4. Hukuk Dairesi 2017/5051 E. , 2018/3496 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve ... aleyhine 21/08/2015 gününde verilen dilekçe ile basın yayın yolu ile kişilik haklarının ihlali nedeni ile manevi tazminat istenmesi üzerine, mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 23/02/2017 günlü karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, manevi tazminat talebinin kabulüne, yayın ve kınama talebinin reddine dair verilen 23/10/2017 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili ve davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı vekili, ... Gazetesi"nin 16/05/2015 tarihli nüshasının 12. sayfasında ""... Yine Sınır Tanımadı"" başlığı ile yayınlanmış yazı içeriğinde, müvekkilinin ... hakkında "" Ona anam ,babam, eşim, çocuklarım feda olsun"" şeklinde sözler söylediği yazılarak toplumsal saygınlığının rencide edildiğini, oysa ki müvekkili tarafından ""eşim"" kelimesi kullanılmadığı halde bu sözün de eklenerek müvekkili tarafından söylenilmiş gibi gösterildiğini ve bu durumun kişilik haklarına zarar verdiğini belirterek manevi zararının tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalılar vekili; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davaya konu edilen yazının davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacının söz konusu haber nedeniyle toplum nezdinde rencide olduğu, kişilik haklarının zarara uğradığı ayrıca haberin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtilerek, davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulüne ve ... 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/367 esas, 2017/67 karar sayılı kararının HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca düzeltilerek; davanın manevi tazminat yönünden kabulüne, yayın ve kınama kararına dair talebin ise reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle
içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda,basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacı tarafından televizyon programında sarfedilen söz ve ifadelere yayında kısmen eklenen sözlerde görünür gerçeğe uygun ve güncel olduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, söz konusu yayında davacı tarafından kalıplaşmış, övgü mahiyetinde olan ifadelerin kullanıldığı, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturacak bir ifade bulunmadığı ve yayının bir bütün halinde davacının övgü halindeki beyanlarını içerdiği anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf başvurusunun tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 26/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.