3. Hukuk Dairesi 2017/1158 E. , 2019/991 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki sözleşmenin feshi ve alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, davalı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 12/02/2019 tarihinde davalı vekili Av. ... ile davacı vekili Av. ... ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı şirket yetkilisinin iş hayatındaki acemiliği ve saflığından yararlanarak imzalattığı 06/05/2013 tarihli sözleşmede yer alan edimler arasında davalı yararına açık bir orantısızlığın söz konusu olduğunu, sözleşme uyarınca arsasını davalıya tahsis ettiğini ve 100.000 TL ödediğini, aradan 6 ay geçmesine rağmen davalı şirketin üzerine düşen edimini yerine getirmediğini, bu nedenlerle 08/11/2013 tarihli ihtarname ile sözleşmeyi tek yanlı feshettiğini, ihtarnameyi tebliğ alan davalının ödediği parayı iade etmediği gibi arsasını da işgal etmeye devam ettiğini ileri sürerek; arsaya vaki el atmanın önlenmesini ve 100.000 TL"nin ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; tacir olması nedeniyle basiretli davranmakla yükümlü olan davacının gabin hükümlerinden yararlanamayacağını, sözleşme gereği davacı tarafından teslim edilen arsa üzerine depoyu inşa ettiğini ve inşaat sektöründeki müşteri çevresini yönlendirmek suretiyle edimlerini tam olarak yerine getirdiğini, yaptırdığı imalatlar ile taşınmazın değerinde artış sağladığını, ayrıca sözleşmede ortaklığın herhangi bir nedenle sona ermesi durumunda davacının verdiklerinin iadesini talep edemeyeceğinin kararlaştırıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; tarafların 06/05/2013 tarihli sözleşmeyle emek veya mallarını bir araya getirerek ortak bir amacı birlikte çaba gösterip gerçekleştirmek için adi ortaklık ilişkisi kurdukları, toplanan delillerle taşınmazda depo olarak kullanılmak üzere inşa edilen yapının boş olduğunun belirlendiği, ayrıca taşınmazda inşaat malzemeleri satışı yapıldığı yahut bu iş için depo olarak kullanıldığı yönünde bir bulguya rastlanmadığı, bilirkişi tarafından davalının kurulacak işletme için sarfettiği toplam giderin 11.350 TL olarak tespit edildiği, sözleşmenin feshedildiği tarihe kadar işletmenin faaliyete başladığı ve davacıya kâr payı ödemesi yapıldığına ilişkin bir delilin dosyada yer almadığı, davalı tarafından delil olarak sunulan faturaların da savunmayı ispata yeterli olmadığı, davacının ortaklığa koyduğu sermaye karşılığında yararlanacağı kâr payının son derece düşük saptandığı, tarafların edimleri arasında aşırı orantısızlık bulunduğu, ticaret sicil kayıtları dikkate alındığında davacının tacir gibi davranma yükümlülüğünden bahsedilemeyeceği, davacının sözleşmenin feshi yönündeki iradesini hak düşürücü süre içerisinde kullandığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava, 06/05/2013 tarihli sözleşmeyle taraflar arasında kurulan adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
TBK"nun 620 ncii maddesinin birinci fıkrasına göre; adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzelkişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (sermaye paylarını veya emeklerini) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.
Eldeki dava, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra 25/12/2013 tarihinde açılmıştır.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4 üncü maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için, uyuşmazlık konusu işin, taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi"nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Yine, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir.
6335 Sayılı Kanun"un 2 nci maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 5 inci maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununun 1 inci maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan, mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re"sen incelenir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının, 13/01/2010 tarihinde "Oyal Dış Ticaret ..." ünvanlı ticari işletmesini ticaret siciline kaydettirdiği, 31/12/2014 tarihinde de ticaret terk etmesi nedeniyle ticaret sicilinden kaydının terkin edildiği, gerek sözleşmenin imzalandığı 06/05/2013 tarihinde gerekse davanın açıldığı 25/12/2013 tarihinde ticari işletmesini kendi adına işletmesi nedeniyle tacir olan davacı ile yine tacir olduğu çekişmesiz olan davalı şirket arasındaki ihtilafın, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olduğu dosya kapsamıyla sabittir. Bu halde, uyuşmazlığa konu dava, ticari dava niteliğindedir.
Hal böyle olunca, mahkemece; davanın ticari dava olduğu gözetilerek davaya Asliye Ticaret Mahkemesinde bakılması için dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile işin esası incelenerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma nedenine göre, davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428 inci maddesi gereğince davalı taraf yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 2.037 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/02/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.