Hukuk Genel Kurulu 2014/395 E. , 2016/122 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 24.05.2011 gün ve 2008/1865 E., 2011/698 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 05.04.2012 gün ve 2011/16197 E., 2012/5815 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, takibe konu bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davalı vekili cevabında, iddiaların asılsız olduğunu, elden verilen para karşılığı davaya konu senedin düzenlendiğini savunarak davanın reddi ile lehlerine tazminata hükmolunmasını istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre davacının iddiasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine ve İİK’nun 72/4.maddesi uyarınca takibe konu alacağın %40’ı oranında tazminatın davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava konusu bono malen düzenlenmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde bononun, elden verilen para karşılığı düzenlendiğini beyan ederek ihdas nedenini talil etmiştir. Bu durumda ispat külfetinin davalıya ait olduğu gözden kaçırılarak yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, takibe konu bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin, davalıya bir borcunun bulunmadığını, davacının, dava konusu bonoyu, oğlunun yaşamından endişe ettiği için ikrah ve tehdit altında imzaladığını, bir süre sonra imzalanan bononun icra takibine konulduğunu ve davacının iş yerinde haciz işlemi yapıldığını, ikrahla elde edilen bononun geçersiz olduğunu ve bononun gerçek bir borcu yansıtmadığını, Borçlar Kanununun 29/1 maddesi gereğince bononun müvekkilini bağlamadığını, bu nedenle takibin iptalinin gerektiğini beyanla, davanın kabulü ile davacının, davalıya borcunun olmadığının tespitine ve icra takibinin iptali ile müvekkil lehine %40’dan aşağı olmamak üzere tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin, davacıya yardımcı olmak amacıyla elden para verdiğini ve verilen borç paranın zamanında ödenmemesi üzerine davacı hakkında icra takibi başlatıldığını, davacının, ikrah altında senedi imzaladığına ilişkin beyanına karşın, C.Başsavcılığına şikayet dilekçesi vermemesinin düşündürücü olduğunu, davacının alacağı sürüncemede bırakmak için davayı açtığını, açılan davanın haksız olduğunu belirterek, davanın reddi ile % 40 oranında tazminata karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmü, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, direnme olarak adlandırılan kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılıp, değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir. (6217 sayılı Kanun"un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi 1086 sayılı HUMK. m.429).
Yerel mahkemece, ilk kararda direnildiği belirtilmiş ise de; mahkemece Özel Daire bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılamada toplanan deliller ve yeniden dinlenen tanıkların ifadeleri gerekçe yapılmak suretiyle direnme olarak dinlenerek karar verilmiştir.
Bu durumda, temyize konu karar gerçekte 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3. maddesi anlamında direnme kararı niteliğinde olmayıp, Özel Dairenin bozma ilamından sonra tanık beyanlarına; diğer bir ifade ile yeni delile dayalı yeni bir hüküm niteliğindedir.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 19.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 29.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.