13. Hukuk Dairesi 2016/4382 E. , 2018/10280 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki maddi-manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı karın ağrısı şikayetiyle davalı ... Hastanesine başvurduğunu ve diğer davalı doktor M.. D.. tarafından muayene edildiğini, davalı doktorun muayenesi sonucu hastaneye yatışını tavsiye ederek davacının hastanede yatışının yapıldığını ve ertesi gün safra kesesi ameliyatı olduğunu, ameliyat ile safra kesesinin alınması sonucu ertesi gün fenalaştığını ve ardından da ambulans refakatinde üniversite hastanesine sevk ettiğini, davacının üniversite hastanesinde uzun süre tedavi gördüğünü, davacıya tıp fakültesi hastanesinde yapılan incelemeler sonucu plastik stent takıldığını, 20 gün boyunca hortumlarla yatarak geçirdiğini ve temmuz 2011 den sonra da haftada iki kez üniversite hastanesine kontrole gitmek zorunda kaldığını, 15/06/2011-13/02/2012 tarihleri arasında davacının büyük acılar çektiğini ve sağlığında hiçbir düzelme olmadığını, bu tarihten sonra tekrar üniversite hastanesinde çelik stent takılmak suretiyle operasyon geçirdiğini ve hala son yapılan işlemin vücuduna uyum sağlayıp sağlayamayacağı konusunun netleşmediğini ve ileri aşamada damar değişimi veya ciğer nakli gerekebileceği ihtimalinin bulunduğunu ileri sürerek yanlış tedavi sonucu davacının çekmiş olduğu acılar için 150.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, kendilerine yüklenecek herhangi bir kusur olmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davalı hastane ve davalı doktorun özen yükümlülüğüne aykırı davranması iddiası nedeniyle istenilen manevi tazminata ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.(BK 386-390)(TBK 502.506) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md)(TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1(TBK 510) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas kurulundan ve itiraz üzerine Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınmış ve raporlara göre kişide laparoskopik kolesistektomi ameliyatı sonrası safra yollarında oluşan yaralanmanın her türlü özene rağmen oluşabilen herhangi bir tıbbi kusur ya da ihmal izafe edilemeyen “komplikasyon” olarak nitelendirildiği, kişiye konulan tanı, yapılan ameliyatın ve oluşan komplikasyonun yönetiminin güncel tıbbi uygulamalara uygun olduğu, kişinin ameliyatı ile komplikasyon oluştuktan sonra müdahale ve tedavisini gerçekleştiren hekimlere atfı kabil kusur tespit edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Duruşmada tanık olarak dinlenen ve davacının sonradan sevk edildiği Erciyes Eğitim ve Araştırma Hastanesinde başhekim olarak görevli ve davacıya stent takılması ameliyatını gerçekleştiren hekimin, normalde müdahale edilmemesi gereken safra yolunun yukarıdan kesilmesi durumunun olduğunu beyan ettiği görülmektedir. Davacının Adli Tıp Kurumu Genel Kurul raporuna karşı itirazında, ameliyatı yapan davalı doktorun safra kanalı diye tabir edilen bölgede pay bırakmadan en dipten keserek bağlantı yapma imkanını bırakmamış olması nedeniyle daha sonradan stent takılmasına sebebiyet verdiğini belirtmiştir. O halde, Mahkemece; üniversiteden, davacının itirazları karşılayan, konusunda uzman, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, davalıların gerekli özen ve dikkate gösterip göstermediği, yapılan işlemlerin tıp bilimi açısından yeterliliği tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığı hususlarını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.