Esas No: 2014/1517
Karar No: 2016/308
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/1517 Esas 2016/308 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (İlk Derece)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 22. Hukuk Dairesince;
“Davacı vekili tarafından davalı ... aleyhine açılan maddi/manevi tazminat istemli dava Dairemize gelmiş, 2014/2 esasına kaydedildikten sonra evraklar incelenip gereği düşünüldü;
Davacı şirket vekili dilekçesinde; davacı Bemur Mühendislik Müşavirlik Limited Şirketi aleyhine Ankara 3. İş Mahkemesinde açılan dava ile işçi davacı-karşı davalı Mehmet Kahramanca"nın iş sözleşmesinin davacı şirket tarafından haksız olarak feshedildiği gerekçesiyle işçilik alacakları yanında işveren tarafından sözleşmenin başında alınan 3.000,00 TL"lik senedin iptaline yönelik olarak talepte bulunduğunu, müvekkili şirket tarafından ise iş sözleşmesine işçinin haksız olarak son vermesi nedeniyle uğranılan zararın karşı dava ile talep edildiğini, mahkemece iş sözleşmesinin haklı bir sebep olmadan işveren tarafından sona erdirildiği gerekçesiyle davacı işçinin ücret alacağı ve ihbar tazminatı taleplerinin kabul edilerek işveren tarafından düzenlenen 3.000,00 TL değerenideki senedin iptaline, kendileri yönünden tazminat talebinin ise reddine karar verildiğini; oysa iş sözleşmesinin müvekkili şirket tarafından sona erdirilmediğini davacı işçinin başka yerde daha yüksek ücretle iş bulması sebebiyle işten kendisinin ayrıldığını, mahkemenin fesih konusundaki bu savunmaya itibar etmeyerek aralarında husumet bulunan davacı tanığı anlatımlarına itibar ederek, feshin kim tarafından gerçekleştirildiği tespit edilmeksizin alman bilirkişi raporu ile alacakların hüküm altına alındığı, ancak gerekçesinde bu hususların tartışılmadığını verilen bu kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28.01.2013 tarihli ve 2010/40395 esas, 2013/2967 karar sayılı ilamı ile onanmak suretiyle kesinliştiği kararın icraya konulması üzerine davacı tarafa banka kanalıyla 6.213,00 TL ödenmek zorunda kaldığını, kararın Anayasanın l0. maddesinde ifadesini bulan herkesin kanun önünde eşit olduğu yönündeki temel prensibe aykırı olduğu gibi kararın gerekçe taşımaması ve savunma delillerinin tartışılmaması sebebiyle de Anayasanın 141/3. maddesi gereğince yok hükmünde sayılması gerektiğini ileri sürerek ödenen 6.213,00 TL ile haksız iptal edilmiş olan 3.000,00 TL senet karşılığı olmak üzere toplam 9.385.90 TL zararın 07.11.2008 tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte Devletten tahsiline karar verilmesini talep etmiş, dava dilekçesi ekinde sübut delillerini de sunmuştur.
Davalı hazine vekili, cevap dilekçesinde; mahkemelerce verilen kararlara karşı kanuni yolların düzenlendiği lehte ve aleyhte karar verilmiş olmasının hakimin sorumluluğunu gerektirmeyeceği somut olayda hakimin sorumluluğunu gerektirecek kusur, kasıt ve hata bulunmadığı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 46. maddesine göre açıkça belirtilmesi gereken sorumluluk sebeplerine ilişkin delillerin davacı tarafça sunulmadığını belirterek Davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
6100 sayılı Kanun"un 48/2 maddesi gereğince açılan tazminat davası ilgili hâkime ihbar edilmiştir.
Davacı tarafından, dava dilekçesinde onama kararında imzası bulunan 9. Hukuk Dairesinin başkan ve üyelerine ve dosyanın raportörü tetkik hakimine davanın ihbarı talep edilmiş bilahare davacı vekili 31.05.2013 tarihli dilekçesi ile 6100 sayılı Kanun"un 46. maddesi uyarınca sadece kararı veren ilk derece mahkemesi hakiminin sorumlu olduğunu belirterek dava dilekçesinden ihbar edilen olarak 9. Hukuk Dairesi başkan ve üyeleri ile tetkik hakiminin isimlerinin çıkartılması talebinde bulunmuştur. Davaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakıldığından, ön inceleme yapılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Bir davaya bakmakla görevli hâkimin bu görevini ifa ederken kasıt veya ağır ihmaliyle davanın taraflarından birine zarar vermiş olması halinde, zarar görene karşı hâkimin hukuki sorumluluğu ve bu sorumluluk sebebiyle Devlet aleyhine dava açılabilme şartları 6100 sayılı Kanun"un 46-49. maddelerinde açıkça hüküm altına alınmıştır.
Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının bu dava ile anılan yasa hükümleri uyarınca hâkimin hukuki sorumluluğuna dayanılarak hâzineden tazminat talebinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın ileri sürülüş biçimine göre, davacının davaya bakmakla görevli olan hâkimin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı şekilde karar verdiğini, karardan dolayı zarar gördüğünü, hâkimin davranışı ile zararı arasında illiyet bağının bulunduğunu ispat edilmesi gerekmekte olup; ispat yükü, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 6. maddesi gereğince davacı üzerindedir.
Davaya konu edilen karar ve dosyadaki diğer kanıtlar birlikte incelendiğinde; davacı şirket aleyhine iş sözleşmesinden kaynaklanan alacakların tahsili istemi ile Ankara 3. İş Mahkemesinde dava açıldığı, anılan mahkemece iş sözleşmesinin davacı işverence geçerli ve haklı bir neden olmadan son verildiği taraflar arasında bağıtlanan 28.12.2006 tarihli sözleşmenin tazminat konusu başlıklı 5. maddesinde "işçi bu sözleşmede yazılı şartlara uymayarak işini terk ederse iş sahibine beher ay için 3.000,00 TL tazminat ödemeyi taahhüt eder "hükmünün işverenin haksız feshi nedeniyle uygulama olanağının bulnmadığı gerekçesiyle dosya davacısı işçinin ihbar tazminatı ve ücret alacağı taleplerinin kabul edildiği karşı dava yönünden ise davanın reddine karar verildiği karara karşı davalı tarafça temyiz yoluna başvurulması üzerine 9. Hukuk Dairesinin 28.03.2013 tarihli ve 2010/40395 esas, 2013/2967 karar sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davacı, şirket aleyhine açılmış bulunan alacak davasında işçinin kasten kendisinin işten ayrıldığı bu durumda iş sözleşmesinin işçi tarafından feshedildiğini kabulü gerekirken bu konudaki savunmaya itibar edilmeksizin, husumetli davacı tanığı ifadelerine üstünlük tanıyarak hemen tüm iş davalarında olduğu gibi mahkeme hakiminin "işveren daima haksızdır"ilkesinden hareketle dosyayı hemen bilirkişiye tevdi ederek aradan çekildiği adil yargılanma prensibinin ihlal edildiği gerekçesiyle eldeki davayı açmış isede davacı şirketin dava sebebi yaptığı hususlar karara karşı temyiz sebebi olarak ileri sürülmüş temyiz incelemesi neticesinde kararın hukuka uygunluğu 9. Hukuk Dairesince onanmak suretiyle benimsenmiştir.
Bu durumda davaya bakıp karara bağlayan ihbar olunan hakim hakkında ileri sürülen iddialar subut bulmadığından davacının uğradığını ileri sürdüğü zarar, aleyhine açılan davanın neticesi gereği olup 6100 sayılı Kanun"un 46/1.maddesinde düzenlenen hâkimin hukuki sorumluluğuna ilişkin şartın gerçekleşmediği anlaşılmakla; davanın reddine ve aynı Kanun"un 49. maddesi gereğince davacı şirketin 600,00 TL disiplin para cezasına mahkûm edilmesine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan sebeplerle;
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 46. madde hükümlerine dayalı olarak açılan hâkimin sorumluluğuna ilişkin tazminat davasının REDDİNE,
2-Aynı Kanun"un 49. madde hükmüne göre 600,00 TL disiplin para cezasının davacı şirketten alınarak hâzineye gelir kaydına,
3-Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 25,20 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 24,30 TL"den düşümü ile kalan 0,90 TL"nin davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir edilen 3.000,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, yatırılan avanstan kullanılmayan 300,00 TL"nin ve sonradan tebligat gideri için yatırılan 78,00 TL"den harcanan miktarın mahsubu ile kalan 2,00 TL"nin davacıya iadesine,”
Dair oybirliği ile verilen 04.06.2014 gün ve 2014/2-2 sayılı kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46.maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı şirket vekili 11.04.2013 harç tarihli dava dilekçesiyle; “ müvekkilim şirket dava dışı işçi Mehmet Kahramanca’yı 28.12.2006 tarihinde işe almıştır. İşçi ile 5 yıllık sözleşme yapılmıştır. Buna rağmen 1 ay sonra işten çıkardığımız iddia edilmektedir. Müvekkilim şirket 5 yıllık sözleşme yaptığı işçinin kendisin yüz üstü bırakmasını engellemek ve kendisini güvenceye almak amacıyla senedi almıştır. İşçi müvekkilim Şirketi aleyhine Ankara 3. İş Mahkemesinde açılan dava ile iş sözleşmesinin davacı şirket tarafından haksız olarak feshedildiği gerekçesiyle işçilik alacakları yanında işveren tarafından sözleşmenin başında alınan 3.000,00 TL"lik senedin iptaline yönelik olarak talepte bulunulmuştur. Müvekkili şirket tarafından ise iş sözleşmesine işçinin haksız olarak son vermesi nedeniyle uğranılan zarar karşı dava ile talep edilmiştir. Mahkemece iş sözleşmesinin haklı bir sebep olmadan işveren tarafından sona erdirildiği gerekçesiyle davacı işçinin ücret alacağı ve ihbar tazminatı taleplerinin kabul edilerek işveren tarafından düzenlenen 3.000,00 TL değerindeki senedin iptaline, kendileri yönünden tazminat talebinin ise reddine karar verilmiştir. Oysa iş sözleşmesi müvekkili şirket tarafından sona erdirilmemiştir. Mahkemede bütün delilerimizi sunmamıza ve savunmaları yapmamıza rağmen mahkeme dikkate almamıştır. “işveren daima haksızdır” mantığı ile hareket eden mahkeme dosyayı bilirkişiye vererek aradan çekilmiştir. Yargı yetkisini bilirkişiye devir etmiştir. İş davalarındaki dava dilekçesi-işçi avukatı-bilirkişi incelemesi ve raporu ile davaların geçiştirilmesine engel olunmalıdır. Mahkemenin fesih konusundaki bu savunmaya itibar etmeyerek aralarında husumet bulunan davacı tanığı anlatımlarına itibar etmesi doğru değildir. Mahkeme bizim delillerimize itibar etmemiştir. Bilirkişi raporuna itirazlarımızı dahi okumamıştır. Gerekçe taşımayan ve bizim beyanlarımıza neden itibar etmediğini açıklamayan karar Anayasa 141 maddesine aykırıdır. Kararı duruşmalı temyiz etmiş isek de duruşma talebimiz dahi dikkate alınmamış ve matbu karar ile mahkeme kararı onanmıştır. Kararların gerekçesinin yazılmamış olması başlı başına bir sorumluluk nedenidir. Bu kararın Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 28.01.2013 tarihli ve 2010/40395 esas, 2013/2967 karar sayılı ilamı ile onanmak suretiyle kesinleşmesi ve kararın icraya konulması üzerine davacı tarafa 6.213 TL anapara, 172,90 TL harç ve iptal edilen 3000 TL miktarlı senedimiz nedeni ile toplam 9385,90 TL zararımız oluşmuştur. Karar, Anayasanın 10. maddesinde ifadesini bulan herkesin kanun önünde eşit olduğu yönündeki temel prensibe aykırı olduğu gibi kararın gerekçe taşımaması ve savunma delillerinin tartışılmaması sebebiyle de Anayasanın 141/3. maddesi gereğince yok hükmünde sayılmalıdır” iddiası ile 9385,90 TL miktarın ödeme tarihi olan 07.11.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte Devletten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Özel Dairece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
ÖNSORUN
İşin esasına geçilmeden önce davanın açıldığı tarihteki işbölümü dikkate alınarak Yargıtay 22. Hukuk Dairesinde görülüp sonuçlandırılan eldeki davanın temyiz incelemesine, ihbar olunan hakimin verdiği kararı onayan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Başkan ve üyelerinin katılıp katılmayacağı önsorun olarak tartışılmıştır.
Sorunun tartışılmasına geçilmeden önce önsorunun nedenleri hakkında kısaca bilgi verilmelidir;
Dava dışı işçinin açtığı işçilik alacağı davası ihbar edilen mahkeme hakimi tarafından kabul edilmiştir. Söz konusu karar eldeki davanın gerekçeleri ile temyiz edilmiş, temyiz istemi üzerine yapılan inceleme sonunda Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 28.01.2013 gün ve 2010/40395-2967 sayılı karar ile tüm temyiz itirazları reddedilerek karar onanmıştır.
Davacı vekili, 11.04.2013 tarihinde Hukuk Genel Kuruluna (ilk derece mahkemesi sıfatı) verdiği dilekçe ile tazminat davası açmıştır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesine ait onama kararında imzası bulunan Başkan, üyeler, tetkik hakimi ile mahkeme kararında imzası bulunan hakimi ihbar edilen olarak göstermiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki yargılama, davacı vekilinin 13.05.2013 tarihli dilekçesine istinaden sadece ilk derece mahkemesi hakiminin yargısal faaliyeti dikkate alınarak devam edilmiş, HMK 47 maddesi dikkate alınarak da 01.07.2013 gün ve 2013/6-15 sayılı karar ile Yargıtay 9. Hukuk Dairesine görevsizlik kararı verilmiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin görevli olduğu gerekçesi ile 7. Hukuk Dairesine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi de Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin görevli olduğu gerekçesi ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderme karar vermişlerdir.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi de görevsizlik kararı vererek dosyanın Hukuk Daireleri Başkanlar Kuruluna sunulmak üzere Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilmesine karar vermiştir.
Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulu 23.01.2014 gün ve 2014/32-198 sayılı kararı ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin görevli olduğunu kabul etmiştir.
Görüşmelere Yargıtay 22. Hukuk dairesi başkan ve üyeleri katılmazken, dava konusu kararı onayan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi başkan ve üyelerinin katılıp katılmayacağı tartışma konusu olmuştur.
Görüşmeler sırasında azınlıktan kalan üyeler, Yargıtay Hukuk Daireleri işbölümündeki değişiklik nedeni ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesinde görülen eldeki davanın konusunu oluşturan kararı onayarak esası hakkında görüş bildiren Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin Başkan ve üyelerinin temyiz incelemesine girmesinin etik kurallarına aykırı olduğu, kaldı ki, davacının ilk olarak Hukuk Genel Kurulu’nda açtığı eldeki davada ihbar edilenler olarak Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin onama kararında imzası bulunan Başkan ve üyeler ile tetkik hakimini de ihbar edilen olarak gösterdiğini, daha sonra sadece mahkeme hakiminin eylemi nedeni ile tazminat istediğini belirtmesi üzerine Hukuk Genel Kurulunca görevsizlik kararı verildiğini, bu nedenlerle Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Başkan ve üyelerinin eldeki davanın temyiz incelemesine girmemesi gerektiğini savunmuşlardır.
Bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir. Kurul çoğunluğu tarafından “Hâkimin Davaya Bakmaktan Yasaklılığı ve Reddi” hükümlerinin düzenlendiği HMK 34 ve devamı maddelerinde Yargıtay 9. Hukuk Dairesi başkan ve üyelerinin temyiz incelmesine girmesini engelleyecek bir hükmün bulunmadığı bu nedenle ilgili Hukuk Dairesinin temyiz incelemesine girmesinde bir sakınca bulunmadığı kabul edilmiştir.
Önsorun bu şekilde aşılıp işin esasına gelince;
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının reddi ile 22. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilamı harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 16.03.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.