Hukuk Genel Kurulu 2015/3272 E. , 2016/100 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “itirazın iptali“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; bozma üzerine direnme yoluyla Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 06.02.2014 gün ve 2013/555 E. 2014/56 K. sayılı kararın onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 27.05.2015 gün ve 2014/23-718 E., 2015/1433 K. sayılı kararın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi taraflar vekillerince sunulan dilekçelerle istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Dava arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi çerçevesinde davalıdan istenen katma değer vergisi alacağının tahsili için girişilen takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili davalı ile davacı arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince davalıya teslim edilen bağımsız bölümler için kesilen faturadaki katma değer vergisinden, sözleşmenin 13 üncü maddesine göre davalı arsa sahibinin sorumlu olduğunu ileri sürerek, bu alacağın tahsili için giriştiği icra takibine vaki davalı itirazının iptalini, takibin devamını ve icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili arsa payı karşılığı bağımsız bölüm inşasının katma değer vergisi gerektiren bir işlem olmadığını, sözleşme bedeli arsa payı şeklinde götürü olarak ödendiğinden ayrıca katma değer vergisi istenemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece sözleşme gereğince arsa payı dışında herhangi bir bedel istenemeyeceği, sözleşmede aksine hükmün geçerli olmadığı, bilirkişi raporuna göre de bağımsız bölüm teslim işleminin katma değer vergisine tâbi bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine ve davacı yanın asıl alacağın % 40’ı oranında kötü niyet tazminatı ile mahkûmiyetine ilişkin olarak kurulan hüküm Özel Dairece, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden doğan bağımsız bölüm teslimi işleminin katma değer vergisini doğuracağı ve bu yükümlülüğün de sözleşmeyle devredilebileceği gerekçesiyle bozulmuş; kabul şekli itibariyle de davacı aleyhine kötü niyet tazminatı hükmedilmesinin doğru olmadığı belirtilmiştir.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle esas hakkındaki kararda direnilmiş ve kötü niyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir. Kararın taraflarca temyizi üzerine direnme kararı Hukuk Genel Kurulunca onanmış ve davalı yanın temyiz istemi de aleyhine verilen kötü niyet tazminatına ilişkin ilk kararı temyiz etmemiş olmakla, hükmün bu kısmının adı geçen hakkında kesinleşmiş bulunduğundan hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddedilmiştir.
Bu kez taraflar vekilleri karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında uyuşmazlığın esasının incelenmesinden önce, bozulan ilk kararda mahkemece kötü niyet tazminatına karar verildiği halde, direnme olarak nitelendirilen kararda davacının bu tazminatla sorumlu tutulmadığı görülmekle, ortada usulüne uygun bir direnme kararı olup olmadığı hususu değerlendirilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297 nci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
HMK’nun 294 üncü maddesinin 3 üncü bendinde ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Öte yandan, direnme kararları yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2008 gün ve 2008/15-278 Esas, 2008/254 Karar; 21.10.2009 gün ve 2009/9-397 Esas, 2009/453 Karar; 07.05.2014 gün ve 2013/4-1121 Esas, 2014/626 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince, yerel mahkemece bozulan ilk karar da davacı aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karşılık, direnme kararında bunun tam tersi yönde karar verilerek bozulan ilk karar ile direnme kararı arasında çelişki oluşturulmuştur. Belirtilen nedenle yerel mahkemece usule uygun direnme hükmü kurulması için, işin esasına yönelik karar düzeltme itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.
Bu nedenlerle her iki taraf vekillerinin karar düzeltme istemleri kabul edilerek, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun onama kararının kaldırılarak direnme kararının bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç: Taraf vekillerinin karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 27.05.2015 gün ve 2014/23-718 Esas, 2015/1433 Karar sayılı onama kararının kaldırılarak, yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararının usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre taraf vekillerinin diğer karar düzeltme itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde karar düzeltme harcının (taraflara) geri verilmesine, 27.01.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.