Esas No: 2014/1012
Karar No: 2016/325
Karar Tarihi: 16.03.2015
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/1012 Esas 2016/325 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
##########
MAHKEMESİ :##########Ticaret Mahkemesi
##########
##########
##########
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; .... Asliye Ticaret Mahkemesince davanın birleştirilmesine dair 02.04.2013 gün ve 2012/144 E., 2013/98 K. sayılı kararın incelenmesi ........... tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay .....Dairesi’nin 20.06.2013 gün ve 2013/7856 E., 2013/11544 K. sayılı ilamıyla;
(...Davacı, 34 BZ 6690 plakalı traktörü kiralama maksadıyla almadıklarını, davalıya olan gerçek borçlarının 20.000,00 TL olduğunu, bu bedelin 8.000,00 Euro"nun ödendiğini, geriye bakiye 1.000,00 TL borçlarının kaldığını beyan ederek, davalılara kısmen 1.000,00 TL borçlu olduklarının, başka bir borçlarının olmadığının tespitine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı Garanti Finansal Kiralama şirketi vekili, davacının müvekkili şirkete 31.519,52 Euro borcunun olduğunu, müvekkilinin sözleşme gereği tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, ancak davacının yükümlülüklerini yerine getirmediğini beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Davalı ..., davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, .......Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2011/249 esas sayılı dosyasında, davacının ..., davalının İsmail Şengül olduğu, davanın konusunun finansal kiralamaya konu traktörün davalının edimini ifa etmemesi nedeniyle iadesine ilişkin olduğu ve davanın 23.03.2011 tarihinde açıldığı ve halen derdest bulunduğu, mahkemenin iş bu dosyasının ise davacısının İsmail Şengül, davalısının ise ... olduğu, davanın konusunun finansal kiralama nedeniyle davacı İsmail Şengül"ün davalı ..."ye borcunun bulunmadığının tespiti ile ilgili olduğu ve davanın 04.07.2011 tarihinde açıldığı, her iki dosyada tarafların aynı olduğu, davanın konusunun temelini teşkil eden sözleşme olan finansal kiralama sözleşmesinin aynı olduğu, biri hakkında verilecek kararın diğerini doğrudan etkiler nitelikte bulunduğu, ...... Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2011/249 esas sayılı dosyasının mahkemenin bu dosyasından önce açılmış olduğu gerekçesiyle, eldeki dava dosyasının HMK"nın 166/2 maddesi gereği ..... Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2011/249 esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş olup, mahkeme kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Eldeki dava 1086 sayılı HUMK"nun yürürlükte olduğu 04/07/2011 tarihinde açılmıştır, dava dilekçesi davalı ..."e 11/07/2011 tarihinde tebliğ edilmiş olup, iş bu davalı herhangi bir cevap dilekçesi sunmamıştır. Diğer davalı Garanti Finansal Kiralama Şirketi"ne ise dava dilekçesi 21/07/2011 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davalı Garanti Finansal Kiralama Şirketi vekili vermiş olduğu 01/08/2011 havale tarihli cevap dilekçesinde ilk itiraz olarak birleştirme talebinde bulunmamıştır. Aralarında bağlantı bulunan iki davanın başka yer mahkemelerinde açılmış olması halinde davaların birleştirilmesi talebi ancak ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Yani ikinci davada davalı, kendisine karşı açılmış olan davanın, başka bir mahkemede görülmekte olan diğer bir dava ile bağlantılı bulunduğunu ve bu nedenle iki davanın birleştirilmesi gerektiğini ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ancak ilk itiraz olarak ileri sürebilir. (HUMK. M. 187/5; m. 45,II) (Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları 2006, s. 592)
Davalı taraflarca birleştirme talebi ilk itiraz olarak ileri sürülmemiş, yargılamanın ilerleyen aşamalarında davalı Finans şirketi vekilinin bu yönde bir talebi olmuştur. Yapılan bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ilk itiraz olarak ileri sürülmediği sürece mahkemece başka yer mahkemelerinde açılan davaların birleştirilmesine re"sen karar verilemez.
6100 sayılı HMK"nın 166/2. maddesinde ayrı yargı çevrelerinde yer alan hukuk mahkemelerinde açılmış olan davalarda, bağlantı sebebi ile ikinci davanın açıldığı mahkemede birleştirme talep edilebileceği hükme bağlanmış ise de, 1086 sayılı HUMK döneminde davalı süresinde ilk itirazda bulunmadığından tamamlanmış işlem söz konusudur. HMK. m. 448…)
gerekçesiyle bozularak; dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
##########
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, taraflar arasında bağıtlanan satım sözleşmesi gereğince bakiye borcun 1.000,00TL olduğu anılan rakam dışında borç bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davaların aynı sebepten doğması ve biri hakkında verilecek kararın diğerini etkileyecek nitelikte olması nedeniyle dava dosyasının HMK"nın 166/2 maddesi gereği ....... Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2011/249 esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir. Davacı tarafın temyizi üzerine, karar Özel Dairece; yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü davacı temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK 45/II 187/5 maddelerince ilk itiraz olarak ileri sürülmeyen birleştirme talebinin daha sonra yürürlüğe giren kanun gereğince tamamlanmamış işlem kapsamında ileri sürülüp sürülemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, somut uyuşmazlığa uygulanacak hükümlerin belirlenmesine yönelik olarak uyuşmazlığa konu işlemin “tamamlanmış usul işlemi” niteliğinde olup olmadığı belirlenmelidir:
Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.
Medeni usul hukukunda ise, kural olarak kanun değişikliklerinde az yukarıda belirtilen ilkeye paralel “derhal uygulanırlık” ilkesi geçerlidir.
Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.
Hemen belirtilmelidir ki dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise, artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak, dolayısıyla da uygulanmayacaktır.
Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü, usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde-genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar (Üstündağ, Saim:Medeni Yarğılama Hukuku, Cilt:I-II, 6.Bası, İstanbul 1997, sahife:73-78;Yılmaz, Zekeriya:Açıklamalı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 1.Bası, Ankara 2012, sahife:36-43;Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet:Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11.Bası, Ankara 2011, sahife:61-66;YİBK."nun 8.7.1942 gün ve E:13, K:19;Hukuk Genel Kurulu"nun 23.9.1964 gün ve E:7/1139, K:575;9.3.1988 gün ve E:860, K:232;23.11.1988 gün ve E:1988/1-825, K:1988/964 sayılı kararları).
Bu genel açıklamalardan sonra, zaman bakımından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)"nun ilgili hükmüne de değinmek gerekir:
HMK"nun “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448.maddesi;
“(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.”
Hükmünü içermektedir.
Bu madde hükmüne göre, usul hükümleri kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır (Pekcanıtez/Atalay/Özekes:a.g.e., s.62).
Bir işlem tamamlanmış ise, artık bu işlem bozulamaz; aksini düşünmek gereksiz yere bu işlemin bozularak tekrarlanması gibi zaman ve emek kaybına neden olacaktır (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, a.g.e., s. 63).
Açıklanan hükümler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde: davalılılardan ... tarafından cevap dilekçesi sunulmamış diğer davalı ise cevap dilekçesinde ilk itiraz olarak birleştirme talebini ileri sürmemiş olmasına göre, esasa cevap süresi içinde cevap layihası ile ilk itiraza ilişkin usul işleminin tamamlandığı, tamamlanmış bu usul işlemine de işlem tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerinin uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir.
Hemen burada, itirazın konusunu teşkil eden “birleştirme” kurumu ile uyuşmazlığa uygulanacağı kabul edilen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenen ilk itirazlar üzerinde durulmalıdır:
Bilindiği üzere ayrı ayrı açılmış iki dava arasında bağlantı varsa, bu iki davanın birleştirilmesi istenebilir (m. 45, m.48). Davaların aynı sebepten doğması (m.43/2) veya biri hakkında verilecek kararın diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde iki dava arasında bağlantı var sayılır (m. 45,III).
Aralarında bağlantı bulunan iki davanın başka (değişik) yer mahkemelerinde açılmış olması halinde, davaların birleştirilme talebi ancak ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Yani (ikinci davada) davalı, kendisine karşı açılmış olan davanın, başka bir mahkemede görülmekte olan diğer bir dava ile bağlantılı bulunduğunu (ve bu nedenle iki davanın birleştirilmesi gerektiğini) ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ancak ilk itiraz olarak ileri sürebilir.(m.187/5; m.45, II).
Aralarında bağlantı olup da değişik yerlerde (mahkemelerde) açılmış olan iki davanın birleştirilmesi, ancak ikinci davanın davalısı tarafından ilk itiraz olarak istenebilir.(m.187/5; m.45,II). İkinci davanın davalısı, (davanın başında) ilk itiraz olarak davaların birleştirilmesini istemez ise, artık bu iki davanın birleştirilmesi mümkün değildir. (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 3. Cilt, 6. Bası, İstanbul 2001, s. 3411,3429).
Birleştirme talebinin ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerektiğinden, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nda düzenlenen ilk itirazlar üzerinde de durulmalıdır:
Hangi hallerin ilk itiraz olduğu (ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerektiği), HUMK’nun 187.maddesinde tahdidi olarak sayılmıştır (İlhan E. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6. Bası, İstanbul 1975, s. 792; Sabri Şakir Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, 7. Bası, Ankara 1960, s. 205; Baki Kuru, a.g.e., C. IV, s. 4216).
İlk itirazları düzenleyen “İtirazatı İptidaiye” başlıklı HUMK’nun 187. maddesi:
“İtirazatı iptidaiye aşağıdaki gösterilen hallerden ibaret olup davanın bidayetinde ve hepsi birlikte beyan edilmek lazımdır:
1 - Türkiye"de ikametgahı bulunmayanlardan teminat talebi,
2 - Salahiyet iddiası,
3 - (Mülga bent: 16/07/1981 - 2494/37 md.)
4 - İkame olunan davanın diğer bir mahkemede derdesti rüyet bulunduğu iddiası,
5 - Davanın diğer bir mahkemede dertesti rüyet olan diğer dava ile irtibatı bulunduğu iddiası,
6 - (Mülga bent: 26/09/1963 - 338/1 md.)
7-Dava arzuhalinin veya davetiye varakasının veyahut cevap layihasının tanziminde kanuni noksanlar bulunduğu veya tebliğin usülüne muvafık olmadığı iddiası,
8-Davayı mütekabilenin kabule şayan bulunmadığı iddia.”
Hükmünü içermektedir.
Maddede sınırlı olarak sayılan hallerden bulunmakla birleştirme talebi, ileri sürüldüğü aşamada yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK kapsamında, ilk itiraz niteliğindedir. Davalı, ilk itirazlarını ancak esasa cevap süresi içinde ileri sürebilir (m.189,c.1;m.195,I). On günlük cevap süresi (ve hakim tarafından belirlenmiş veya uzatılmış cevap süresi), ilk itirazlar bakımından hak düşürücü niteliktedir. Bu nedenle, hakim ilk itirazın süresinde yapılıp yapılmadığını kendiliğinden inceler.
İlk itirazlar, karşı taraf (davalı) muvafakat etse bile, esasa cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülemez. Mahkeme, ilk itirazı süre aşımından dolayı reddetmekle yükümlüdür. Savunmayı genişletme yasağı ve özellikle bu yasağın istisnaları ilk itirazlar için uygulanmaz. Süresinde ilk itirazda bulunmayan davalı, ıslah yolu ile vereceği cevap dilekçesi ile de ilk itirazlarını ileri süremez.
Somut olay açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde: Davalı cevap dilekçesinde ilk itiraz olarak birleştirme talebinde bulunmamış; yargılamanın ilerleyen aşamasında bu yönde talebi olduğunu belirterek, iki davanın birleştirilmesi yönündeki itirazını ileri sürmüştür. Mahkemece, davalının bu talebi üzerine başka yer mahkemelerinde açılan davaların birleştirilmesine karar verilmiştir.
Yukarıda ayrıntısı ile açıklandığı üzere, bağlantı nedeniyle birleştirme talebi usul hukuku kurumu olup, esasa cevap süresi geçirildiğinden tamamlanmış bir usul işlemidir. Birleştirme talebi, işlem tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda sınırlı olarak sayılan ilk itirazlar arasında sayılmıştır. Bu nedenle, niteliği gereği kural olarak cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Bu husus unutulmuşsa, sonraki aşamada davacının muvafakati ile ileri sürülmesi olanaklı değildir.Bu nedenle mahkemenin birleştirme talebinin yapıldığı tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun yürürlüğe girdiği HMK 162/2 maddesi hükmü uyarınca birleştirme talebi yönünden süre sınırlaması getirmediği yönündeki kabulü yerinde değildir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yürürlükte olduğu tarihte birleştirme talebinde bulunulmadığı daha sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı kanunun 162/2 maddesi uyarınca birleştirme talebinde bulunacağı ileri gerekçesiyle birleştirme talebinin kabulüne dair verilen direnme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O halde, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 16.03.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
................
##########
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.