Hukuk Genel Kurulu 2014/674 E. , 2016/76 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 23. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın davanın konusuz olması nedeniyle karar vermeye yer olmadığına dair verilen 17.01.2012 gün ve 2011/214 E., 2012/4 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 05.11.2012 gün ve 2012/ 9218 E., 2012/15856 K. sayılı kararıyla;
(...Davacı vekili, davalı yanca müvekkili aleyhine 2009/11522 esas sayılı icra takibi yapıldığını, takipteki 17 adet 15.198 EURO cinsinden bonolardaki imzanın kendilerine ait olmadığını ileri sürerek borçlu olmadıklarının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, icra takibinde EURO bedelli bonolar için davacıdan bir talepleri olmadığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davalının, davacıdan yargılama sırasında icra takibinde EURO cinsi bonolardan dolayı takipleri olmadığını beyan ettiği ve ödeme emrinin iptal olduğu gerekçesiyle, esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davalı yararına masraf ve vekalet ücreti takdirine karar verilmiş, hükmü davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava icra takibine konu edilen 17 adet EURO bedelli bonolar ile borçlu olunmadığının tespitine ilişkindir.
Davalı alacaklı 01.04.2009 tarihinde başlatılan icra takibinde davacı borçludan para cinsi ayırt etmeden 15.507,97 USD, 19.407,09 EURO bonolardan dolayı alacak talep etmiş olup yargılama sırasında ödeme emrinin tebligat noksanı nedeniyle iptal edilmiş olması davalı alacaklının talebini değiştirdiği anlamına gelmez.
Davacının borçsuzluğunun tespitini talep ettiği gözetilerek esas hakkında bir karar verilmesi, kabul şekli ile dava açmakta davacı haklı olduğundan lehine masraf ve ücreti vekalet takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava: icra takibine konu bono nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili aleyhine icra takibine konu edilen on yedi adet 15.198 Euro bedelli senette müvekkilinin imzasının bulunmadığını,belirterek müvekkilinin takibe konu senetler nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, %40 kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, takip talebi ve ödeme emrinden davacının Euro cinsi senetler nedeniyle sorumluluğunun bulunmadığının açıkça anlaşıldığını,Euro bedelli bonolar için davacıdan taleplerinin olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davaya konu takip dosyasındaki ödeme emri incelendiğinde, takip talebinden farklı olarak davacının sorumluluğunun USD cinsi senetler ile sınırlandırıldığı, davacı adına Euro cinsi senetlerle ilgili ödeme emri düzenlenmediği, ödeme emrine itibar edilmesi gerektiği, davalının cevap dilekçesinde de davacının iddiasını teyit ettiği, dolayısıyla Euro cinsi senetler açısından borçlu olduğu ileri sürülmediği gibi ödeme emrinin de iptal edildiği gerekçesiyle konusuz kalan dava hakkında karar vermeye yer olmadığına karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda belirtilen gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, bozma öncesi benimsenen gerekçe genişletilerek; ödeme emrinde, davacının senetler bazındaki sorumluluğu sınırlandırılarak Euro cinsi senetler yönünden alacak talebinde bulunulmadığı ve dolayısıyla davacının menfi tespit davasının konusuz olduğu, ödeme emrinin iptal edilmesi nedeniyle davanın konusuz kaldığı gerekçesine dayanılmadığı, ödeme emrinde davacıdan alacak talebinde bulunulmadığı halde Euro cinsi senetler açısından borçsuzluğun tespiti yönündeki iddianın dinlenemeyeceği ve konusuz olduğu gerekçesiyle dava hakkında karar vermeye yer olmadığına ilişkin verilen direnme kararını davacı vekili temyiz etmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık davacının borçlu olmadığının tespiti davası açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı, buna göre vekalet ücreti ve yargılama giderinin ne şekilde belirleneceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir.
Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.
Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.
Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır.
Buna rağmen borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması halinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir.
Bunun dışında icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur.
Ancak borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu halde borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Hakan Pencanıtez, Oğuz Atalay, Meral Sungurtekin Özkan, Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında tetkik merciinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini, menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 gün ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 gün ve 2011/13-576 E. 2011/747 K sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Somut olaya gelince: davalı/alacaklı tarafından davacı/borçlu hakkında onyedi adet 15.198 Euro bedelli ve on iki adet 14.964 USD bedelli muhtelif tarih ve bedelli bonoya dayanarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibinde bulunulduğu, davacı/borçlu tarafından 22.06.2010 tarihinde İcra Hukuk Mahkemesinde Euro cinsinde düzenlenen bonolarda imzasının bulunmadığı ve usulsüz tebligattan bahisle ödeme emrinin iptali için açılan davanın yanı sıra yine aynı tarihte menfi tespit davası açılmıştır. Yargılama sırasında İcra Hukuk Mahkemesince 13.08.2010 tarihinde şikayetin kabulü ile ödeme emrinin iptaline karar verilmiştir.
Bir davanın korunmaya değer, güncel hukuki yarar bulunmaması nedeniyle reddedilebilmesi için, borçluyu tehdit edebilecek tehlike ve savsaklamalara karşı onu koruma gereksinmesinin olmaması gerekir.
Borçlunun, hakkında henüz icra takibi başlamadan önce de yapılabilecek olası bir takibi düşünerek, kendisini bir borçla tehdit eden kimseye karşı “böyle bir borcu bulunmadığının saptanması” için dahi menfi tespit davası açabileceği kabul edilmişken, hakkında yürümekte olan bir icra takibi olan borçlunun bu davayı açmasında hukuki yararının bulunduğunda hiç kuşku olmadığı gibi, böyle bir davayı açmasına da hiç bir hukuki engel bulunmamaktadır.
Alacaklının elinde İİK’nun 68. maddesinde sayılan belgeler bulunmaması, borçlu hakkında başlattığı icra takibine, borçlunun itiraz etmek suretiyle takibi durdurması da borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığını kabule yeterli olmayıp, bu halde dahi borçlu borç tehdidi altında olup, bu nedenle de menfi tespit davası açmakta hukuki yararı vardır.
Kaldı ki, davacı borçlu tarafından icra (hukuk) mahkemesinde açılan dava ile ödeme emrinin iptali ise eldeki davanın açılmasından sonra gerçekleşen bir sonuçtur. Bu nedenle, davacının, takibe konu icra dosyasından dolayı borçlu olmadığının tespiti davası açmakta hukuki yararı vardır.
Diğer taraftan takip talepnamesi incelendiğinde ödeme emrinden farklı olarak davacının imzasının bulunduğu USD cinsinden senetler ile imzasının bulunmadığı Euro cinsinden senetler ayrıştırılmadan davacı takip borçlusunun takibe konu tüm senetlerden sorumlu imiş gibi icra takibine girişildiği ve takip talepnamesi doğrultusunda davacı borçlu aleyhine toplam borç üzerinden icra müdürlüğünce, üçüncü şahıslar nezdindeki alacaklar yönünden haciz ihbarnameleri çıkarıldığı gözetilerek davacının menfi tespit davasını açmakta hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 22.01.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.