22. Hukuk Dairesi 2013/27371 E. , 2014/36736 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Gebze 3. İş Mahkemesi
TARİHİ : 05/06/2013
NUMARASI : 2012/314-2013/238
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili; davacının, davalı işverene ait D. Haddecilik San. Tic. A. Ş. isimli işyerinde 01.02.1982-02.05.2010 tarihleri arasında fırın-hazırlama bölümünde işçi olarak çalıştığını, işverence 01.01.1994 tarihinde zorunlu çıkış yaptırıldığını, bunun gerçek bir çıkış işlemi olmadığını, iş sözleşmesini emeklilik sebebiyle feshettiğini, tazminatının eksik ödendiğini ileri sürerek, fark kıdem tazminatının faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili; 01.02.1982-01.01.1994 tarihleri arasını kapsayan kıdem tazminatı alacağına ilişkin talebin zamanaşımına uğradığını, davacının 17.10.1988 tarihinde işbaşı yaptığını, 31.01.1994 tarihine kadar çalıştığını, 31.01.1994 tarihinde şirketin işlerinin azalması sebebi ile 37.121,98 TL. kıdem tazminatı ve 9.679,79 TL. ihbar tazminatı ödeyerek işten çıkardığını, 10.03.1994 tarihinde yeniden çalışmaya başladığını ve 12.05.2010 tarihine kadar çalıştığını, iş sözleşmesinin emeklilik sebebi ile 12.05.2010 tarihinde sona erdirildiğini, hak etmiş olduğu 33.031,67 TL kıdem tazminatının ödendiğini belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı kanuni süresi içinde davalı temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, işveren tarafından 31.01.1994 tarihinde yapılan kısmi ödemenin işçinin alacağından mahsup edilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın kanuni dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 100-102. maddeleridir. 6098 sayılı Kanun"un 100. maddesinde “Borçlu, faiz veya giderleri ödemede gecikmemiş ise, kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Aksine anlaşma yapılamaz. Alacaklı, alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya başka bir güvence almış ise, borçlu kısmen yaptığı ödemeyi, güvence altına alınan veya güvencesi daha iyi olan kısma mahsup etme hakkına sahip değildir.” kuralına yer verilmiş; 102. maddesinde “Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır.” kuralı düzenlenmiştir.
6098 sayılı Kanun"un yukarıda belirtilen hükümleri öncelikle muacceliyet ve temerrüt kavramlarının açıklanmasını gerektirmektedir.
Muacceliyet, alacaklının borçludan borçlanılan edimi talep ve dava edebilme yetkisidir. Borç muaccel olmadan borçlu temerrüdü söz konusu olmaz.
Temerrüt, en kısa tanımıyla, alacaklı tarafından talep edilebilir (muaccel) hale gelmiş bir borcun ifasındaki gecikmedir. Kural olarak, bu tür (muaccel) bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer. Başka bir ifadeyle, temerrütten söz edilebilmesi için, öncelikle muaccel bir borcun ve alacaklının o borca yönelik ihtarının bulunması gerekir. Kural böyle olmakla birlikte, borçlunun temerrüde düşmesi için alacaklının ihtarının gerekmediği bazı durumlar da vardır.
Tek bir borç ilişkisinin söz konusu olduğu durumlarda, borçlu para borcunun faiz ve masraflarını ödemede temerrüde düşmemişse yaptığı kısmi ödemeyi anapara borcuna mahsup etme hakkına sahiptir. Ancak, para borcunun bir kısmı için kefalet, rehin veya benzeri bir teminat verilmişse, yapılan kısmi ödemenin teminatlı olan borca mahsubu istenemez. Bu durumda, kısmi ödemenin teminatsız olan ya da teminatı daha az olan borca mahsubu gerekir. Borçlu, faiz ve masrafları ödemede temerrüde düşmüşse yaptığı kısmi ödeme öncelikle gecikmiş faiz ve masraf borçlarına mahsup edilecektir. 6098 sayılı Kanun"un 100. maddesi gereğince, ödemelerin öncelikle asıl alacaktan düşülebilmesi için, borçlunun faiz ve masrafları ödemede gecikmemiş olması zorunludur. Gecikme ve alacaklının iradesini açıklaması halinde, ödenen kısmın öncelikle faizden düşülmesi gerekir. İcra takibi, ödemeye ihtirazi kayıt konulması irade açıklamasıdır.
Somut olayda mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda, 17.10.1988-31.01.1994 tarihleri arasındaki ilk dönem çalışması sonrası davacıya kıdem tazminatı ödendiğine dair belge olmadığı gerekçesiyle, işverence yapılan ödeme mahsup edilmemiş ise de, dosya içeriğinde kıdem tazminatının ödendiğine dair imzalı ücret bordrosu, ibraname ve kıdem tazminatı makbuzu bulunmaktadır. Şahitlerde kendilerine ve davacıya ödeme yapıldığını beyan etmişlerdir. Bu durumda, işverence 1994 yılında davacıya kıdem tazminatı olarak ödenen tutar faiziyle birlikte fesih tarihine kadar hesaplanarak, bulunacak tutarın asıl alacaktan mahsup edilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.