13. Hukuk Dairesi 2018/1484 E. , 2018/10767 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, 12.12.1996 tarihinde geçirdiği trafik kazası nedeni ile avukat olan davalının vekili olarak ... 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/699 E. sayılı dava dosyası ile açtığı maddi ve manevi tazminat davasını takip ettiğini ve davanın 18.12.2000 tarihinde sonuçlandığını, bu karara dayanılarak başlatılan icra takibi neticesinde davalı vekil ile borçlu arasında 08.08.2002 tarihinde 47.000,00 TL nakit ve borçluya ait büronun 1/3 hissesinin adına tescili konusunda anlaşma yapıldığını, davalının kendisine değişik tarih ve miktarlarda olmak üzere toplam 8.500,00 TL ödeme yaptığını, davalıya çektiği 07.04.2006 tarihli ihtarname ile bakiye alacağının ödenmesini istediği halde sonuç alamadığını, davalının anlaşma konusu büronun 1/3 hissesinin adına tescili konusunda da bir işlem yapmadığından kira kaybının söz konusu olduğunu ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 5.100,00 TL davalı uhdesinde kalan alacağını nedeni ile 400,00 TL kira kaybı nedeni ile olmak üzere 5.500,00 TL"nin ödemelerin tahsil tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiş; bilahare kiraya kaybına ilişkin talebinden feragat etmiş, alacak talebini ise 38.500,00 TL asıl alacak ve 55.390,00 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 93.890,31 TL üzerinden ıslah etmiştir.
Davalı, davacı adına tahsil ettiği paradan hak ettiği vekalet ücretini ve yaptığı masrafları mahsup ederek bakiye bedeli davacıya ödediğini ve borcunun kalmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, bozma üzerine kira gelir kaybı nedeniyle açılan davada evvelce verilen hüküm kesinleşmiş olmakla yeniden hüküm tesisine yer olmadığına, diğer talepler yönünden davanın kısmen kabulü ile 21.026,61 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hükmün taraflarca temyizi üzerine Dairemizce verilen 2013/326 E.- 2013/13146 E. K. sayılı ve 20.05.2013 tarihli düzeltilerek onama kararına karşı davacı tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuş ve Dairemizin 2013/25420 E. - 2013/31241 K. sayılı ve 12.12.2013 tarihli ilamı ile karar düzeltme talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararın bu şekilde kesinleşmesi üzerine davacı tarafından 14.02.2014 tarihinde yargılamanın uzun sürmesi, uyuşmazlığın esasına yönelik itirazlarının Mahkeme ve Yargıtay kararlarında karşılanmaması nedeni ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ile bireysel başvuruda bulunulmuş; Anayasa Mahkemesinin 2014/1960 başvuru numaralı ve 21.11.2017 tarihli kararı ile davacının Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanama hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacı ile Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere ... 12. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; dava dosyası Yerel Mahkemece Dairemize gönderilmiştir.
Anayasa mahkemesi"nin söz konusu kararında;
“41. Mahkeme kararında, "Kira gelir kaybı nedeniyle açılan davada evvelce verilen hüküm kesinleşmiş olmakla yeniden hüküm tesisine yer olmadığına, diğer talepler yönünden davanın kısmen kabulü ile, 21.026,61 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazla talebin reddine," şeklinde hüküm kurulmuştur.
42. Somut olayda Mahkemenin ara kararı doğrultusunda başvurucunun, dava dilekçesindeki alacak talebinin hangi kısmının işlemiş faiz alacağı ile ilgili olduğunu açıkladığı ve bu talebini ıslah ederek harcını bu değer üzerinden mahkeme veznesine yatırdığı, Mahkemenin 6/11/2008 tarihli kararında, dava konusu alacağın esasına yönelik bu taleple ilgili değerlendirme yapılarak hüküm kurulduğu ve bu değer üzerinden harç ve vekâlet ücretine karar verildiği, ancak bozmadan sonra verilen kararın hüküm kısmının (2) numaralı bendinde, işlemiş faiz alacağı ile ilgili "diğer talepler yönünden ... fazla talebin reddine" şeklinde hüküm kurulmuş ise de, bu kapsamda ileri sürülen iddialar hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.
43. Buna göre dava konusu alacağın esasına yönelik bir talep olarak görülen işlemiş faiz alacağı ile ilgili olarak başvurucunun yargısal süreçte dile getirdiği, ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren ve uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların (bkz. § 30) Mahkeme ve Yargıtay kararlarında değerlendirilmediği, dava koşullarında bu taleple ilgili olarak hangi gerekçelerle ret kararı verildiğinin makul ve kabul edilebilir ölçüde ortaya konulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” denilerek davacının Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş olup, bu kapsamda dosya yeniden incelenmiştir.
1-Anayasa Mahkemesinin 2014/1960 başvuru numaralı ve 21.11.2017 tarihli kararı gereği yeniden yapılan inceleme sonucunda; Dairemizin 2013/25420 E. - 2013/31241 K. sayılı ve 12.12.2013 tarihli ilamı ile verilen karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
2-Davacı, eldeki dava ile davalı vekili tarafından 08.08.2002 tarihli protokole göre borçludan tahsil edilen bedelden 8.500,00 TL dışında ödeme yapılmadığını ileri sürerek bakiyesinin tahsil tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir. Mahkemece 2006/314 E. ve 2008/ 401 K. sayılı 06.11.2008 tarihli karar ile kira geliri kaybı nedeniyle tazminat talebine ilişkin davanın feragat nedeniyle reddine, diğer talepler yönünden, davacının ıslah talebi de dikkate alınarak 38.500,00 YTL asıl alacak ile 55.390,26 YTL işlemiş faiz olmak üzere toplam 93.890,26 YTL"nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, faizin asıl alacak 38.500,00 YTL üzerinden ve 2.000 YTL için dava tarihi 21.07.2006, bakiye 36.500,00 YTL için ıslah tarihi 22.06.2002 tarihinden itibaren yürütülmesine karar verilmiştir. Kararın davalı tarafından temyizi üzerine Dairemizin 2010/4031 E. ve 2010/17336 K. sayılı ilamı ile davalının sair temyiz itirazlarının reddine, Mahkemece davalı avukatın davacı adına takip ettiği dava ve takip dosyası için isteyebileceği vekalet ücretinin hesaplanması, yaptığını ileri sürdüğü masraflar için de ispat imkanı tanınması ve bunların tahsil ettiği bedelden mahsup edilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile bozma kararı verilmiştir. Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda; davalı avukatın 16.596,15 TL vekalet ücretine hak kazandığı, ayrıca 877,24 TL yapmış olduğu masraflar nedeni ile davacıdan alacaklı olduğu, tahsil etmiş olduğu 47.000,00 TL"den davacıya ödenen 8.500,00 TL ve ayrıca hesaplanan vekalet ücreti ile masrafların düşülmesi sonucu davacının davalıdan 21.026,61 TL alacaklı olduğu, dosya kapsamından temerrüt ihtarına rastlanılmadığından faizin dava tarihinden itibaren hesaplanması gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir. Mahkemece, söz konusu rapora itibar edilerek davanın kısmen kabulü ile 21.026,61 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve fazla talebin reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay"ın bu bozma kararına uymuş olan mahkeme bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Bu müesseseye "usuli müktesep hak" veya "usule ilişkin kazanılmış hak" denir. Bir başka ifadeyle, mahkemece; Yargıtay bozma ilamına uyulmasıyla, bozma doğrultusunda taraflar yararına usuli kazanılmış hak doğar. Mahkeme, bozmaya uyma kararından dönerek direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bir hususun açıkça temyiz sebebi olarak ileri sürülmesine karşın Yargıtayca itirazın reddedildiği, ya da bozma nedeni yapılacak bir husus hakkında temyiz itirazı ileri sürülmediğinden Yargıtayca bozma nedeni yapılmadığı takdirde Yargıtay bozma ilamının kapsamı dışında kaldığı kabul edilir ve başka sebeplere dayanan bozma kararına uyulması ile bu husus taraflardan biri lehine usuli müktesep hak oluşturur.
Somut olayda mahkemece bozma öncesi alınan bilirkişi raporunda; davalının ödemeleri 08.08.2002 tarihli protokolde öngörülen tarihlerde tahsil ettiğinin ancak davacıya yansıtmadığının kabulü gerektiği, bu doğrultuda ödeme tutarlarına protokolde öngörülen tarihlerden itibaren faiz uygulanmak ve dava dilekçesinde belirtilen kısmi ödemeler düşülmek sureti ile yapılan hesaplama neticesinde davacının 38.500,00 TL asıl alacak ve 55.390,26 TL faiz olmak üzere davalıdan 93.890,26 TL alacaklı olduğu yönünde görüş bildirilmiş; Mahkemece, söz konusu bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmiştir. Bu karara karşı temyiz yoluna başvuran davalı, faiz hesabında temerrüt tarihinin esas alınmadığını, bilirkişi raporunda faiz hesabı ve faiz başlangıcına dair değerlendirmenin hatalı olduğunu, ihtarnamenin tebliğ tarihinde temerrütün oluştuğu kabul edilerek bu tarihten faiz hesabı yapılması gerektiğini savunarak işlemiş faiz yönünden temyiz itirazlarını ileri sürmüş ancak Dairemizin 2010/4031 E. ve 2010/17336 K. sayılı ilamı ile bu temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş; davalının vekalet ücreti ve masraf alacağı bulunduğuna ilişkin savunması üzerinde durularak bu kapsamda alacağının bulunması halinde tahsil ettiği bedelden mahsup edilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece bozma kararına uyulmakla faiz başlangıcı yönünden davacı lehine usuli müktesep hak oluştuğundan ancak bozma ilamında belirtilen doğrultuda inceleme yapılabilir.
O halde mahkemece, Dairemizin 2010/4031 E. ve 2010/17336 K. sayılı bozma ilamı ile faiz başlangıcı yönünden davalının temyiz itirazlarının reddine karar verilmesi nedeni ile bu yönden davacı lehine usuli müktesep hak oluştuğu gözetilerek ve bozma ilamı doğrultusunda yapılacak inceleme sonucu hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile ve davacının usuli müktesep hakkını ihlaline neden olacak şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Mahkemenin 2011/112 E. ve 2012/199 K. sayılı kararının bu gerekçe ile bozulması gerekirken sehven düzeltilerek onandığı, bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davacının bu yöne ilişkin karar düzeltme isteminin kabulüne, Dairemizin 2013/326 E. ve 2013/13146 K. sayılı 20.05.2013 tarihli düzeltilerek onama kararının kararının kaldırılmasına ve mahkeme kararının açıklanan gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle, Dairemizin 2013/25420 E. - 2013/31241 K. sayılı ve 12.12.2013 tarihli ilamı ile verilen karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararın ortadan kaldırılmasına, 2. bentte açıklanan nedenlerle davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 2013/326 E. ve 2013/13146 K. sayılı 20.05.2013 tarihli düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına ve hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 15/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.