10. Hukuk Dairesi 2011/17826 E. , 2013/2574 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, ...Tic. A.Ş.’nin prim borçları nedeniyle üst düzey yönetici olduklarından bahisle gönderilen ödeme emirlerinin iptali ile borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde ... ve ... hakkındaki davanın kabulüne, ... hakkındaki davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Davalı ... tarafından, davacılar aleyhine dava dışı şirketin borçları nedeniyle 6183 sayılı Kanun uyarınca takipler yapıldığı, prim, işsizlik sigortası primi ve damga vergisi alacakları için ödeme emirlerinin düzenlendiği, ödeme emirlerinin iptali için 15.12.2009 tarihinde iş bu davanın açıldığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
01.10.2008 tarihinden önce tahakkuk eden prim borçları nedeniyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun hükümleridir. 506 sayılı Kanununun 80. maddesi primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yönelik olup, anılan maddenin 1 inci fıkrası hükmüne göre, işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur. Süresinde ödenmeyen prim ve diğer kamu alacakları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca Kurumca tahsil edilecektir. Aynı maddenin 12. fıkrasına göre de; sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.
506 sayılı Kanunun 80. maddesi hükmünün, 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren 3917 sayılı Kanunla değiştirilmesinden önceki dönemde; prim alacağı ve gecikme zamları yönünden Kurumun alacağı Borçlar Kanunu 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Zamanaşımının başlangıç tarihi ise yine Borçlar Kanununun 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ve durdurulmasına ilişkin Borçlar Kanununun madde 132 ve ardından gelen maddeleri de burada aynen geçerlidir.
506 sayılı Kanunun 80. maddesinde 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklik ile, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. 6183 sayılı Kanun m.102 ve devamı maddeleri uyarınca zamanaşımı süresi 5 yıl olup, zamanaşımı süresinin başlangıcı, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşı olarak belirlenmiştir.
06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5198 sayılı Kanun ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılmış, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanunun 51. Maddesi ile birlikte 102. maddesinin uygulanmayacağı hükme bağlanarak 3917 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 10 yıllık zamanaşımı dönemine geri dönülmüştür.
Davaya konu somut olay ve yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gözetildiğinde; dava konusu yapılan 2004 yılı 3 ve 4. Aylarına ilişkin prim ve gecikme zammı alacakları için 08.12.1993 tarihinde yürürlüğe giren 3917 sayılı Kanunla getirilen düzenlemenin geçerli olmasına göre, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılbaşından itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilmeksizin karar verilmiş olması isabetsiz bulunmuştur.
2-Davaya konu her bir ödeme emri bakımından ayrı ayrı değerlendirme yapılarak, iptali gereken dönemler, bu dönemlere ilişkin olarak davacıların ödeme emirlerinden sorumlu oldukları ve iptali gereken miktarları belirlendikten sonra, davacıların sorumlu olmadıkları dönemlere tekabül eden miktar üzerinden ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesi gerekirken, kararın yazımında, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388 ve 389. maddelerinde) tanımlanan unsurları taşıması ve “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi” yönündeki hükümlerine aykırılık teşkil edecek şekilde yazılı biçimde karar verilmiş olması,
3-1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesinde yer alan, “Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarife o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir. (Ek cümle:16.06.2009 - 5904 S.K./35.mad) Şu kadar ki hazırlanan tarifede; genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir.
Avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.” İçerikli açık yasal düzenleme karşısında, 6183 sayılı Yasanın uygulanmasından kaynaklanan davada, mahkeme için öngörülen maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gereğinin gözetilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 19.02.2013gününde oybirliğiyle karar verildi.