22. Hukuk Dairesi 2013/6333 E. , 2014/19169 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 4. İş Mahkemesi
TARİHİ : 26/12/2012
NUMARASI : 2009/943-2012/1301
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, davacının Ekim 2003 - 26.10.2009 tarihleri arasında davalı şirkette “Üst Düzey Yönetici” olarak çalıştığını, son ücretinin 7.500,00 TL olduğunu, ücretlerinin eksik ödenmesi sebebiyle iş sözleşmesinin davacı tarafından haklı sebeple feshedildiğini iddia ederek kıdem tazminatı, fazla mesai, hafta tatili, ücret alacağı ile ücretlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi sebebi ile maddi kayıp alacağı faizleriyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, davacının, davalı şirketin ortağı, yönetim kurulu üyesi ve murahhas azası olduğunu, iş sözleşmesiyle çalışan bir kişi olmadığını belirtilerek görev itirazında bulunduğunu, davacının üst düzey yönetici olması sebebiyle fazla mesai ücreti talep edemeyeceğini, davalı şirket yöneticiliğinden istifa ederek ayrılmış olması sebebiyle kıdem tazminatı talep hakkı da bulunmadığını ileri sürülerek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının 4857 sayılı İş Kanunu"na göre işçi olarak çalıştığı kabul edilerek, bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, süresi içinde taraflar vekilleri tarafından tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı Kanun"un 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
4857 sayılı Kanun"un 2. maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.
4857 sayılı Kanun"un 8. maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.
Dosya içeriğinden davacının, fesih tarihinde davalı şirketin ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu anlaşılmaktadır.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 342 . maddesinde, “ Şirket muamelelerinin icra safhasına taalluk eden kısmı, esas mukavele veya umumi heyet veya idare meclisi karariyle idare meclisi azasından veya ortaklardan olmıyan bir müdüre tevdi edildiği takdirde müdür, kanun veya esas mukavele yahut iş görme şartlarım tesbit eden diğer hükümlerle yükletilen mükellefiyetleri, gereği gibi veya hiç yerine getirmemiş olması halinde idare meclisi azasının mesuliyetlerine ait hükümler gereğince şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı mesul olur. Bu esas aykırı bir şartın esas mukaveleye konması veya müdürün idare meclisinin emri ve nezareti altında bulunması mesuliyeti bertaraf edemez” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
Bu düzenleme ile anonim şirket genel müdürlerinin iş görme edimini yerine getirmemiş olmaması halinde, şirket yönetim kurulu üyeleri ile aynı hükümlere tabi tutularak sorumlu olacağının kabul edildiği görülmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2010/9-328 esas-2010/370 karar ve 07.07.2010 tarihli ilamında "Anonim şirket ile yönetim kurulu üyesi arasındaki ilişkinin hukuki niteliği karşılaştırmalı hukukta tartışmalı olmakla beraber, Alman hukukunda sözleşme şartlarına göre, vekalet veya hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilmekle birlikte, daha çok hizmet sözleşmesi olduğu yönündedir. Fransız hukukunda da, bu ilişkinin bir vekalet sözleşmesi olduğu kabul edilmiştir. İsviçre hukukunda ise vekalet hakkındaki hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir. Türk öğretisinde de, bu ilişkinin vekalet sözleşmesi olduğu görüşü hakimdir. Yargıtay, yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasında bir hizmet sözleşmesi bulunmadığını kabul etmiştir. Genel olarak yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu TTK. 320 ve TTK. 336. maddelerine göre belirlenir. Şirket yönetim kurulu üyeleri ile şirket arasında bir vekalet sözleşmesi ilişkisi bulunduğundan, üyelerin şirkete karşı vekil gibi sorumlu olmaları doğaldır." denilmektedir.
6772 sayılı Kanun"un 342. maddesinde ki düzenleme gereğince, anonim şirket genel müdürleri, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu düzenleyen hükümlere tabidir ve yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu da Türk Ticaret Kanununda özel olarak düzenlenmiştir. Bu uyuşmazlıklara ilişkin davalar Türk Ticaret Kanunu"nun 4/1. madde uyarınca mutlak ticari davadır. Bu davalara o yerde Ticaret Mahkemesi varsa, bu mahkemenin bakması gerekir.
Somut olayda, davacının, fesih tarihinde davalı şirketin ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu anlaşılmıştır. Davanın, davacının ortağı ve yönetim kurulu üyesi olduğu davalı şirkete karşı açıldığı dikkate alındığında, yukarıdaki açıklamalara göre Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu, görev hususunun kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle yargılamanın her aşamasında incelenebileceği gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alman temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 25.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.