1. Hukuk Dairesi 2016/15962 E. , 2019/6579 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davaların kabulüne, asıl ve birleştirilen davalarda karşı davaların reddine ilişkin olarak verilen karar davalı-karşı davacı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.12.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı-karşı davacı vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davacılar-karşı davalılar ... v.d. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil,karşı davalar vekalet sözleşmesine dayalı bedel isteğine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davalarda davacılar-(karşı davalılar), mirasbırakanları Zemine Bektaş"ın 770 parsel sayılı taşınmazını satış suretiyle davalıya temlik ettiğini, yapılan işlemin mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Asıl ve birleştirilen davalarda davalı-(karşı davacı), mirasbırakanın yaptığı satış işleminde muvazaa olmayıp, dava konusu taşınmazı bedelini ödemek suretiyle satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuş, karşı davasında, mirasbırakanın oğlu İsmet eliyle pay temliki yaptığı 150 parsel bakımından, İsmet"in taşınmaz bedelini kök mirasbırakana vermek yerine taşınmazda pay sahibi olan davacıların annesi Kıymet ile bölüştüğünü ileri sürürerek bedel isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın kabulüne, karşı davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece, “Somut olayda, asıl dava bakımından terekeye iade isteği olduğuna göre, davada yer almayan mirasbırakanın ölen kızı Kıymet"ten olan mirasçılarının olurlarının alınması ya da miras şirketine TMK"nin 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile yargılamanın sürdürülmesi; ondan sonra işin esasının incelenmesi gerektiği açıktır.Öte yandan; karşı dava bakımından istek, mirasbırakana ait taşınmazın vekil İsmet eliyle satışından elde edilen paradan paya isabet edecek miktara ilişkin olup, bu istek ancak vekile veya onun mirasçılarına karşı yöneltilebileceği halde vekil ve mirasçı olmayan davacı-karşı davalı ..."e yöneltildiği görülmektedir.Hal böyle olunca; asıl dava bakımından anılan kişilerin davaya olurlarının alınması ya da miras şirketine temsicil atanıp, daha sonra işin esasının görülmesi, karşı dava bakımından ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.” gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde asıl ve birleştirilen davaların kabulüne, karşı davaların reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1932 doğumlu mirasbırakan ... ’ın 06.01.2005 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak murisin kendisinden önce ölen kızı Kıymet’ten olma torunları olan asıl ve birleştirilen davaların davacıları ... ve ... , davalı oğlu ... ile dava dışı torunları ile gelininin kaldıkları, mirasbırakanın, 770 parsel sayılı taşınmazını 09.04.2002 tarihinde satış yolu ile davalı oğluna temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, hükmüne uyulan bozma ilamı gözetilmek suretiyle asıl ve birleştirilen davalardaki karşı davaların reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı-karşı davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazların yerine görülmediğinden reddine. Davalının (karşı davacı), sair temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, Türk Medeni Kanunu"nun 6. maddesinde düzenlendiği üzere "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür." Yine 6100 sayılı HMK"nun 190/1. maddesi gereğince "ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."
Somut olayda, asıl ve birleştirilen davalarda dinlenen tanıklar murisin dava konusu 770 parsel sayılı taşınmazı davalı oğluna temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu kanıtlayıcı beyanlarda bulunmamışlar, aksine davalı tanıkları dava konusu taşınmazın davalı tarafından satın alındığını bildirmişlerdir.
Bu durumda temlik işleminin mal kaçırma amaçlı olduğu hususunun asıl ve birleştirilen davaların davacıları tarafından kanıtlanamadığı, işlemin gerçek bir satış işlemi olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca; asıl ve birleştirilen davaların da reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalı-karşı davacının bu yöne ilişkin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile açıklanan nedenden ötürü hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.