BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/558 Esas 2019/213 Karar Sayılı İlamı
Esas No: 2017/558
Karar No: 2019/213
Karar Tarihi: 12.03.2019
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/558 Esas 2019/213 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İSTANBUL
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/558 Esas
KARAR NO : 2019/213
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/06/2017
KARAR TARİHİ : 12/03/2019
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil şirket ile davalı arasında süregelen bir cari hesap ilişkisi olduğunu, davalının takip tarihi itibariyle müvekkil şirkete 15.622,01 USD faturalar ticari defter ve belgeleri ile cari hesap borcu müvekkilin davalıdan alacağına istinaden ... 4. İcra Müdürlüğü ... E. Sayılı dosyasıyla takip başlatmış ise de davalı borçlu alacağın tahsilini engellemek amacıyla haksız ve kötüniyetli olarak borca kısmi itiraz ettiğini, borçlu borcun yaklaşık 6.220 USD'lik kısmını kabul ettiğini, icra dosyasına ödediğini, davalı ayrıca yetkiye de itiraz etmiş olup dava para alacağının ödetilmesi isteğine ilişkin BK.89 uyarınca bu nevi davalara alacaklının ikametgahı mahkemesinde de bakılabileceğini, müvekkilin ikametgahı şişli istanbul olduğundan istanbul mahkemeleri ve icra daireleri yetkili olduğunu, davalının asıl alacağına ilişkin haksız ve kötü niyetli itirazının iptaline ve takibin devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren ticari temerrüt avans faizi işletilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasında imzalanan bir sözleşmenin bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından vade farkı faturaları kesilmekte olduğunu, müvekkili şirketin davacı tarafa yalnızca 23.057,05 TL borcunun bulunduğunu ve icra dosyasına bu bedelin yatırıldığını, müvekkili şirketin vade farkı alacağını kabul etmediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
GEREKÇE;
Dava, ticari satımdan kaynaklı faturaya dayalı kur farkı alacağının tahsili istemi ile başlatılmış icra takibinde vaki itirazın iptali ile takibin devamına ilişkindir.
Tarafların bildirdiği delil ve belgeler, icra dosyası getirtilerek dosya içerisine alınmış, tarafların ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi raporu aldırılmıştır.
Davalının ticari defter ve kayıtları üzerinde talimat yolu ile yaptırılan bilirkişi inceleme sonucu alınan raporda özetle; taraflar arasında ticari bir ilişkinin mevcut olduğu, davacı tarafın takip tarihine kadar temerrüt faizi talep edemeyeceği, davacı tarafından takip dosyasına sunulan hesap ekstresinde eksik ve yetersiz bilgi olması sebebiyle davacının alacağının hangi faturalardan kaynaklı olduğu, fatura karşılıklarının ne kadar olduğu ve buna benzer sebeplerle faturalar ve cari hesap içeriğinin nelerden oluştuğunun tespit edilemediği, davacı tarafından başlatılmış icra takibine göre davalının 24/01/2017 tarihinde hesap ekstresine göre davacıya 23.057,05-TL tutarında borçlu olduğu, icra dosyasına davalı tarafından 07/02/2017 tarihinde 23.057,05-TL ödenmiş olduğu, bu ödemenin cari hesap bakiye borcu olduğu, davalı tarafından dava dosyasına sunmuş olduğu hesap ekstresinin defter kayıtları ve belgelere göre kayıtlara işlenmiş olduğu, tüm işlerin Türk Lirası tutarlarını resmi defter ve belgelere işlenmiş olduğu, dövizli değer bedelleri üzerinden kayıt oluşturulmadığı, ayrı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığı, süre gelen cari hesap ilişkisi çerçevesinde ödemelerin Türk Lirası üzerinden yapılmış olduğu rapor edilmiştir.
Davalı taraf, dilekçelerinde ısrarlı olarak taraflar arasında kur farkı istenebileceğine dair bir sözleşme bulunmadığını ödemelerin Türk Lirası üzerinden faturalandırılarak gerçekleştirildiğini, taraflar arasında bu yönde bir teamül de bulunmaması sebebiyle davacıya borçlu olmadığını savunmaktadır.
Davacı taraf, dava dilekçesinde genel bir ifadeye yer vererek faturaya dayalı cari hesap alacağının tahsilinin istendiğini, davalı borçlunun faturaya dayalı olan bu borcu ödemediğini ileri sürmüştür. Cevaba cevap dilekçesinde ise; davalıya kesilen faturaların vade farkı faturası olmayıp kur farkına ilişkin faturalar olduğunu, satışlarını dolar üzerinden yaptığını, VUK gereği faturalarını TL cinsinden kesmesi gerektiğini, davalıya dolar kuru belirtilerek TL üzerinden fatura kestiğini, davalı tarafça vadesinde ödenmeyen faturalar için vadesinde ödenmesi gereken dolar kuru ile ödeme tarihindeki kur arasında oluşan fark nedeniyle alacağı bulunduğunu ve bu alacağı faturalandırarak tahsil etmek istediğini aksi takdirde vade tarihi ile fiili ödeme tarihindeki kur farkı nedeniyle davalı lehine bir sonuç meydana geleceğini, emsal nitelikte Yargıtay 19.HD'nin 2012/9853 esas, 2013/14066 karar ile 2015/17543 esas, 2016/7579 karar sayılı kararlarında da bu hususa işaret edildiğini, taraflar arasında zımni bir anlaşma çerçevesinde kur farkı faturaları kesildiğini, zira davacı tarafından davalıya daha önce kesilen kur farkı faturalarının davalı tarafından hiçbir itiraz olmaksızın ödendiğini, diğer bir deyimle taraflar arasında kur farkı faturalarının kesilip ödenmesine ilişkin süre gelen bir uygulama bulunduğunu, ileri sürmüş; dosyaya üç adet irsaliyeli fatura sunmuştur. Bu faturalarda, "Son ödeme tarihinde ödenmeyen TL tutarı için %3, dolar için %2 aylık vade farkı uygulanır". "İş bu VUK md.215/2a çerçevesinde (USD) cinsinden düzenlenmş olup, kayıt kuru aşağıda belirtilmiştir". şeklinde kayıtlar bulunduğu anlaşılmıştır.
Davalı vekili de ön inceleme aşamasında davacının davalıya kur farkı faturası kestiğini ve ticari satımdan kaynaklı olarak davalı şirketin gerekli ödemeleri yaptığını, daha sonra davacı tarafından kur farkı faturası kesildiğini ve takibe geçildiğini beyan etmiştir.
Davalı taraf dosyaya sunduğu 17/09/2018 tarihli dilekçe ile 12/09/2018 tarih 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 1567 sayılı Türk Parası'nın kıymetini koruma hakkında 32 sayılı kararda değişiklik yapılmasına dair karar uyarınca; “Türkiye’de yerleşik kişilerin, Bakanlıkça belirlenen haller dışında kendi aralarındaki menkul ve gayrimenkul alım satım taşıt ve finansal kiralama dahil her türlü menkul ve gayrimenkul alım satım taşıt ve finansal kiralama dahil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme vedeşi ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamaz” hükmü getirilmiştir. Aynı karara eklenmiş olan Geçici madde 8 uyarınca “Bu kararın 4üncü maddesinin (g) bendinin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde, söz konusu bentte belirtilen ve daha önce akdedilmiş yürürlükteki sözleşmelerdeki döviz cinsinden kararlaştırılmış bulunan bedeller, Bakanlıkça belirlenen haller dışında; Türk parası olarak yeniden belirlenir.” düzenlemesi çerçevesinde taraflar arasında doğmuş olan borç miktarının döviz kuru hesaplanarak Türk Lirasına çevrildiğinde Türk Lirası cinsinden borç miktarının davalı tarafından davacı şirkete ödenmiş olduğu tespit edilip ortada borç ilişkisi kalmadığından davanın konusuz hale geldiğini beyan etmiştir.
Ancak davalının ileri sürdüğü bu düzenleme, düzenlemenin yürürlülük tarihi dikkate alındığında daha sonra kurulacak borç ilişkilerine etkili olacağı diğer yandan tarafların döviz cinsinden borçlanmasının önüne geçilmesi bakımından daha önce akdedilmiş sözleşmelerdeki döviz cinsi para borçlarının taraflarca yeniden Türk Lirası olarak belirleneceği ifade edilmiş; ancak döviz cinsi para borçlarını hangi tarihteki kur üzerinden Türk Lirası'na çevrileceği hususunda bir açıklık getirmemiştir. Kaldı ki taraflar arasındaki akdi ilişkinin kurulduğu tarih ve uyuşmazlık konusu borç tutarı dikkate alındığında düzenlemenin, taraflar arasındaki uyuşmazlığa doğrudan uygulama kabiliyetide bulunmadığı ortadadır. Davacı taraf, kur farkından kaynaklı zararı bulunduğunu ileri sürerek vadesinde ödenmeyen yabancı para cinsinden borcun ödeme tarihinde oluşan kur farkı dolayısıyla munzam zararını talep etmektedir.
Davacı tarafın ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan bilirkişi raporunda özetle; davacı ... Tic.A.Ş'nin 2016 ve 2017 yıllarına ilişkin ticari defterleri yasal sürede onaylanıp sahibi lehine delil kabiliyetleri bulunduğu;
Dava dilekçesinde sözü edilen faturaların davacı şirket defterlerinde kayıtlı bulunduğu ve davalı ...Tic.A.Ş ile davacı ... Dış.Tic.A.Ş arasındaki cari hesap farkını oluşturan 10.232,65-TL'nin davacı tarafından düzenlenmiş dört adet kur farkı faturası (21736, 22032,119760, 120369 nolu) davalı yana teslimine ilişkin kaydın bulunmadığı ve geri kalan 616,57-TL'nin davacının kayıt düzensizliği ve kendi kendine dekont işleminden kaynaklandığı,
Yıl sonlarında yapılması gereken cari hesap mutabakatı yapılmadığından, davalıya teslimedildiği ispatlanamayan dört adet faturadan davalının ödemekle sorumlu tutulamayacağı,
Takip tarihi itibariyle davalı ... Tic.A.Ş kayıtlarında yer alan 23.057,05-TL tutarındaki borcun 07/02/2017 tarihinde davacı ... Dış. Tic . AŞ'ne ödendiği ve söz konusu tarih itibariyle davalının davacıya takibi gereken borcu kalmadığı,
Karşılaştırılan davalı ve davacı kayıtlarından her iki tarafın kayıtlarının TL tutarının birbirini destekler şekilde tutulduğu ve davalının kendisine ulaşan mal teslimi ve kur farkı faturalarını ve yaptığı ödemeleri davacının belirttiği miktarda ve davaıyla eşleşen tutarlarda USD karşılığı Türk Lirası kayda alındığı,
Taraf vekilinin önceki rapora itirazı sonucu davacı ... Dış. Tic . AŞ'nin ticari defterleri üzerinde yapılan incelemeyle 2015 yılı ve öncesi defterlerini ibraz etmediği, ibraz etmiş olduğu 2016 ve 2017 yılı ticari defter ve kayıtlarından ve 2015-2016-2017 yılları davalının hesabını gösterir cari hesap ekstresinden, davacının kayıtlarında ve belge teslimi kontrolünde gereken özeni göstermediği ve kur değerlemesi yapmadığı, takip tarihi itibariyle talep etmiş olduğu dava konusu alacak tutarının bile kendi ticari defter kayıtlarında görünen tutardan farklı olduğu rapor edilmiştir.
Defter karşılaştırması sonucu alınan bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere; davacı tarafın ticari ilişkisini gösteren mal satım ve tahsilatlarını, ticari defter ve belgelere Türk Lirası cinsinden işlemiş olmasına rağmen cari hesap alacak borç takibini TL muadili USD cinsinden yaptığı, buna karşılık; davalı tarafın, resmi defter ve belgelere Türk Lirası cinsinden mal alım ve ödemeleri işlemiş olması ile birlikte cari hesap alacak borç takibinin yine Türk Lirası cinsinden yaptığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan davacı taraf, 2015 yılı ve öncesi defter ve belgelerini ibrazdan kaçınmış ayrıca 2016 ve 2017 yılı ticari defter ve kayıtlarında belge teslimi ve kontrolünde gereken özeni göstermediği, kur değerlemesi yapmadığı, takip tarihi itibariyle talep etmiş olduğu alacak tutarının (15.622,01 USD) kendi ticari defter ve kayıtlarında farklı olduğu ve bu tutarın 13.909,63 USD olduğu anlaşılmaktadır.
Davacının dosyaya sunduğu cevaba cevap dilekçesi ile bilirkişi raporuna yönelik beyanları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, takip ve dava konusu alacağın yabancı para kurunun değişmesi nedeniyle oluşan munzam (ek) zararın takip ve tahsili istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
818 sayılı önceki BK'nun 83. maddesine 3678 sayılı Kanun ile eklenen fıkra ile "yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde alacaklının bu borcun vade veya fiili ödeme yönündeki raice göre Türk Parası ile ödenmesini isteyebileceği" hükme bağlanmıştır. Öğreti ve uygulamada 3678 sayılı kanunla yapılan değişiklikten sonra açılan davalarda ve başlatılan takiplerde kur farkından dolayı munzam zarar istenemeyeceği kabul edilmektedir. (Açıklamalı İçtihatlı Faiz Hukuku, E.Deynekli /S.Kısa, Ankara 2003, s.39)
Yabancı para borcunu zamanında ödemeyerek temerrüte düşen borçlu, borcunu daha sonra ödenmesine rağmen ödeme tarihi ile temerrüt tarihi arasında yabancı paranın kurunda meydana gelen farktan dolayı alacaklının zarara uğramasına neden olabilir. Alacaklının bu zararını munzam zarar olarak talep edebileceği kabul edilmektedir. (Medeni Usul ve İcra İflas Hukukunda Yabancı Para Alacaklarının Tahsili, H.Pekcanıtez, Genişletilmiş ve Yeniden Gözden Geçirilmiş Üçüncü Bası, Ankara 1998, s.119)
Munzam zarar, yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde ve vadeden sonraki dönem için söz konusu olmaktadır. Yabancı para vadesinde ödenirse herhangi bir zarardan söz edilemeyecektir. Vadeye kadar geçen süre içinde para değerindeki değişmeye karşı rizikoyu alacaklı taşıyacaktır. Borçlu borcunu vadeden sonra öderse ve yabancı paranın değeri muacceliyet tarihi ile ödeme tarihi arasında değişirse alacaklının bir zararı olabilecektir. Yüksek Yargıtay da bu yönde uygulama geliştirmiştir.
Bu genel açıklamalar çerçevesinde taraflar arasındaki uyuşmazlık bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının munzam zarar niteliğindeki kur farkını talep edebilmesi için öncelikle zararını ispat etmesi gerektiği, diğer bir deyimle alacaklı lehine munzam zarara hükmedilebilmesi için alacaklının elde edeceği parayı vade tarihinde hemen yabancı paraya çevireceğini ispat etmesi gerekmektedir. Bunun yanında alacaklının zararını temerrüt tarihi ile fiili ödeme arasındaki zaman için ispat etmesi gerekir. Munzam zarar talep eden alacaklı, borçlunun temerrüde düşmesinde kusurlu olduğunu ispat etmek zorunda değildir. (Pekcanıtez, s.137-138) Diğer yandan davacının munzam zarar olarak talep ettiği kur farkını fiili ödemenin veya anlaşmanın olduğu hallerde taraflarca kararlaştırılan para birimi hangisi ise bu para birimi üzerinden talep etmelidir. Somut olayda davacı kur farkından kaynaklı alacağını talep etmiş ve ödemelerin döviz cinsinden yapılmayıp vade tarihindeki Türk Lirası karşılığından gerçekleştirildiğini ve fakat kur farkından kaynaklı bir uygulamanın da yerleştiğini beyan etmiş ise de fiili ödemelerin Türk Lirası cinsinden yapılmış olduğu gözetildiğinde kur farkı nedeniyle oluşan munzam zararın da Türk Lirası cinsinden talep edilmesi gerekecektir. Ancak davacı, başlatmış olduğu icra takibinde ve açmış olduğu itirazın iptali davasında, takip ve dava konusu alacak tutarını Türk Lirası üzerinden değil USD cinsinden talep etmiştir. Bu sebeple başlatmış olduğu icra takibi yerinde olmadığı gibi kur farkından kaynaklı bir zararın doğduğunu ve bu zararın borçlunun temerrüdünden kaynaklı olduğunu yasal ve yeterli delillerle kanıtlayamadığı anlaşılmış; hükme esas alınan bilirkişi raporlarında ifade edildiği üzere, davacının kur farkından kaynaklı munzam zararını kanıtlayıcı nitelikte ticari defter ve kayıtlarını sunmadığı gibi kısmen sunduğu defter ve kayıtlarda da takip ve dava konusu alacağın takip talebinde belirtildiği gibi olmadığı, ayrıca cari hesap borç alacak takibini TL muadili USD ile yaptığı ve fakat ticari ilişkisini gösteren mal satım ve para tahsilatını resmi defterlerine TL olarak işlemiş olduğu hususları bir bütün olarak değerlendirilerek davacının dava ve takip konusu alacağın varlığı ve miktarına yönelik üzerine düşen ispat yükünü yerine getirmediği kanaatine varılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1-Davacının davasının REDDİNE,
2-Davalı taraf vekille temsil olunduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve taktir olunan 3.971,40-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Taraflarca yatırılan avansın kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde, istek halinde ilgili tarafa iadesine,
5-Alınması gerekli 44,40-TL karar harcının peşin alınan 269,90-TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 225,50-TL'nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine
Dair, davalı vekilini yüzüne karşı, davacının yokluğunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 HAFTA içerisinde mahkememize ve bulunulan yer Asliye Ticaret mahkemesine dilekçe ile başvurmak koşuluyla istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 12/03/2019
Katip ...
¸e-imzalıdır
Hakim ...
¸e-imzalıdır
