14. Hukuk Dairesi 2019/1042 E. , 2019/7315 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 04.05.2015 gününde verilen dilekçe ile satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 16.02.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı, taşınmazların davacı tarafından kullanıldığını ancak bedelin ödenmediğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalı temyiz etmiştir.
Kaynağını Türk Borçlar Kanununun 29. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Türk Borçlar Kanununun 237. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir. Hiç kuşkusuz karşı taraftan borcun ifasını talep eden kişinin kendi edimlerini yerine getirmiş olması gerekir. Öte yandan feshi veya iptali dava edilmediği sürece davada dayanılan sözleşme ayaktadır. Dairemizin uygulamasına göre de, biçimine uygun sözleşmede kararlaştırılan bedel borcunun dava açılmadan önce tamamen veya kısmen yerine getirmeyen vaat alacaklısının da açtığı davanın dinleneceği bu gibi durumlarda mahkemenin birlikte ifa kurallarını gözeterek bir hüküm kurulması gerektiği kabul edilmektedir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü gereğince, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”
İspat yükünün belirlenmesinde genel kural, iddiasını veya savunmasını bir olaya (vakıaya) dayandıran tarafın o vakıayı ispat etmesidir; çünkü, o taraf dayandığı olaydan kendi lehine sonuç çıkarmıştır. Taraf kendi lehine sonuç çıkardığı vakıanın doğruluğunu ispatlamalıdır.
Davada dayanılan Akyurt 1. Noterliğinin 13.01.2004 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde satım bedeli 25.000.000 YTL olarak kararlaştırılmış ise de bu bedelin sözleşmenin vaat borçlusuna ödendiğine ilişkin bir kayıt yoktur. Nitekim davalı da savunmasında satış bedelinin kendisine ödenmediğini belirtmiştir.Bu savunma karşısında ödemenin gerçekleştiğini ispat yükü davacı vaat alacaklısına düşer. Bedelin ödendiğini ispat yükü kendisine düşen davacı, bu iddiasını yöntemince kanıtlayamamıştır.
Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş; satış vaadi alacaklısının bedeli ödediğini ileri sürdüğü, davalı tarafın ise bedelin tamamının ödenmediğini savunduğunun ve sözleşmenin iptaline yönelik mahkemece verilmiş bir hüküm bulunmaması veya taraflarca feshedilmemiş olması nedeniyle geçerli sözleşmeye dayanılarak tapu iptali ve tescil talebinde bulunulabileceğinin anlaşılmasına göre tarafların gösterdiği deliller toplanarak satış vaadi sözleşmesinde kararlaştırılan bedelin ödendiğinin kanıtlanması halinde davanın kabulüne, bedelin ödenmediği anlaşılırsa; taşınmazlardaki davalıya ait hisselerin dava tarihindeki rayiç değerinin, bedelin kısmen ödendiği anlaşılırsa; satış vaadi sözleşmesinde belirtilen bedelden ödenen miktar ödenmeyen miktara oranlandıktan sonra bulunan bu oranın taşınmazdaki davalıya ait hisselerin rayiç bedelinin ne kadarına tekabül ettiği tespit edilerek, birlikte ifa kuralı gereği davacının ödemesi gereken bedel belirlenerek davalıya ödenmek üzere davacıya depo etmesi için uygun bir süre verilerek, bu süre içerisinde borç depo edilirse davayı hüküm altına almak olmalıdır.
Mahkemece, belirtilen hususlar üzerinde durulmadan sözleşmedeki davacının beyanı ve bu konudaki davalının savunması gözden kaçırılarak, bedel ödenmişçesine istemin kabulü doğru değildir.
Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
06.11.2019 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Dava, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davalı, davanın, reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmü davalı temyiz etmiştir.
Gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme türlerinderdir. Bu tür davalarda tescil isteğinin hüküm altına alınabilmesi için sözleşmede kararlaştırılan bedelin tamamen ödenmiş olması gerekir. Bedelden ödenmeyen bir kısım var ise eksik kalan miktarın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 97. maddesi uyarınca depo ettirilmesi gerekir.
Sözleşmede kararlaştırılan bedelin hiç ödenmediği anlaşılırsa 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 97. maddesi hükmü karşısında kendi edimini yerine getirmeyen davacının karşı yandan ifa talebinde bulunması olanaksızdır. Birlikte ifa kuralı da ancak edimin kısmen yerine getirilmiş olması hallerinde mümkündür.
Eldeki deliller çerçevesinde davanın reddine karar verilmesi gerektiğini düşünmekle birlikte sayın çoğunluğun “Bedelin ödenmediğinin anlaşılması halinde taşınmazların raiç değerinin depo edilmesi gerektiğine” ilişkin bozma görüşüne katılamamaktayım.
Üye ...