Hukuk Genel Kurulu 2014/1120 E. , 2016/189 K.
"İçtihat Metni"##########
MAHKEMESİ :##########Aile Mahkemesi
##########
##########
##########
##########
Taraflar arasındaki “boşanma, velayet, nafaka ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ......Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.05.2013 gün ve 2012/994 E.-2013/470 K. sayılı kararın incelenmesi .............tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay ....Hukuk Dairesinin 26.11.2013 gün ve 2013/14332 E.-2013/27604 K. sayılı ilamı ile;
(...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Mahkemece, evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini tarafların karşılıklı olarak ihmal ettikleri; bu suretle eşit kusurlu oldukları kabul edilerek boşanmaya karar verilmiştir. Ne var ki; yapılan tahkikat ve toplanan delillerden, davalı kocanın belirtilen kusuru dışında ayrıca eşine fiziki şiddet uyguladığı da anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında; boşanmaya sebep olan olaylarda her iki taraf da kusurlu olmakla birlikte, davalı kocanın daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Durum böyleyken; mahkemece davacının eşit kusurlu bulunması doğru olmadığı gibi; bu hatalı kusur belirlemesi gerekçe gösterilmek suretiyle davacının, maddi (TMK md. 174/1) ve manevi (TMK md. 174/2) tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi de isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
##########
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacı kadının boşanma,velayet, nafaka ile maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda uyuşmazlığın esasının görüşülmesinden önce, direnme hükmüne ilişkin gerekçeli kararda iddia ve savunmayı içerir bölümlerin farklı bir dosyadan alıntı yapılması ve eldeki dosyanın tarafları ile ilgili olmamasının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297.maddesine aykırı olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre yerel mahkeme direnme kararının usule uygun bir gerekçe taşıyıp taşımadığı hususu ön sorun olarak ele alınmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle mahkeme kararlarının niteliği ile gerekçeli kararın hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenleme irdelenmelidir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesi: “ Hüküm Türk Milleti Adına verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” şeklinde düzenleme getirmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, hükümler davayı esastan halleden ve taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren nihai kararlardır (HMK, m. 294).
Anayasa’nın 141. maddesi uyarınca bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Hâkim, hükmün gerekçesini hazırlarken içtihat ve bilimsel görüşlerden yararlanabilir. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bulmalı ve hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve nedenlerini gerekçede açıklamalıdır. Gerekçe, hakimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar (Kuru Baki/ Arslan Ramazan/Yılmaz Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, Ankara 2011, 22. Bası, s. 472).
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Az yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulunun 19.6.1991 gün ve E:323, K:391; 10.9.1991 gün ve E:281, K:415;25.9.1991 gün E:355, K:440;19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K: 229;05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936;23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4;19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254;18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432;21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453;24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108;28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238;22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nun 297. (Mülga HUMK"nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, Yerel Mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai) temyizi mümkün olan son kararlardan olup; mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
Bu nedenle, bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, kuşkuya yer vermeyecek nitelikte açıklık taşıyan bir kararın bulunması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında eldeki dava incelendiğinde; mahkemece direnme kararının gerekçe kısmında davanın tarafları ile ilgili olmayan iddia ve savunmalara yer verilmiştir.
Bu durumda, yerel mahkemece yapılacak iş; gerekçeli kararı HMK’nın 297. maddesine uygun şekilde kaleme alarak, davanın tarafları ile ilgili olmayan iddia ve savunmalar mahkeme ilamından çıkartıp, davanın taraflarına ait iddia ve savunmalara yer vermektir.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan değişik nedenlerle ve salt bu usuli eksikliğe dayalı olarak direnme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 26.02.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.