
Esas No: 2013/1189
Karar No: 2013/1192
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2013/1189 Esas 2013/1192 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, davalıya ait işyerinde garson olarak 01.04.1986-28.11.1993 tarihleri arasında aralıksız çalışmalarının sigortalı çalışma olarak tespitini istemiştir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Diğer taraftan, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Yukarıda sayılan belgelerin ve bu kapsamda işe giriş bildirgesinin süresi içerisinde kuruma verilmesinden önceki döneme ilişkin dönemler hak düşürücü süreye tabi olur ise de, sonraki süreler bakımından hak düşürücü süre söz konusu olmayacaktır.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21 - 43 Esas, 2003/97 Karar ve 26.02.2003 tarihli kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, anılan belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını yada kesintisiz çalıştığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin, aksinin, ancak, eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez.
Yukarıdaki açıklamalar gözetildiğinde davaya konu somut olayda, Mahkemece davanın ispatlandığı gerekçesi ile kabulüne karar verildiği anlaşılmakta ise de; bu kararın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle verildiği anlaşılmaktadır.
Zira, dosya arasında mevcut olan, davacıya ait hizmet döküm cetvelinde davacı adına davalı işyerinden ilk bildirimlerin 1990 yılı 2. Döneminden itibaren yapılmış olduğu anlaşılmış olup; bu nedenle bu tarihten (01.06.1990) sonrası bakımından, davacının diğer şartların da varlığı halinde iddiaya konu çalışma sürelerinin tespiti mümkün olabilecektir. Bu tarih öncesi çalışma iddiası bakımından ise davanın açılış tarihi dikkate alınarak hak düşürücü süreyi kesen herhangi bir belge olup olmadığı Mahkemece araştırılmalıdır.
Öte yandan davacının hizmet bildirimleri arasında dava dışı bir işyerinden 01.07.1992 tarihinden itibaren 20.10.1992 tarihine kadar yaklaşık 4 aylık bir bildirimin varlığı karşısında, bu sürelerde davacının çalışmasının kesintiye uğrayıp uğramadığı hususularında da herhangi bir inceleme yapılmaması isabetsizdir. Aynı nedenlerle, 20.10.1992 tarihinden sonraki sürelerden de 09.08.1993 tarihine kadar geçen sürede hak düşürücü süreyi kesecek nitelikte bir belgenin bulunup bulunmadığı hususu da araştırılarak davalı kurumdan gelen dönem bordrolarında davacı adına yapılan bildirimlerin sona erdiği 05.10.1993 tarihi de dikkate alınmalı ve bu süreler ayrı ayrı değerlendirildikten sonra,davacının sunduğu alacak dosyasının henüz kesinleşmediği ve burada sunulu müfettiş raporunun, davaya konu süreler bakımından hak düşürücü süreyi kesmeyeceği, ayrıca raporun içeriği itibariyle de çalışma idddiası hakkında herhangi bir tespit hükmü içermediği de göz önünde tutularak bir karar verilmelidir.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalılar ve kurum avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 04.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.