10. Hukuk Dairesi 2011/17783 E. , 2013/1588 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, trafik kazası sonucu yaralanan sigortalıya yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, trafik kazası sonucu yaralanan sigortalıya yapılan masraflar nedeniyle uğranılan zararın davalılardan rücuan tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 39. maddesidir.
Makkemece, asıl alacak yönünden dava tarihinden sonra yapılan ödeme nedeniyle, davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, davalı sürücünün kaza ile dava tarihinde ceza ve dava ehliyeti bulunmadığından bu davalı yönünden davanın reddine, faiz alacağı yönünden ise; sigorta şirketinin asıl alacak miktarının dava tarihinden ödeme tarihine kadar işlemiş yasal faiziyle sorumluluğuna hükmedilmiştir.
1)Öncelikle, ödeme iddiası yönünden davalı ... şirketinin ibraz ettiği belgeye dayanılarak asıl alacak miktarı yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmişse de; ödeme yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa tarih ve miktarı dayanağı belgeler ile özellikle imzalı ve onaylı dekont örnekleri getirtilerek yöntemince araştırıldıktan sonra, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma neticesi hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
2)Davalı sürücü yönünden davanın reddine ilişkin temyiz incelemesinde; Konunun incelenmesi için öncelikle “cezaî ehliyet”, “taraf ehliyeti” ve “dava ehliyeti” kavramlarının açıklanması gerekmektedir.
“Cezai ehliyet” kavramı ile, bir kimsenin ceza hukukunun öznesi olabilmesi için aranan koşulların tümü, yani ceza hukuku bakımından önemi olan bir fiili gerçekleştirmeye ehliyet ifade edilmek istenmiştir. Ceza hukuku sahasında cezaî ehliyet belirli yaşlara göre tesbit edilmiştir. Bundan başka, ceza hukuku sahasında yaşı ne olursa olsun mümeyyiz olmayan kişilerin cezaî mesuliyetleri cihetine gidilemez. Özel hukuk sahasında ise, mümeyyiz olmayanlar dahi, hakkaniyet gerektiriyorsa işledikleri haksız fiillerden dolayı doğan zararları tazmin etmek zorundadırlar. (Ahmet M. Kılıçoğlu, Haksız Fiillerden Sorumlulukta Ceza Hukuku İle Medenî Hukuk İlişkisi, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Yayın Tarihi: 1973 Sayı: 3 Cilt: 29, sayfa 195).
“Taraf ehliyeti” ise; bir davada davacı ya da davalı olarak bulunabilme yeteneğidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 51. maddesinde; “ Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir.” denilmekte, 52. maddesinde ise “Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir.” hükmü yer almaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 8. maddesinde ise “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.” düzenlemesi bulunmaktadır. Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. Çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder. (TMK 28. madde). O halde, (yaşıyor olması koşuluyla ) henüz reşit olmamış her çocuğun da taraf ehliyeti vardır. ( ..., Çocuk Hakları Açısından Çocuğun Davada Temsilinin ve İradesinin Önemi, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 11, Özel Sayı, s. 824 ).
Dava ehliyeti konusuna gelince, dava ehliyeti medeni hukuktaki fiil ehliyeti ile özdeştir. Dava ehliyeti bulunmayan kişileri yargılamada kanuni temsilcileri temsil eder.
Somut olaya gelince; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 16/2. maddesine göre; "ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumludurlar." Öte yandan, anılan Yasa"nın 335/1. maddesinin hükmü gereği "ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altında" olup, 336/1. maddesi uyarınca da "evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanacaklardır." Nitekim bu husus 342/1. maddede "ana ve baba, velayetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler" denilmek suretiyle pekiştirilmiştir. Anılan yasal düzenlemeler karşısında ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar kural olarak dava ehliyetine sahip olmadıkları için açacakları veya haklarında açılacak davalarda yasal temsilcileri tarafından temsil edilmeleri gereği vardır. Bu yönüyle dava ehliyeti, dava şartlarından olduğundan Mahkemece kendiliğinden gözetilmeli ve dava ehliyeti olmayan kişiye karşı dava açılması durumunda, dava dilekçesi, davalının yasal temsilcisine veya temsilcilerine tebliğ ettirilerek onların katılımı ile davaya devam edilmelidir.
Dosya içeriğinden, 23.10.1994 doğumlu olan davalının on sekiz yaşını doldurmadığı ve dolayısıyla fiil ehliyeti ile dava ehliyetine sahip olmadığı anlaşılmış olmakla, yukarıda anılan usul işletilerek dava davalının yasal temsilcisi veya temsilcilerine yöneltilmeli, taraflarca gösterilecek kanıtların toplanmasını takiben; konusunda uzman bilirkişiler aracılığı ile davalı sürücünün kusur durumunun belirlenmesi, böylece tüm kanıtların birlikte değerlendirilmesiyle elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, Mahkemece eksik inceleme ve araştırma ile, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin ve anılan prosedür yerine getirilmeksizin yazılı şekilde istemin hüküm altına alınması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
3)Davalı ... şirketi yönünden faizin dava tarihinden itibaren başlatıldığı anlaşılmıştır. Sigorta şirketleri yönünden faiz başlangıcı (temerrüt) tarihinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta belirlenmesi gerekmektedir. İlgililerce gerekli belgeler eklenerek 2918 sayılı Kanun hükümlerine göre şirkete başvurulmasına karşın (8) iş günü içinde ödeme yapılmadığı takdirde, anılan sürenin sonunda temerrüt olgusunun gerçekleştiği, faiz başlangıcının da bu süre sonuna karşılık gelen tarih olduğu belirgindir. Hiç başvurulmaması veya gerekli belgeler eklenmeksizin başvurulması durumunda ise sigorta şirketinin temerrüdünden söz edilemeyeceğinden, şirkete karşı başlatılan icra takibi tarihinin, takip yapılmaksızın dava açılması durumunda ise dava tarihinin faiz başlangıcı olarak benimsenmesi zorunludur.
Somut olayda, sigorta şirketine dava tarihinden önce ihtarname tebliğ edildiğine ilişkin dosyada tebliğ belgesinin bulunduğu anlaşılmakta olup, Mahkemece bu konuda bir irdeleme yapılmaması da isabetsizdir.
Yukarıda belirtilen hukuki ve fiili durumlar ışığında Mahkemece, yanılgılı değerlendirme, eksik inceleme ve araştırma neticesi hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,08.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.