Hukuk Genel Kurulu 2014/523 E. , 2016/62 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;İstanbul (kapatılan) 28.Asliye Ticaret Mahkemesince maddi tazminat isteminin kabulüne,manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne dair verilen 27.12.2011 tarihli ve 2011/73 E 2011/100 K sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.01.2013 gün ve 2012/6112 E. 2013/665 K sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili; taraflar arasında distribütörlük sözleşmesi yapıldığını, ancak davalının sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, müvekkilinin zarara uğradığını belirterek 20.000 TL maddi, 130.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece; davalının sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediği, davacının zarara uğradığı, bilirkişi raporu ile davacının maddi zararının 20.000 TL olarak belirlendiği, davacının piyasada itibar kaybına uğradığı gerekçeleriyle, maddi tazminat isteminin kabulü ile 20.000 TL maddi tazminatın, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 20.000 TL manevi tazmınatın dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki sözleşmede sipariş üzerine çalışılacağına dair özel hüküm bulunmaktadır. Davacı 8 ay süreyle kendisine mal verilmediğini iddia ederek sözleşmeyi feshettiğini bildirmiş ve bir takım zarar kalemlerinden bahsederek kısmi tazminat davası açmıştır. Öncelikle sözleşmenin ilgili 3.6 maddesi gereğince davalıya sipariş verilip verilmediğinin, bunun sonucu olarak davacının sözleşmeyi fesihte haklı olup olmadığının saptanması gerekir. Öte yandan davacının hangi zarar kalemi yönünden ne kadar zarara uğradığı dava dilekçesinde ayrı ayrı gösterilmemiştir. Mahkemece davacı tarafa hangi zarar kalemi yönünden ne kadar zarara uğradığının da açıklattırılması gerekir. Bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sözleşmenin haklı nedenle feshine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, taraflar arasında distribütörlük sözleşmesi imzalandığını ancak davalının mal üreterek teslim etme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, müvekkilinin zarara uğradığını belirterek 130.000 TL manevi, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 20.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ; cevap vermemiştir.
Yerel Mahkemece; davalının sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediği, davacının zarara uğradığı, bilirkişi raporu ile davacının maddi zararının 20.000 TL olarak belirlendiği, davacının piyasada itibar kaybına uğradığı gerekçeleriyle, maddi tazminat isteminin kabulü ile 20.000 TL maddi tazminatın, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 20.000 TL manevi tazmınatın dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Mahkemece, zararın ve tazminat isteminin ne olduğunun açıkça anlaşıldığı,ayrıca sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğine ilişkin bilirkişi raporunun yerinde olduğu belirtilerek önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;mevcut delillere göre davacının sözleşmeyi haklı nedenle feshettiği sonucuna varılıp varılamayacağı, sözleşmenin ilgili 3.6 maddesi gereğince davalıya sipariş verilip verilmediğinin saptanmasının gerekip gerekmediği, ayrıca mahkemece davacı tarafa hangi zarar kalemi yönünden ne kadar zarara uğradığının da açıklattırılması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Konunun aydınlatılması bakımından öncelikle borçlunun temerrüdü hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır:
Geniş anlamda borçlunun temerrüdü (borçlunun direnimi), borçlunun sözleşmeye aykırı davranması (borcunu ifa etmemesi) demektir. Bu halde, ifa olanağı bulunduğu, ifa için kararlaştırılan zaman geldiği ve uyarıldığı halde borçlu borcunu ifa etmemektedir.
Borçlunun temerrüdüne ilişkin düzenlemeye mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 101-108.maddelerinde yer verilmiştir.
Genel olarak borçlunun temerrüdünde aranan ilk şart “edimin ifa olanağı bulunması”dır. Şayet edimin ifası objektif olarak imkânsızsa borçlunun temerrüdünden söz edilemez.
Borçlunun temerrüdünde aranan diğer bir şart da “borcun muaccel olması”dır. Borç istenebilir hale gelmeden temerrütten bahsedilemez. Zira muacceliyet alacaklının borçludan borçlanılan edimi talep ve dava edebilme yetkisini ifade eder.
BK’nun 101/1.maddesine göre, “muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur.” denilmektedir. Maddeye göre temerrüt için muacceliyet yetmemekte, kural olarak alacaklının ihtarı da aranmaktadır. İhtar, alacaklının talep iradesini borçluya ulaştırmasıdır.
Borçlu kusurlu veya kusursuz olsun, yukarıda sayılanlar somut olayda varsa temerrüt gerçekleşir. Başka bir deyişle, borçlunun kusuru temerrüt için şart değildir.
BK’nun 106-108.maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde temerrüde düşen borçluya karşı, alacaklıya üç ayrı seçimlik hak tanındığı görülmektedir.
Bunlar; aynen ifa ve gecikmeden dolayı tazminat isteme hakkı; aynen ifayı reddederek ademi ifa sebebiyle müspet zararını talep hakkı; sözleşmeyi feshederek menfi zararını isteme hakkı olarak belirtilmiştir.
Alacaklının borçlunun temerrüdüne dayalı bu haklardan faydalanabilmesi için, borçluya uygun bir mehil vermiş ancak mehilden sonuç alamamış olması gerekir.
BK. m. 107’de sayılan nedenler söz konusu ise alacaklı, borçluya mehil vermeden de, BK. m. 106’daki seçeneklerden birini kullanabilir.
Bunlar; borçlunun hal ve davranışından süre verilmesinin etkisiz olacağının anlaşılması; temerrüdün alacaklı yönünden aynen ifayı faydasız hale getirmiş olması, sözleşmede ifa tarihinin kesin olarak saptanmış olması halleridir.
Öte yandan B.K"nun 81.maddesi hükmüne göre karşılıklı borçları içeren (her iki tarafa borç yükleyen) sözleşmenin yerine getirilmesini isteyen tarafın sözleşme şartlarına ve niteliğine göre bir süreden yararlanma hakkı olmadıkça kendi borcunu ifa etmiş veya ifasını teklif etmiş olması gerekir.
Somut olaya gelince; davacı vekili taraflar arasında imzalanan distribütörlük sözleşmesine göre davalının üstlendiği mal üretip teslim borcunu yerine getirmediği iddiasıyla sözleşmenin feshedildiğini belirterek maddi ve manevi tazminat talep etmektedir. Sözleşme hükümleri incelendiğinde davalının fabrikasında çatı ve dış cephe malzemeleri üretip davacıya teslim edeceği,davacının da kararlaştırılan şekilde bedelini ödeyerek bu malların Türkiye genelinde dağıtım ve pazarlamasını yapacağının düzenlendiği görülmektedir. Bu şekliyle taraflar arasındaki sözleşme iki tarafa borç yükleyen nitelikte bir sözleşme olduğundan BK.nın 106. maddesindeki seçimlik haklardan, sözleşmenin feshi ile menfi zararın talep edilmesinde bir usulsüzlük yoktur. Ne var ki sözleşmede davacıya başkaca yan edimler de yüklendiği anlaşılmaktadır.Bunlara örnek olarak 2.8.maddedeki distribütörün sözleşmenin imzalanmasını müteakip 10 gün içerisinde yıllık projeksiyonunu tarih, spesifikasyon ve adet bazlı olarak üreticiye sunacağı ve üretici ile yazılı mutabakat sağlayacağı, 3.6 .madedeki sipariş usulü ile çalışmanın esas olacağı, 4.1.maddedeki sözleşmeye konu malların, distribütör tarafından yazılı olarak bildirilen yetkili kişilerin imzalı, faxla veya e-mail ile bildirilen siparişlerine uygun olarak parçalar halinde distribütöre gönderileceği, 5.2 .maddedeki sipariş esnasında, sipariş bedelinin %30"u oranındaki ön ödemenin banka havalesi veya nakit olarak yapılacağı ve 13.maddedeki distribütörün sözleşmeden kaynaklanan tüm yükümlülüklerinin ve borçlarının teminatı olmak üzere 150.000 TL tutarındaki kati, süresiz ve gayrikabili rücu teminat mektubunu, sözleşmenin imzalandığı tarihte üreticiye teslim edeceği şeklindeki hükümler gösterilebilir.
Davacının, davalıdan edimini ifayı isteyebilmesi için öncelikle üzerine düşen bu edimleri ifa ettiğini kanıtlaması gerekir.
Mahkemece bilirkişi raporuna değer verilerek karar verilmişse de sözleşme hükümleri ayrıntılı olarak değerlendirilmediğinden rapor hükme esas alınacak nitelikte değildir.
Yapılacak iş sözleşmenin tüm hükümleri değerlendirilerek davacının ifayı isteyebilmesi için kendi edimlerini yerine getirip getirmediği tespit edilerek fesihte haklı olup olmadığı belirlendikten sonra sonucuna göre karar vermektir.
Ayrıca dava dilekçesinde maddi tazminat kalemleri ayrı ayrı ve miktar olarak gösterilmemiştir. Mahkemece dava dilekçesinin açıklanması istenmiş ve davacı vekili tarafından 09.08.2010 havale tarihli açıklama dilekçesi verilmişse de bu dilekçede üç ayrı zarar kaleminden bahsedilmekle birlikte dava dilekçesinde belirtilen diğer zarar kalemlerinden vazgeçildiğine ilişkin bir beyan bulunmadığı gibi zarar kalemleri miktar olarak da gösterilmediğinden usulüne uygun bir açıklama dilekçesi olarak kabul edilemez. Bu durumda mahkemece davacı vekiline süre verilerek maddi tazminat kalemlerinin ayrı ayrı ve miktar olarak da belirtilmek suretiyle açıklanmasının sağlanması gerekir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının davasını ispatladığı anlaşıldığından direnme kararının onanması gerektiği ile bir kısım üyeler tarafından da ifa imkansızlığı yönünden araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi yönünde direnme kararının değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü savunulmuşsa da yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüşler Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 22.01.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki 10.07.2007 tarihli Distribütörlük sözleşmesinin taraflara yüklediği edimler ve verdiği haklar bir bütün olarak değerlendirildiğinde “süre yürürlük” başlıklı 12. maddesinin 3. bendinde yer alan “Sözleşmenin imzalanmasından sonraki 1 ay içerisinde Distribütör tarafından hiç sipariş verilmezse sözleşme herhangi bir ihbara gerek kalmaksızın 1 ayın sonunda feshedilmiş sayılacaktır.” hükmü karşısında, sözleşme 1 ay içinde sipariş verilmezse feshedilmiş sayılacağından sipariş verilip verilmediğini davalı ispatlamalı, davaya cevap vermeyen davalının bu sessizliğinin davayı tümden red olarak kabul edilmiş olması karşısında davacı dosya kapsamındaki mevcut delillerle davasını ispatlamıştır. Bu sebeplerle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum. İlk derece mahkemesi kararının onanması gerektiği düşüncesindeyim.