10. Hukuk Dairesi 2011/15531 E. , 2013/1292 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı .... ve Tic. Ltd. Şti avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı kurum, iş kazası sonucu yaralanan sigortalıya yapılan artışlar dahil peşin sermaye değerli gelir, ödeme ve masraflar nedeniyle oluşan kurum zararının davalılardan 506 sayılı Yasanın 10 ve 26. maddesi gereğince rücuen tazminini talep etmiş olup; Mahkemece 506 sayılı Kanunun 9 ve 10. maddesindeki koşulların oluştuğu ve zararlandırıcı sigorta olayında davalı şirketin %70, davalı işçi ...’nın %10, kazalının %20 kusurlu olsa da, işverenin zararın tamamından sorumlu olduğundan bahisle talebin kabulüne karar verilmiştir.
Sosyal Sigortalar Kanununun 10.maddesinde, sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi halinde, meydana gelen iş kazası, yada meslek hastalığı nedeniyle sigortalının uğradığı tüm zararlar Kurumca karşılanır, ancak, "yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22. maddede sözü geçen süreye göre hesap edilecek sermaye değerleri tutarı, 26. maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir (m.10/son) hükmü yer almaktadır. Görüldüğü gibi, işverene rücu edilebilmesi için, 26. maddede olduğu gibi özel bir kusur koşulu öngörülmemiş, işverenin kusursuz olması halinde dahi sorumlu tutulmuş, yine işverenin sorumlu olacağı tazminatın üst sınırı bakımından 26. maddede öngörülen” sigortalının işverenden isteyebileceği miktarla sınırlı” olduğuna ilişkin ibare de 10. maddeye alınmamıştır. Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı Kararı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı yada hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra kurumun rücu hakkı kanundan doğan bağımsız rücu hakkına dönüşmüştür.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir. 506 sayılı Kanunun 10. maddesinde 26. maddede öngörülen “sigortalının veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere” ibaresi de yer almamıştır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında dava konusu somut olayda; davalı işverenin 506 sayılı Kanunun 10. maddesi uyarınca %100 kusurlu olduğunun kabul edilmesi isabetli ise de; hesaplanacak maddi tazminat miktarından, davalılardan işverenin belirlenen kusur durumu da dikkate alınarak, Borçlar Kanununun 43 ve 44. maddeleri uyarınca sigortalının kusurunun %50’sinden az olmamak üzere hakkaniyet indirimi yapılarak gerçek zarar tavanı belirlendikten sonra Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74. maddesindeki taleple bağlılık ilkesi de dikkate alınarak rücu alacağına hükmedilmesi gerekirken, artışlar dahil gelirin peşin sermaye değeri ile masrafların %90 karşılığı talebin kabulüne karar verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilerek, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı şirkete iadesine, 05.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.