 10. Maddesinde çırak olabilmek için aranan şartlar arasında
“...a) 14 yaşını doldurmuş, 19 yaşından gün almamış olmak.
b) En az ilköğretim okulu mezunu olmak.
c) Bünyesi ve sağlık durumu gireceği mesleğin gerektirdiği işleri yapmaya uygun olmak.”hususları düzenlenmiş ve aynı maddeye 4702 Sayılı Yasanın 9. maddesi ile eklenen fıkra ile 10.07.2001 tarihinden itibaren de 19 yaşından gün almış olanlardan daha önce çıraklık eğitiminden geçmemiş olanlar, yaşlarına ve eğitim seviyelerine uygun olarak düzenlenecek mesleki eğitim programlarına göre çıraklık eğitimine alınabileceği hükmü getirilmiştir.
Eldeki davada, davacının hizmet döküm cetveli ve kurumdan gelen şahsi dosyası incelendiğinde davacının talebine konu süre içersinde 05.10.2001 tarih ve 03.10.2001 varideli bir işe giriş bildirgesinin olduğu, bu bildirgenin dava dışı işyerinden verildiği anlaşılmakta olup Mahkemece bu işe giriş bildirgesinin altındaki imzanın ve fotoğrafın davacıya ait olup olmadığı sorulmaksızın karar verilmesi isabetsizdir.
Diğer taraftan davacının, 19 yaşını doldurmuş olduğu 18.07.2003 tarihinde, ... Eğitim Merkezinde yukarıda bahsi geçen 10.07.2001 tarihli ve 4702 sayılı Yasa ile eklenen fıkra gereği pasta imalatı ve şekerlemecilik meslek dalında mesleki eğitim aldığı, 24.11.2004- 28.02.2006 tarihleri arasında da muvazzaf askerlik görevinde bulunduğuı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davacının çalışmalarının çıraklık kapsamında olduğu ve dinlenen tanıkların da iddiayı dorulamadıkları gerekçesi ile davanın reddedildiği anlaşılmış ise de, Mahkemece verilen karar, hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir.
506 sayılı Kanunun 3/II–B maddesinde, özel kanunda tarifi ve nitelikleri belirtilen çıraklar hakkında, çıraklık devresi sayılan süre içinde analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile bu kanunun 35 inci maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda; sigortalı ile işveren arasındaki hukuki ilişkinin niteliği ve sigortalının çırak veya mesleki eğitim kapsamı içerisindeki çalışmalar olup olmadığı belirlenirken çalışma ilişkisi irdelenmeli, çıraklık sözleşmesinde akdi ilişkinin üstün niteliğinin çalışma yerine sigortalıya bir meslek ve sanatın öğretilmesi olduğu hususu gözetilmeli, sigortalının iş yerinde üretimle ilgili çalışmalara eylemli olarak katılması ve meslek ve sanat eğitiminin ikinci plânda tutulması, bir başka anlatımla sigortalının emeğiyle iş yeri ve işverene katkıda bulunması durumlarında çıraklık ilişkisinin söz konusu olamayacağı benimsenmelidir.
Mahkemece davacının da çalışmalarının geçtiğini iddia ettiği yerde çalışmalarının Mesleki Eğitim Kanunu kapsamında olup olmadığı ve davacının Mesleki Eğitim kurslarına devam edip etmediği, günün hangi saatlerinde Mesleki Eğitim gördüğü ve davalı işyerindeki çalışmaları ile birlikte yürütülüp yürütülemeyeceği,davalı işyerinde görevlendirilmiş bir usta öğretici olup olmadığı hususlarında araştırma yapılmalı, bu kapsamda davacının sürekli işyerinde çalışmalarının mevcut olduğu kanaatine vaırılırsa ve davacının üretime yönelik olarak işyerinde çalıştığının anlaşılması durumunda davacının hizmet akdi ile çalıştığı kabul edilmelidir.
Davacının çalışmasının fiili olup olmadığı ve gerçekliği hususunda yapılacak araştırmada ise, Mahkemece talep edilen sürelere ilişkin olarak işveren nezdindeki tüm belgeler getirtilmeli; işbu belgelerden sigortalının imzasını içerenler yönünden, imzanın kendisine aidiyeti sigortalı tarafından kabul edilenler ile inkâr edilip de aidiyeti ehil bilirkişi incelemesiyle saptananlardan yine sigortalıca hata-hile-ikrah durumu iddia ve ispat edilemeyenler bakımından, işbu yazılı belgelerin aksi eşdeğerde delillerle kanıtlanmalı; bunun dışında sigortalının kayıtlarda gözükmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği ya da bildirim dışı kaldığı hususu gereğince yeterince araştırılmalı; askere gidiş tarihinden önce ve askerden döndükten sonra hayatın olağan akışı içerisinde makul sürelerde çalışmayacağı hususu gözetilmeli, o dönemde sigortalı ile birlikte çalışan ve işverenin bordrolarında kayıtlı kişiler ile aynı yörede komşu ve benzeri işleri yapan başka işverenler ile bu işverenlerin çalıştırdığı ve bordrolara geçmiş kişiler emniyet araştırması ve kurumdan sorulmak suretiyle saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı, yargılama aşamasında dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde, işyerinin kapsamı kapasite ve niteliği nazara alınmalı, eldeki davada olduğu gibi dinlenen bordrolu tanıkların beyanları arasındaki belirgin çelişki giderilmeli ve böylece, bu konuda yeterli ve gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak elde edilecek sonuca göre bir karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek hâlinde davacıya iadesine, 25.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.