11. Hukuk Dairesi 2019/3164 E. , 2020/1184 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 17/01/2019 tarih ve 2018/385-2019/20 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili şirketin kuyumculuk, mücevher sektöründe faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin ise züccaciye ve sofra tasarımı üzerine faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin TPMK nezdindeki 2007/42482 nolu marka başvurusunun davalı şirketin 2003/18081 nolu markası sebebiyle 14. sınıf için reddedildiğini, davalı şirketin söz konusu markasını 14. sınıfın 1. ve 2. alt sınıflarında kullanmadığını ileri sürerek 556 sayılı KHK 14. ve 42/c. maddesi uyarınca davalıya ait söz konusu markanın 14. sınıfın 1. ve 2. alt sınıfları için kullanmama nedeniyle iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin markasını 14. sınıfının 1. ve 2. alt sınıflarına giren "‘heykel, biblo” ve "saat" emtiasında kulandığını, markanın tanınmış marka statüsüne ulaşmış olduğunu, farklı mal ve hizmetler bakımından da korunması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, Dairemiz bozma ilamına uyularak her ne kadar dava açıldığı tarihte 556 sayılı KHK"nın 14. kapsamında değerlendirmeye girilmiş ise de, dosya temyiz aşamasında iken 06/01/2017 tarihli Resmi Gazete"de yayınlanarak yürürlüğe giren KHK"nın 14. maddesinin Anayasa Mahkemesinin iptali sebebiyle davanın yasal dayanağı kalmadığı, yasal boşluğun Medeni Kanunun 1. maddesi kapsamında doldurulamayacağı gerekçesiyle, dava konusuz kaldığından esas hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına, HMK 331 maddesi göz önünde bulundurularak haklılık durumları gözetilerek taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, aynı sebeple yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 10,00 TL temyiz ilam harcının temyiz eden taraflardan ayrı ayrı alınmasına, 11/02/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY
Dava, davalı adına tescilli markanın kullanmama nedenine dayalı iptali istemine ilişkin olup davanın hukuki nedeni, bir başka söyleyişle, yasal dayanağı mülga 566 sayılı KHK’nın 14. maddesidir.
Söz konusu KHK hükmü, Anayasa Mahkemesinin 14.12.2016 tarih ve 148-189 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve kararın RG’de yayımlanması üzerine Anayasamızın 153. maddesi çerçevesinde davanın hukuki nedeni ortadan kalkmıştır. Bu durumda, yasal dayanağı bulunmayan davanın esastan reddine hükmedilmesi gerekir. Nitekim, ilk derece mahkemesince de durum bu biçimde kabul edilmiş ve fakat bir taraftan esas hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığı değerlendirilirken bir taraftan da davanın bidayetindeki haklılık durumunu bu esas üzerinden incelemek suretiyle yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına hükmedilmiştir.
Yerel mahkeme kararının ve Daire çoğunluğunun görüşünün aksine, davanın açıldığı tarihte söz konusu KHK hükmünün mevcut olması davanın esası yönünden hüküm kurulmasına, daha doğru bir ifadeyle davanın yasal dayanağının bulunmaması nedeniyle reddine engel nitelikte değildir. Yani bu gibi hallerde, davanın esasına yönelik bir karar verilmesinden kaçınılamaz. Çünkü, Anayasa Mahkemesi kararının, dava nedeni ile dava konusu üzerinde bir etkisi yok ise de, söz konusu karar, davanın dayandığı hukuki sebebi ortadan kaldırmıştır. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, bu nedenle, iptal edilen kanun yahut KHK hükmüne dayalı olarak açılan derdest (devam eden) davalara da kesin olarak etkilidir.
Yukarda da belirtildiği üzere, yasal dayanağı bulunmayan yahut açıklandığı biçimiyle hukuki nedeni bulunmayan bir davanın konusuz kaldığından, hatta ve hatta davanın esastan sonuçlanmadığından söz edilemez. Dava esastan görülmüş olup bu esas üzerinden sonuçlandırılmalı, kısaca söylemek gerekirse dava reddedilmelidir. Bu durumda, yargılama giderleri bakımından HMK’nın 331/1. maddesinin uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Aksinin düşünülmesi ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı nedeniyle davanın esasının (konusunun) kalmadığının kabulüyle buna dayalı olarak davanın açıldığı tarihte haklı nedenlere dayalı olup olmadığının değerlendirilmesi, haklılığın iptal edilen KHK hükmüne dayalı olarak değerlendirilmesi zorunluluğu nedeniyle çelişkili bir yaklaşımı beraberinde getiriyor olmakla benimsenemez.
Şu halde, aksine bir kanun hükmü bulunmadığı gözetildiğinde, HMK’nın 326/1. maddesi hükmü uyarınca, asıl davada yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen davacıya yükletilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle, Daire çoğunluğunun onama kararına katılamıyorum.