18. Ceza Dairesi 2019/5145 E. , 2019/10695 K.
"İçtihat Metni"
KARAR
Hakaret suçundan sanık ..."in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 125/1, 62 ve 52/2. maddeleri gereğince 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 08/11/2018 tarihli ve 2018/419 esas, 2018/671 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/12/2018 tarihli ve 2018/1667 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 11/04/2019 gün ve 38113 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.
İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre, merciince şikayetin süresinden sonra yapılmasına karşın işin esasına girme yetkileri bulunmadığından bahisle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi şartları yönünden inceleme yapılmak suretiyle itirazın reddine karar verilmiş ise de, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itirazlar hakkında merciince hem esas hem de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesinin şartları yönünden inceleme yapılmak suretiyle karar verilebileceğinden, 2015 yılı Aralık ayında gerçekleştiği iddia edilen olaya ilişkin müşteki vekilince 26/01/2016 tarihli şikayet dilekçesi ile şikayette bulunulduğu, dolayısıyla şikayetin 6 aylık şikayet süresi zarfında yapıldığının anlaşılmasına karşın, 26/01/2016 tarihli şikayet dilekçesinde bedelsiz seneti kullanma ve şantaj suçlarına yönelik başvuruda bulunulmasına rağmen, hakaret suçuna ilişkin bir ifade ve şikayet bulunmaması dikkate alındığında, süresinde yapılmış şikayet bulunmaması sebebiyle hakaret suçundan açılan kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerektiği, sanığın hakaret suçundan mahkumiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği gözetilmeden, merciince itirazın bu nedenle kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.
CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.
Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesinde; "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir" şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.
CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.
CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK"nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
5237 sayılı TCK’nın 125. maddesinin 1. fıkrasında; Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” hükmüne yer verildiği,
5237 sayılı TCK"nın 131/1. maddesinde, “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikâyetine bağlıdır." hükmünün bulunduğu,
Aynı Kanun’un 73. maddesinde, "(1) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.
(2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar." hükümlerinin düzenlendiği anlaşılmıştır.
5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinin 8. fıkrasında ise,"...Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma ya da kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir." hükmü bulunmaktadır.
İncelenen dosyada; sanığın, müştekiye 2015 yılı Aralık ayı içerisinde hakaret içerikli sözler söylediği, 5237 sayılı TCK"nın 125. maddesi uyarınca kamu davası açıldığı ve aynı madde uyarınca mahkumiyet hükmü kurulduğu görülmektedir.
Ancak sanığa isnad edilen hakaret suçu, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlardandır. Dolayısıyla bu suçtan kamu davası açılabilmesi için yetkili kişinin altı aylık şikayet süresi içerisinde merciine şikayette bulunması gerekmektedir.
Somut olay kapsamında yapılan değerlendirmede, müştekinin, 14/07/2016 tarihli Cumhuriyet Savcısı huzurunda alınan ifadesinde hakaret suçundan sanık hakkında şikayetçi olduğu görülmektedir. Bu suretle suçun işlendiği tarih ile şikayet tarihi arasında altı aylık yasal hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gözetilerek, kovuşturma şartının gerçekleşmemesi nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekirken, mahkumiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır.
Yukarıda yer verilen Ceza Genel Kurulu kararında da vurgulandığı üzere, itirazı inceleyen mercii tarafından hem usul hem esas yönünden inceleme yaparak, açıklanan gerekçelere göre itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1- İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/12/2018 tarihli ve 2018/1667 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2- Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 18/06/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.