10. Hukuk Dairesi 2019/5904 E. , 2020/3451 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
No : 2014/44-2016/122
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün davacı Kurum ile davalılar vekilleri, muhtırada belirtilen eksikliklerin tamamlanmaması nedeniyle temyiz başvurusundan vazgeçmiş sayılmasına ilişkin ek kararın davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 434. maddesi (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 368. maddesi) ile ilgili 25.01.1985 gün ve 5/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hükmü gereğince, temyiz isteği, dilekçenin temyiz defterine kaydettirildiği tarihte yapılmış sayılır ve temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamı ödenir. Temyiz harç ve giderlerinin eksik ödenmiş veya hiç ödenmemiş olduğunun sonradan anlaşılmış bulunması halinde, karar veren Hakim tarafından yedi günlük kesin süre tanınarak, bu süre içerisinde tamamlanması veya ödenmesi, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı temyiz edene yöntemince ve yazılı olarak bildirilir. Ancak temyiz harcının mahkeme kalemince hesaplanıp temyiz edenden istendiği halde süresinde ödenmediği belgelendirilmiş ise temyiz isteğinin reddi gerekir."
Dosya kapsamı incelendiğinde, ek kararla davalı ... yönünden muhtırada belirtilen eksikliklerin tamamlanmadığı gerekçesiyle kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verilmiş ise de; azledilmediği ve istifa etmediği anlaşılan tüm davalılar vekili Av. ..."e çıkartılan muhtıranın iade edilmesi üzerine davalı asil ..."e tebligat çıkartıldığı ve muhtıranın Tebligat Kanununun 21. maddesi uyarınca 04.07.2019 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmakla birlikte; Tebligat Kanununun 11. maddesi gereği vekil ile takip edilen işlerde tebliğin vekile yapılması zorunluluğu karşısında, usule aykırı olarak düzenlenen tebligata dayanılarak süresinde temyiz harcını yatırmamış olması nedeniyle adı geçen davalının temyiz başvurusundan vazgeçmiş sayılmasına ilişkin 31.07.2019 tarihli ek kararın KALDIRILMASINA ve temyiz konusu hükmün esastan incelenmesine karar verilmiştir.
2-) Hükmün esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava, 19.10.2011 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle vefat eden kazalının hak sahiplerine bağlanan gelir ve yapılan tedavi masraflarından oluşan kurum zararının 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca tahsili talebidir.
Mahkemece, alınan 08.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda Taş-sar şirketi %30, alt işveren Kutlu %30, davalılar ..., ... ve ... %5"er, sigortalı %25 kusurlu bulunmuş, mahkemece, işbu rapor hükme esas alınarak %75 kusur üzerinden davanın kabulüne karar verilmiş ise de verilen karar, kusur yönünden eksik inceleme ve araştırmaya dayalı bulunmuştur.
Rücu davaları, kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, iş kazasında kusuru olanlar davacı Kurumun rücu alacağından kusurları karşılığında sorumludur. Kusurun belirlenmesinde ise; zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğunun, dosya içeriğindeki tüm deliller taktir olunarak belirlenmesi ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda, konusunda uzman sayılacak kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, aynı olay nedeni ile daha önce açılmış ve kesinleşmiş tazminat ve ceza davaları varsa, bu davalardaki kusur raporları ile çelişki oluşturmayacak şekilde kusur oran ve aidiyeti konusunda rapor alınması gereklidir. Kusur durumu saptanırken, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerektiğinin, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığını ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığının, olay tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi, 4857 sayılı Kanunun 77. maddesi, İşçi sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü hükümleri çerçevesinde değerlendirilerek belirlenmesi gerekir.
Somut olayın incelenmesinde, kaza günü sürücülüğünü yaptığı 61 K 8657 plakalı kamyon ile ... yolu ile ... projesi arasına dolgu malzemesi boşaltmak istediği esnada, kazalının kullandığı kamyonla fazlaca geriye gitmesi ve yağmurdan dolayı gevşeyen zeminin çökmesi nedeniyle kamyonun geriye doğru takla atarak devrilmesiyle kazalının vefat ettiği iş kazasına ilişkin eldeki rücu davasında; olay günü yağan yağmur nedeniyle zeminin gevşemiş olması nedeniyle kazalının daha fazla dikkat sarfederek kamyonun devrilebileceğini gözönünde bulundurmamış olması ve ceza dosyasında olay günü bayrakçı olarak çalışan ..."ın uyarılarına rağmen geriye doğru fazla yanaştığına dair beyanı ile tüm dosya kapsamı gözetildiğinde, alınan kusur raporunun yetersiz olduğu anlaşılmakla olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuata uygun, soyut ifadelere dayanmayan, alanında uzman bilirkişilerden oluşan heyet raporu alınarak karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik ve yanlış değerlendirme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2) Mahkemece, 08.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda ceza davasında kusurlu oldukları belirlenen davalılar ..., ... ve ... yönünden şahsi kusurlu oldukları nedeniyle verilen kabul kararı hatalı ve yanılgılı değerlendirme nedeniyle isabetsizdir. Şöyle ki adı geçen davalılar hakkında Of Asliye Ceza Mahkemesinde taksirle ölüme neden olma suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş ve itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün, 2011/639 Esas ve 2012/30 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, aynen seçenek yaptırıma çevirme, erteleme kurumlarında olduğu gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından birisidir. Özellikle ilk defa suç işleyen kimselerin hemen cezalandırılmasını ceza adaleti ile güdülen amaca uygun görmeyen Kanun koyucu, verilecek cezanın bireyselleştirilmesinde olduğu gibi kurulan hükmün açıklanıp açıklanmayacağı konusunda da hâkime takdir yetkisi vermeyi uygun görmüştür. Böylece hâkimin yetkisi arttırılarak, bir şansa daha ihtiyacı olan sanıkların hâkim tarafından durumlarının bir daha değerlendirilmesi imkânı getirilmiştir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir.
5271 sayılı Kanunun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, hukuki nitelikçe durma kararı niteliğinde değildir. Bu karar “koşullu bir düşme kararı” niteliğinde olup, anılan maddede yasa yolu da açıkça itiraz olarak öngörülmüştür. Koşulların gerçekleşmesi halinde 5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde belirtilen düşme kararı verileceğinden, ancak bu aşamada yani düşme kararı verildiğinde, hükümlere ilişkin yasa yolu olan, temyiz yasa yoluna başvurulabileceği kabul edilmiştir.
Yargılama sistemimizde temyiz yasa yolu, yalnızca hükümler bakımından kabul edilmiştir. Hükümler ise 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde sınırlı olarak sayılmış olup, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları bunlar arasında yer almadıklarından hüküm niteliğinde de değildir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 gün ve 2009/4-13 E., 2009/12 K. sayılı ilamı).
CMK’nın 223. maddesinde bu kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; "mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşme kararları” birer hükümdür.
Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da yasa yolu bakımından hüküm sayılır. Bunlardan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ise, 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde belirtilen hükümlerden değildir. “Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını” ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CMK’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.05.2011 gün ve 2011/4-61 E., 2011/79 K.; 06.10.2009 gün ve 2009/4-169 E., 2009/223 K. sayılı ilamları). Kaldı ki, CMK"nın 231/5. maddesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmayacağı açıkça ifade edilmiştir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile kurulan hüküm, belli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmemekte, her hangi bir sonuç doğurmamaktadır.
Sanık bulunduğu hal üzere bırakılmakta, aynen yargılanan kimse durumunda kalmakta ve yapılan yargılama geçici bir süre askıda kalmaktadır. Askı süresi boyunca, yargılanan kimsenin sanık sıfatı devam eder ise de, hiçbir şekilde bu kimse hükümlü sayılamaz. Bu nedenle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kimse, hiçbir haktan yoksun bırakılamaz ve ayrıca bu karara dayanarak hiçbir hukuki statüden dışarıya çıkarılamaz.
Burada açıklanması gereken Borçlar Kanununun, Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk arasında münasebet başlıklı 53. (6098 sayılı Kanunun 74.) maddesindeki, "Hakim, kusur olup olmadığına ... karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez." düzenlemesinden çıkan genel sonuç olan, hukuk hâkiminin genelde ceza mahkemesinden verilen "hükümlülük" kararı ile bağlı olmasına göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen ceza yargılamasında kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı söz konusu olmadığından, hukuk hâkimini bağlayacak bir ceza mahkemesi kararından söz etmenin mümkün olmayacağı sonucuna ulaşılacağı belirgindir.
Aksi düşünüldüğü takdirde beş yıllık deneme süresi içinde bir suç işlendiğinde mahkemece hüküm açıklanacak ve temyiz hakkı doğacak; şayet yapılan temyiz incelemesinde ceza mahkemesi kararı bozulursa hukuk mahkemesinin kararının da dayanağı ortadan kalkacak ve yargılamanın yenilenmesi gündeme gelecektir. Bu durum ise adalete olan güven ve saygıyı zedeleyecektir.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilerek, zararlandırıcı sigorta olayı nedeniyle davalılar ..., ... ve ... hakkında kesinleşen bir mahkumiyet kararının bulunmadığı gözetilerek, iş kazasının meydana gelmesinde şahsi kusurlarının bulunup bulunmadığının somut gerekçelere dayanılarak araştırılması, şahsi kusurlarının bulunması halinde kusur verilmesi gerektiğinin gözetilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 17.06.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.