Esas No: 2017/1204
Karar No: 2019/982
Karar Tarihi: 12.02.2019
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/1204 Esas 2019/982 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl ve birleşen davaların reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi asıl ve birleşen davalar davacısı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 12/02/2019 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden asıl ve birleşen davalar davacısı vekili Av.... ile asıl ve birleşen davalar davalıları vekili Av.... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı asıl davada; ... isimli teknenin maliki olduğunu, davalılarında tekne maliki olduklarını, tarafların sınırlı sorumlu ...Körfezi Deniz Motorlu Taşıyıcılar Koop. üyeleri oldukları, 13/03/2013 tarihinde birlikte belirledikleri şartlarla ...Köyü"nde turistik amaçlı gezi yapılması ve turist taşımasında donatanlarca ortak hareket edilmesi amacıyla protokol imzaladıkları, 13/03/2013 tarihli protokolün 3. Maddesine göre 5 teknelerden elde edilecek gelirin paylaşımının, 5"e eşit şekilde bölünmesi suretiyle yapılacağı, davalıların protokole aykırı davranarak haksız kazanç elde ettikleri, davalılara ait teknelerin faturalarının muhasebeciye teslime edilmediğinden elde edilen gelirin havuz hesabına konulup paylaşılmadığını, masraflarda dengesizlik ve haksızlıkların meydana geldiğini, teknelerin kişi başı maliyet hesapları karşılaştırıldığında arada çok büyük farkların bulunduğu, davalılara ait tekneler tarafından lokal acentelerden tahsilatlar yapıldığı, muhasebeden avans şeklinde ödemeler aldıkları bu avansların hakedişlerden fazla olduğu,
muhasebenin tüm tekneler için tek elden tutulmadığını, havuz gelirinden kendisine ödeme yapılmadığını, belirlenen dönemlerde toplanıp hesap görülmesi gerekirken bunun yapılmadığını, davalıların protokol şartlarına aykırı davrandıklarını bu nedenle davacının sahibi olduğu teknenin borcu doğduğunu, 13/03/2013 tarihli protokole aykırı davranan davalılardan protokolün 19. maddesi gereğince ceza-i şart alacağı bulunduğunu ileri sürerek 200.000,00 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı birleşen davada; davalıların 13.0.2013 tarihli protokol şartlarına aykırı davranmaları sonucunda, maliki bulunduğu teknenin borçlarının ortaklık tarafından ödenmesi gerekirken kendisi tarafından ödendiğini ileri sürerek toplam 31.528,64 TL"nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı birleşen diğer davada; 13.03.2013 tarihli protokolün birçok maddesine davalıların uymadığını, çektiği ihtarnameye davalıların kayıtsız kaldığını, ısrar ve girişimleri sonucunda davalı ... tarafından hesap çıkartıldığını, davacının hakedişinin belirlendiğini, kasada nakit olmadığı belirtilerek davacıya ödeme yapılmadığını, her nekadar söz konusu hesabı kabul etmiyorsa da davalı ... tarafından yapılan ve diğer davalılarca kabul edilen hesaba göre 51.129.00 TL alacaklı olduğunu ileri sürerek söz konusu bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar asıl ve birleşen davada; tarafların 13.03.2013 tarihli protokolü imzaladıklarını, daha sonra kooperatif kurduklarını, tarafların kooperatif kurulduktan sonra kooperatif sözleşmesine göre hareket etmeleri gerektiğini buna rağmen tarafların, protokol şartlarını, kooperatif sözleşmesi çerçevesinde uygulamaya çaba sarf ettiklerini, sezon boyunca çeşitli tarihlerde hesap görüldüğünü, paylaşımın yapıldığını, davacının, davalılardan zaman zaman çek aldığını, teknesinin yakıt, içecek ve diğer malzeme ihtiyaçlarının alınmasında kullandığını, protokole göre alışveriş ve masrafların tek yerden yapılması gerekirken davacının kendi istediği yerden aldığını, davacının belirlenen fiyattan daha düşük bedele yolcu taşıdığını, içecek gelirlerini gizlediğini, elde ettiği gelirleri havuza koymadığını, hakedişlerini aldığını, ortak havuzdan para aldığını açtığı birleşen dava ile ikrar ettiğini, davacının asıl dava ve birleşen davadaki beyanlarının çeliştiğini, davalı ... tarafından yapıldığı iddia edilen hesapların gerçek dışı olduğunu, davacının kendi isteği ve keyfi doğrultusunda yaptığı bu hesabı davalı adıyla mahkemeye sunduğunu, davacının bir alacağı bulunmadığını, protokol hükümlerinin davacı tarafından ihlal edildiğini, davacının kendilerini çağırdığı toplantıya katılmadığını savunarak davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece; taraflar arasında 13/03/2013 tarihli ...tekne turu taşımacıları birlikte çalışmak ve iyiniyet protokolü başlıklı belgenin düzenlendiği, söz konusu protokol gereğince tarafların işlettikleri teknelere aynı yerlerden alışveriş yapmayı ve elde edilen hasılatı bir havuzda toplayarak giderlerin bu havuzdan karşılanmasına, bakiye kalan kısmın taraflar arasında eşit oranda paylaştırılmasını, 19.madde ile de sözleşme hükümlerine uyulmaması durumunda 200.000,00 TL cezai şart ödenmesini kararlaştırıldığı, davacı asıl davada davalıların sözleşme hükümlerini ihlal ettikleri gerekçesiyle 200.000,00 TL cezai şartın tahsilini, birleşen davada alışveriş yaptığı üçüncü kişilere olan borcunu yine eldeki dava ile birleşen diğer dava ile dağıtılması gereken ancak kendisine verilmeyen kar payının tahsilini istemiş ise de toplanan deliller, bilirkişi tarafından düzenlenen rapor ve diğer belgelerden, alacağın varlığı, miktarı ve sözleşme hükümlerinin ihlal edildiğinin davacı tarafça kanıtlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiş, hüküm asıl ve birleşen dava davacısı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Taraflar arasında; 13.03.2013 tarihli imzalanan sözleşme ile, bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğu anlaşılmaktadır. Sözleşmeye göre, taraflara ait beş tekneden elde edilecek gelirin paylaşımının beşe eşit şekilde bölüneceği, sözleşmenin 01.05.2013- 30.10.2013 tarihleri arasında geçerli olacağı hususunda da bir uyuşmazlık yoktur.
Uyuşmazlık, sözleşme hükümlerinin taraflarca ihlal edilip edilmediği, gelirin paylaşılıp paylaşılmadığı,davacının adi ortaklık payını alıp almadığı, cezai şart alacağının doğup doğmadığı noktalarında toplandığı anlaşılmaktadır.
Tarafların tüm bu uyuşmazlık noktalarındaki taleplerinin, adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi kapsamında bulunduğu kabul edilmeli ve uyuşmazlık; bu çerçevede ele alınıp değerlendirilmelidir.
Taraflar arasında düzenlenen 13.03.2013 tarihli protokolde adi ortaklığın süreli olduğu ve 30.10.2013 tarihinde sona erdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, adi ortaklığın sona ermesinin zorunlu ve kaçınılmaz bir hukuki sonucu da, sona erme ile birlikte ortaklığın tasfiye aşamasına girmesidir. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile ortaklık malvarlığı para haline dönüştürülecek, borçlar ödenecek, sermaye değerleri ortaklara iade edilecek ve geriye kalan meblağ da ortaklar arasında kar ve zararın paylaştırılması esasına göre dağıtılacaktır.
Adi ortaklığın tasfiyesinde ilk aşama, ortaklık malvarlığının paraya çevrilmesidir. Bu aşamada, ilk önce malvarlığının tümden ve parasal değeriyle tespiti gerekir. Ortaklık malvarlığına dahil unsurlar, ortaklar arasında ihtilaflı ise, bu ihtilaflı unsurların ortaklık malvarlığına dahil olup olmadığı, genel ispat ilkeleri dikkate alınarak çözülmeli ve böylece tasfiyeye tabi olacak ortaklık malvarlığı tespit edilmelidir (Doç. Dr. Oruç Hami Şener, Adi Ortaklık, Ankara 2008, sf. 509-511, 591-592).
Somut olayda; asıl ve birleşen davalardaki tüm taleplerinin, adi ortaklığın tasfiyesi işleminde değerlendirilip, tartışılması ve çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)
Adi ortaklık ilişkisi, TBK"nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer.Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Bu nedenle adi ortaklığa karşı açılan dava, diğer ortakların tümüne karşı yöneltilmiş demektir. Başka bir anlatımla, aktif ve pasif taraf ehliyeti tüm ortaklara aittir. Bu açıdan ortaklar arasında mecburi dava arkadaşlığı vardır. Adi ortaklık, adına üçüncü kişiler aleyhine açılacak davaların bütün ortaklar tarafında açılması gerekir. Keza, bir ortağın diğer aleyhine açtığı davada da, tüm ortaklar davaya dahil edilmelidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilânço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır. (TBK" nun 642. md.)
Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.
Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.
Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunmadığından ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilânçosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK"nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilânço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Bütün bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında; mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin bulunduğu kabul edilerek; davacı tarafından davalı ... tarafından düzenlendiği iddia edilen belgenin davalı elinden çıkıp çıkmadığı, sıhhati araştırılmalı, sözleşme hükümlerinin davalılar tarafından ihlal edilip edilmediği sonucunda davacı yararına sözleşmede öngörülen cezai şart alacağının oluşup oluşmayacağı belirlenmeli, eğer davalıların sözleşmeyi ihlal ettiği sonucuna varılır ise tasfiye işleminde değerlendirilmesi, uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma nedenine göre, şimdilik davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 2.037 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/02/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.