Esas No: 1972/47
Karar No: 1972/56
Karar Tarihi: 21/11/1972
AYM 1972/47 Esas 1972/56 Karar Sayılı Norm Denetimi İlamı
Esas Sayısı:1972/47
Karar Sayısı:1972/56
Karar günü:21/11/1972
Resmi Gazete traih/sayı:5.2.1973/14439
İtiraz yoluna başvuran : Foça Sulh Ceza Mahkemesi
İtirazın konusu : Türk Ceza Kanununun 456 ncı maddesinin dördüncü fıkrası Anayasa"nın 33 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına ve eşitlik ilkesine 2556 sayılı Hâkimler Kanununun değişik 35 inci maddesini Anayasa"nın 132. ve 12 nci maddelerine aykırı gören mahkeme Anayasanın değişik 151 inci maddesine dayanarak Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
I. OLAY :
Birinci şikâyetçi - sanığın Türk Ceza Kanununun 482 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca bir ay hapis ve 250 lira ağır para cezasiyle; ikinci şikâyetçi - sanığın Türk Ceza Kanununun 456 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına göre 200 lira ağır para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin olarak Foça Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği 21/12/1971 günlü, 1971/164-154 sayılı hükmün sanıklardan birisi ve Cumhuriyet Savcısınca temyiz edilmesi üzerine Yargıtay îkinci Ceza Dairesi birinci sanık hakkındaki hükmün onanmasına ve ikinci sanık hakkındaki hükmün ise tahrik kurallarının uygulanıp uygulanmayacağının düşünülmediği ve tartışmasız bırakıldığı gerekçesiyle bozulmasına 29/2/1972 güründe 1253-1409 sayı ile karar vermiş ve hâkim bu temyiz incelemesi dolayısiyle orta not almış; mahkeme hakkındaki hüküm onanan kişinin de huzuru ile yaptığı duruşmanın 4 üncü oturumunda Türk Ceza Kanununun 456 ncı maddesinin dördüncü fıkrasını ve 2556 sayılı Kanunun Yargıtay"ca temyiz incelemeleri sırasında hakimlere not verilmesine ilişkin değişik 35 inci maddesini Anayasa"ya aykırı görerek Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve Yargıtay bozma ilâmına uyulup uyulmamasının Anayasa Mahkemesinden sonuç alındıktan sonra düşünülmesine 26/9/1972 gününde karar vermiştir.
II. YASA METİNLERİ :
l- Anayasa"ya aykırılığı ileri sürülen kanun kuralları :
a) 1/3/1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 456 ncı maddesinin dördüncü fıkrası;
Türk Ceza Kânununun 9/7/1953 günlü, 6123 sayılı Kanunla değişik 456 ncı maddesinin Anayasaya aykırılığı ileri sürülen dördüncü fıkrası (Üçüncü Tertip Düstur, Cilt 34 - sayfa 1502 deki metne göre) şöyledir :
"Madde 456/4- Eğer fiil, hiçbir hastalığı veya mûtat işgallerden mahrumiyeti mucip olmamış yahut bu haller on günden ziyade uzamamış ise tahkikat icrası mutazarrırın şikâyetine bağlı olmak şartiyle fail hakkında iki aydan altı aya kadar hapis veya 200 liradan 2500 liraya kadar ağır para cezası hükmolunur."
b) 4/7/1934 günlü, 2556 sayılı Hâkimler Kanununun 35 inci maddesi.
Hâkimler Kanununun Anayasa"ya aykırılığı ileri sürülen (9/7/1945 günlü, 4791 sayılı Kanunla değişik) 35 inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları (Üçüncü Tertip Düstur, Cilt 26 - sayfa 1323 deki metne göre) şöyledir :
"Madde 35/1, 2- Yargıtay daireleri yaptıkları temyiz tetkikatı esnasında tek veya toplu olarak hüküm veren yargıçlardan her birisinin ilmî liyakatlarını tespit ederek bir not verirler. Notlar çok iyi, iyi, orta ve zayıf olmak üzere dörde ayrılır. Not verilirken hükmün esasında sağlanan isabet ve iltizam olunan kanaat ve içtihadın gerekli sebepleriyle tahlil ve izahında gösterilen kudret ve başarı gözönünde tutulmakla beraber davanın kanunî sebepler dışında uzatılıp uzatılmadığı ve mahkemenin sevk ve idaresinde ilmî ve hukukî hatalar bulunup bulunmadığı da incelenir ve bu cihetler de ayrıca derece takdirine esas tutulur.
Rulonun onanmış veya bozulmuş olması mutlaka leh ve aleyhe not vermek için sebep olamaz. Leh ve Aleyhte kanaat istihsaline müsait olmayan kâğıtlar için not verilmez. Ancak bu zaruretle not verilmediğinin gösterilmesi yeter sayılır."
2- Dayanak olarak ileri sürülen Anayasa Kuralları :
İtiraz yoluna başvuran mahkemenin Anayasa"ya aykırılık görüşünü desteklemek üzere ileriye sürdüğü Anayasa"nın 12 nci maddesi, 33 üncü maddesinin üçüncü fıkrası ve 132 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıda yazılı olduğu gibidir :
"Madde 12- Herkes, (fil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
"Madde 33/3- Kimseye, suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez."
"Madde 132/1, 2- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlarına göre hüküm verirler.
Hiç bir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz."
III. İLK İNCELEME:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15 inci maddesi uyarınca 21/-11/1972 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında rapor, Foça Sulh Ceza Mahkemesinin 12/10/1972 günlü, 1972/20 sayılı yazısına bağlı olarak gelen gerekçeli karar ve ekleri, konuyu ilgilendiren öteki metinler okunduktan sonra önce mahkemenin itiraz yoluna başvurmaya yetkili bulunup bulunmadığı üzerinde durulmuştur.
Anayasa"nın değişik 151. ve 22/4/1962 günlü, 44 sayılı Kanunun 27 nci maddeleri kurallarına göre bir mahkemenin herhangi bir kanun hükmünü, Anayasa"ya aykırılık denetiminden geçirilmesi için, Anayasa Mahkemesine getirebilme yetkisini kazanması her şeyden önce elinde bakmakta olduğu bir dâvanın bulunmasına bağlıdır.
İncelenen işe gelince iki sanık hakkında Foça Cumhuriyet Savcılığının İ971/332-191-59 sayılı 21/12/1971, günlü iddianamesi ile açılarak Sulh Ceza Mahkemesinin 1971/164 esas sayısını alan kamu dâvası bu mahkemenin 21/12/1971 günlü, 1971/164-154 sayılı hükümle işi kendi yönünden sona erdirmesi üzerine "bakılmakta bulunan dâva" olmaktan çıkmıştır. Hükmün birinci sanığa ilişkin bölümü Yargıtay 2. nci Ceza Dairesinin 29/2/1972 günlü, 1253-1409 sayılı ilâmiyle onandığına göre artık işin bu bölümünün "bakılmakta olan dâva" niteliğini yeniden kazanması söz konusu olamaz. Hakkındaki hüküm aynı ilâmla bozulan ikinci sanığa ilişkin işin ise "bakılmakta olan dava" durumuna geçebilmesi ancak ve ancak Foça Sulh Ceza Mahkemesinin Yargıtay"ın bozma kararına uymasına bağlıdır. Oysa mahkeme bu konuyu karara bağlamamış ve Yargıtay bozma ilâmına uyulup uyulmaması sorununun çözümünü Anayasa Mahkemesinin vereceği kararın sonuna bırakmıştır. Şu duruma göre mahkemenin elinde bakmakta olduğu bir dâvanın bulunduğundan söz edilemeyeceği ortadadır. Elinde bu gün için bakmakta olduğu bir dâva bulunmayan Foça Sulh Ceza Mahkemesinin ve Anayasa"nın değişik 151 inci maddesine dayanarak bir takım kanun kurallarının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi düşünülemez. Çünkü yukarıda da değinildiği gibi bu yol için Anayasa"ca öngörülmüş olan iki koşuldan birincisi yani elde bakılmakta olan bir dâvanın bulunması koşulu gerçekleşmiş değildir. Anayasa"nın değişik 151. ve 44 sayılı Kanununun 27 nci maddelerine uymayan başvurmanın itirazda bulunan mahkemenin yetkisizliği yönünden reddi gerekir.
Fazıl Uluocak, Nuri Ülgenalp, İhsan Ecemiş, Ziya Önel, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
IV- SONUÇ :
Mahkemenin elinde bakmakta olduğu bir dâvanın bulunduğundan söz edilemeyeceği için Anayasa"nın değişik 151 inci maddesine uymayan başvurmanın, başvuran mahkemenin yetkisizliği yönünden reddine Fazıl Uluocak, Nuri Ülgenalp, İhsan Ecemiş, Ziya Önel, Şevket Müftügil ve Ahmet H. Boyacıoğlu"nun karşı oylariyle ve oyçukluğu ile 21/11/1972 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan Muhittin Taylan |
Başkanvekili Avni Givda |
Üye Fazıl Uluocak |
Üye Sait Koçak |
|
|
|
|
Üye Nuri Ülgenalp |
Üye Şahap Arıç |
Üye İhsan Ecemiş |
Üye Ahmet Akar |
|
|
|
|
Üye Halit Zarbun |
Üye Ziya Önel |
Üye Kâni Vrana |
Üye Muhittin Gürün |
|
|
|
Üye Lütfi Ömerbaş |
Üye Şevket Müftügil |
Üye Ahmet H. Boyacıoğlu |
KARŞIOY YAZISI
Bir mahkeme, gördüğü dâva sonunda verdiği hükmün Yargıtay"ca bozulması üzerine o dâvayı yeniden ele alarak usul hükümleri dairesinde yeni bir karar vermek mecburiyetindedir. Bu son hüküm verilinceye kadar dâva, mahkemenin bakmakta olduğu bir dâva niteliğini muhafaza eder. Bu düşünce ile işin esasının incelenmesi gerektiğinden çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.
|
|
Üye Fazıl Uluocak |
Üye İhsan Ecemiş |
KARŞIOY YAZISI
Olayda, Yargıtay sanıklardan birisine ait hükmü onamış, diğerine ait hükmü ise, tahrik yönünden bozmuştur.
Birinci sanık yönünden, hüküm kesinleştiği için, bakılmakta olan bir dâva yoktur.
İkinci sanık yönünden, mahkeme ya bozma kararma uyacak ve tahrik hükmünü, dolayısıyla 456 ncı maddeyi, uygulayacak yahut da eski hükümde ısrar edecektir. Bu nedenle mahkemenin dâva üzerinde tasarruf yetkisi ve bakılmakta olan bir dâva vardır.
Ancak mahkemenin bozma karan uyarınca tahrik hükmü ile 456 ncı maddeyi uygulayabilmesi için bozma kararına uyması gerekir. Bozma kararına uyulmadığına göre 456 ncı madde hâkimin halen uygulayacağı bir hüküm değildir; itirazın bu yönden reddi gerekir.
|
|
|
|
Üye Nuri Ülgenalp
|
KARŞIOY YAZISI
Anayasa"nın 151 inci maddesi, dâvaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bîr kanun hükümlerini Anayasa"ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır hükmünü koymuştur.
Çoğunluk gerekçesi, mahkemenin kendi yönünden işi hükme bağlamakla ortada görülmekte olan bir dâva kalmadığı, Yargıtay bozmasından sonra dâvanın bakılmakta olan dâva haline dönüşmesi için mahkemece bozmaya uyulması gerektiği yolundadır.
Kanımızca mahkemenin görmekte olduğu bir dâva vardır ve bozmaya uyulup uyulmamasının dâvanın görülmekte olan bir dâva niteliğinde sayılıp sayılmamasında bir etkisi yoktur. Gerçekten gerek özel ve gerekse kamu hukuku alanlarında kişilerce veya kamu adına açılan davalar, mahkemelerce incelenerek hükme bağlanır. Kanun yollarından geçmesi veya bu yolların kapanması suretiyle sonuçlanmış olur ve ortadan kalkar. Bu iki evrede dâva daima mevcuttur. Özel hukuk alanında olduğu gibi kimi dâvalara bakılması ve bakmakta olan dâva haline getirilmesi tarafların iradesine ve işin takibine bağlıdır. Amma kimi dâvalar ve özellikle kamu adına açılmış olanları mahkemece işin ele alınmasından itibaren hükmünün kesinleşmesine kadar hiç bir zaman görülmekte olan dâva olma niteliğini yitirmezler. Bilindiği gibi dâvaları nihai şekilde karara bağlama yetkisi, ilk mertebe mahkemelere, mahal mahkemelerine verilmiştir ki, bunlara kısaca hüküm mahkemesi de denilmektedir. İtiraz mercileriyle, Yargısal denetim yapan üst mahkemeler dâvayı esas yönünden hükme bağlama hak ve yetkisine sahip değildir.
Olayımızda mahal mahkemesince tesis edilen hükmün sanıklarından birine ait kısmı Yargıtay Özel Dairesince onanmış ve böylece kesinleşerek ona ait olan dâva ortadan kalkmıştır. Ancak diğer sanık hakkındaki hüküm bozulmuş ve böylece hüküm mahkemesince tekrar ele alınması zorunlu hale gelmiştir. Bu suretle mahkemece ele alınan dosya üzerinde oturumlar açılmış ve yapılan tetkikat sonunda mahkeme uygulamak durumunda olduğu Türk Ceza Kanununun 456/4 üncü fıkrasını Anayasa"ya aykırı görerek Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve davanın geri bırakılmasına karar vermiştir. Bozma kararı şu yönü de düşünerek hükmünü ona göre tesis etmen lâzımdır diyor. Bu şekilde bozma esas kararı askıya almıştır, lâkin dâva ortada kalmış değildir. Dosya tekrar hüküm mahkemesince ele alınarak dâva görülecek hale gelmiştir ve bundan kaçınılamaz. Mahkemenin bozmaya uyması özel dairenin işaret ettiği hukuki görüş ve yolu benimsemesi demektir ki bozmanın gerektirdiği şekilde karar verilmesini icabettirir. Direnmesi ise hükmüne dayanak olan hukuki görüşünün haklı ve özel daire bozmasının uygun olmadığını ileri sürerek Genel Kurulu hakem kılmasından ibarettir, bundan başka ve bunun ötesinde bir anlamı yoktur. Bu açıdan bakılınca da bozmaya uymanın bakılmakta olan bir dava olma koşulunu gerçekleştireceği ve direnme halinde ise, davaya bakan bir mahkeme olamayacağım düşünmek doğru bir düşünce biçimi olamaz. Çünkü mahkeme bozmaya uymak için olduğu gibi direnmek içinde duruşmayı açmak ilgililerden diyeceğini sormak ve nihayet bir karara varmak ve yeni bir karar yazmak durumundadır. Bütün bu işlemler ise dâvaya bakmanın ta kendisidir ve dâvaya bakmadan direnmeyi anlamak her halde kolay olmasa gerekir. Kaldı ki Anayasa"ya aykırılığın Yargıtay bozmasına ilişkin olabileceği düşünülürse çoğunlukça benimsenen yorumun hatalı olduğu daha da belirgin şekilde ortaya çıkar. Öte yandan Anayasa"nın 151 nci maddesi Anayasa"ya aykırılık iddialarının öncelikle çözümlenmesini öngörmüştür. Olayımızda da bu evrede karar verilmesi bozmaya uyup uymama yönünden mahkemeye bir ışık tutabileceği gibi işin daha süratli sonuçlanmasına da yardımcı olur. Bundan başka davayı bakılmakta olan bir dava haline getirebilmek için bozmaya uyma koşulunu öne sürmek hakimin bu konudaki hukuki görüşlerini dolaylı bir şekilde ve olumsuz bir yönde etkilemek gibi sakıncalı bir sonuca da yol açabilir. Bu önemli cihetin gözönünde bulundurulmasında da yarar vardır.
Sonuç: Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle hakkındaki hüküm bozulan sanık için mahkemenin bakmakta olduğu bir dava vardır ve esasın incelenmesine karar verilmesi gerekir düşünce ve oyundayım.
|
|
|
|
Üye Ziya Önel
|
KARŞIOY YAZISI
İki sanık hakkında Foça Cumhuriyet Savcılığının 1971/332-191-59 sayılı 21/12/1971 günlü suçlama yazısı ile (iddianame) kamu davası acımış ve o yer Sulh Ceza Mahkemesinin 1971/164 esas sayısını alan bu dava 21/12/1971 günlü, , 1971/164-154 sayılı kararla sonuçlandırılmıştır. Yargılamanın bu evresinde mahkeme yönünden görülmekte olan bir davadan söz edilemez. Ne varki mahkemenin hükmü Temyiz edilmiş ve Yargıtay"ca sanıklardan biri hakkındaki, hüküm onanmış diğer sanık hakkındaki hüküm ise tahrik kurallarının uygulanıp uygulanmayacağının düşünülmesi ve tartışmasız bırakılması gerekçesiyle bozularak dava dosyası mahalli mahkemeye iade olunmuştur. Bu suretle mahkemenin eline geçen dava dosyası yeniden esas defterine kaydı yapılarak yeni bir numara almış ve kamu davasının sonuçlanmasını temin için duruşma açılmış oturumlar yapılmış yargılama usulü yasasının saptadığı usul kuralları uygulanmıştır. Yargılamanın bu evresinde de mahkemenin elinde görülmekte olan bir kamu davasının bulunduğu kuşkusuzdur. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer bir durumda verdiği 17/2/1972 günlü 1972/3-6 sayılı kararında "Adana Asliye 2 nci Hukuk Mahkemesinin elinde bakmakta olduğu bir dava vardır Ancak mahkeme Yargıtay"ın bozmasından evvel 10 yıllık hak düşürücü süreyi uygulamayarak davanın esasını davacıların istemi uyarınca sonuçlandırmıştır. Yargıtay, 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmamış" olmasını bozma nedeni saymış ve çekişmeli yerin tapuya tescil talihinin sorulmasını öngörmüştür. Mahkeme bozma kararına uyulup uyulmamasının düşünülmesini dosyanın Anayasa Mahkemesinden geldikten sonraya bıraktığından olayda on yıllık süreyi başka deyimle 766 sayılı Kanunun 31 nci maddesini uygulayıp uygulamıyacağı henüz belli değildir." Demek suretiyle Yargıtay"ca bozulan karara ait dava dosyasının mahkemenin önüne getirilmesini davanın görülmesi koşulu içinde gördüğünü açıkça belirtmiştir.
Çoğunluk tarafından "hakkındaki hüküm aynı ilâmla bozulan ikinci sanığa ilişkin işin ise bakılmakta olan dava durumuna geçebilmesinin ancak ve ancak Foça Sulh Ceza Mahkemesinin Yargıtay"ın bozma kararına uymasına bağlıdır" biçiminde açıklanan görüş ceza yargılama kurallarına aykırı düştüğü gibi Anayasa Mahkemesi karariyle de çelişmektedir. Çoğunlukça benimsenen bu görüş davanın yapısı yönünden değil o dâvada uygulanacak kanun hükmü bakımından geçerli olabilir.
Bu düşünce ile işin esasının incelenmesi kanısı ile çoğunluk görüşüne karşıyız.
|
|
Üye Şevket Müftügil |
Üye Ahmet H. Boyacıoğlu |