Hukuk Genel Kurulu 2015/3262 E. , 2016/115 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “imzaya ve borca itiraz” davasından dolayı verilen kararın bozulması üzerine direnme yoluyla;...İcra Hukuk Mahkemesinden verilen 21.03.2013 gün ve 2013/114 Esas 2013/185 Karar sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 11.03.2015 gün ve 2013/12-1684 Esas 2015/1013 Karar sayılı ilamın karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davacı-borçlu vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE, aynı Kanunun 442/3. ve 4421 sayılı Kanunun 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 261-TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine; Harçlar Kanunu uyarınca eksik yatırılan 3,20-TL ilam harcının karar düzeltme talep edenden alınmasına, 29.01.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞIOY
Davaya konu somut olayda, sahte bonolarla aleyhine icra takibi başlatıldığı iddiasıyla davacı borçlu adına oğlu ... tarafından icra takibinin durdurulması istemiyle açılan davada, yargılamanın tüm aşamalarında davacı asilin (babanın) ya da onun adına yasal temsilcisi olan vekili tarafından takip edildiği, bilirkişi raporu alındığı ve bonolardaki imzaların sahteliğinin tespitinden sonra karar aşamasında davalı şahsın, davanın davacı tarafından açılmadığı gerekçesiyle usul itirazında bulunduğu, ancak mahkemece HMK 115/3 maddesi uyarınca itirazın reddiyle davanın esastan kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
Özel Daire’nin Bozma kararından sonra yerel mahkeme önceki kararında direnmiş, bu karar da davalının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulu tarafından oybirliğiyle bozulmuştur. Hukuk Genel Kurulu’nun sayın çoğunluğu, taraf ehliyetinin HMK 114 maddesi uyarınca dava şartlarından olduğu, bu nedenle davanın başlangıçta davacının kendisi değil, oğlu tarafından açılmış olmasının bozmayı gerektirdiği düşüncesindedir. Sayın çoğunluğun görüşlerine katılmıyoruz.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 01.09.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, karar tarihi olan 04.11.2011 tarihi itibariyle HMK yürürlüktedir.
1086 sayılı HUMK’dan farklı olarak 6100 sayılı HMK’nın II.Bölümünde, “Yargılamaya Hakim Olan Temel İlkeler” belirlenmiştir. Bu bağlamda HMK’nın tüm maddelerinin bu temel ilkeler kapsamda yorumlanması ve icra olunması gerekmektedir. Söz konusu temel ilkelerden birisi de “Dürüst Davranma” ilkesidir. Somut olayda, davalının cevap dilekçesinde ve sonraki celselerde herhangi bir itiraz ileri sürmeyip de karar aşamasında HMK 114/1 (d) maddesi uyarınca “taraf ehliyeti” dava şartını ileri sürmesi HMK’nın 29.maddesindeki anılan temel ilkeye açık aykırılık teşkil etmektedir.
HMK’nın 115/3 maddesinde;
“Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez”
Şeklindeki düzenleme ile yargılamanın tüm aşamasının davacı asil veya yetkili vekili tarafından takip edilmesi karşısında dava şartı noksanlığının karar aşamasında ileri sürülmesi HMK’nın 115/3 maddesine aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralına da aykırılık teşkil edecektir.
Davacının açık savunmasında ve yerel mahkemenin kararında HMK’nın 115/3 maddesindeki kurala dayanılmasına rağmen, Özel Dairenin ve direnme kararını bozan HGK’nın 11.03.2015 gün ve 2013/12-1684 E. 2015/1013 K. kararında bu yaklaşımın karşılanmamış olması aynı zamanda HMK’nın 27.maddesindeki hukuki dinlenilme hakkına ve buradan hareketle Anayasa’nın 36.maddesindeki adil yargılanma hakkına aykırıdır.
HMK’nın 77 (HUMK 67) maddesi irdelendiğinde, bizzat davacı asil tarafından açılmayan, vekil olduğunu iddia eden kişi tarafından açılan davalarda mahkemece verilen sürede vekaletname sunulmaması halinde, asilin yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçeyle mahkemeye bildirmesi halinde yokluğunda yapılan iş ve işlemlerin geçerli addedileceği düzenlenmiş olup, avukatlar veya avukat olduğunu iddia edenler için öngörülen bu imkanın davacının oğlu için öngörülmemiş olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu hususta kanun koyucunun aradığı şart dürüstlük kuralına uyulmuş olmasıdır. Nitekim HMK 124/3.maddesinde yer alan “Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilir” hükmünde de görüleceği, üzere bırakalım asılın muvafakat etmesini, dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği dahi karşı tarafın rızasına tabi kılınmamıştır.
Yargıtay uygulamasında bu güne kadar, asıl hak sahibi tarafından açılmayan bir çok davada verilen muvafakatla taraf ehliyetinin geçerli hale dönüşebileceği kabul edilmektedir. Özellikle, sigortalıdan temlikname almadan açılan rücuan tazminat davalarında, uzun süreli menkul (araç, makine vs.) kiralamasında araca verilen zarara ilişkin davalarda sonradan hak sahibi tarafından verilen muvafakatla taraf ehliyetindeki eksiklikler tamamlanarak yargılamaya devam olunmaktadır. O nedenle, taraf ehliyetine ilişkin hususların sonradan tamamlanması mümkün olmayan bir dava şartı olarak görülmesi doğru değildir.
Yukarıda anılan nedenlerle, karar düzeltme isteminin kabulü ile HGK’nın 11.03.2015 gün ve 2013/12-1684 E. 2015/1013 K. sayılı direnmeye karşı bozma kararının kaldırılarak yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerektiğini düşündüğümüzden Hukuk Genel Kurulu’nun çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.