1. Hukuk Dairesi 2016/12480 E. , 2019/6383 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.12.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat gelmedi, temyiz edilen davalılar vekili Avukat...geldi, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ..."un tek mal varlığı olan ve üzerinde ikişer katlı iki adet bina bulunan 16 parsel sayılı taşınmazını ölünceye kadar bakım şartıyla oğlu ve gelinine temlik ettiğini, işlemin kendilerinden mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığını ileri sürerek tapu iptali-tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, bakım görevini yerine getirdiklerini, temlikin muvazaalı olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, mirasbırakanın mal kaçırmak amacıyla hareket etmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden; dava konusu 16 parsel sayılı taşınmazın mirasbırakan ... adına kayıtlı iken 30.09.1999 tarihli resmi akitte "ölünceye kadar bakım şartıyla" oğlu İlhan ve gelini ..."e yarı yarıya temlik edildiği;1920 doğumlu mirasbırakanın 28.03.2014 tarihinde ölmesiyle(eşi de 07.02.1989"da ölmüş), geride 10 kızı, 1 oğlu ve ölen kızından olma 1 torunun kaldığı; eldeki davanın, mirasbırakanın 10 kızı tarafından murisin tek oğlu İlhan ve onun karısı ... aleyhine açıldığı görülmektedir.
Diğer taraftan, üzerinde mirasbırakan tarafından yaptırılmış 11 ve 12 kapı numaralı ikişer katlı iki adet bina bulunan davaya konu 16 parsel sayılı taşınmazın akit tarihinde 80.000,00TL, dava tarihinde 900.000,00TL değerinde olduğunun keşfen saptandığı; mirasbırakanın başkaca taşınmazının bulunmadığı; ... Noterliğinin 13.09.1999 tarihli ve 28657 yevmiye sayılı vasiyetnamesinde de, taşınmazdaki 11 kapı numaralı evin birinci katını davalı oğlu ... ile ondan olan torunu Uğurcan Urgun"a, ikinci katını da ..."dan olan diğer torunu Mustafa Kemal Urgun"a vasiyet ettiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan, mirasbırakanın, sağlığında kızları aleyhine sonradan takipsiz bırakılan mirastan ıskat davası açtığı davalı tarafça belirtilmiş olup; bir kısım davalı tanıklarınca da mirasbırakanın kızlarından sık sık dert yandığı beyan edilmiştir.
Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir (818 sayılı Borçlar Kanunu"nun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer(TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır(TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur.
Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olayda, yukarıda açıklanan olgular değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, mirasbırakan ..."un halen hayatta 10 kızı ve tek oğlu varken dava konusu tek taşınmazını davalı oğlu ve gelinine temlikinde bakıp gözetilme koşulunu değil de diğer mirasçılarından mal kaçırma düşüncesini ön planda tuttuğu ve bu iradeyle işlemi gerçekleştirdiği, bakım ve gözetim amacını taşınmazın bir kısmını vermek suretiyle de gerçekleştirebileceği sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmesi isabetsizdir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10/12/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil isteğine ilişkindir.
Davalılar temlikin bakım karşılığı yapıldığını, muvazaalı olmadığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mirasbırakan ...’un 28.03.2014 tarihinde, eşinin 1989 tarihinde öldükleri, davacıların murisin kızları davalıların da oğlu ve gelini oldukları, çekişme konusu 16 parsel sayılı bahçeli ahşap ev nitelikli taşınmaz murise aitken 30.09.1999 tarihinde ölünceye kadar bakma aktiyle ½ şer oranda davalılara temlik edildiği kayden sabittir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 611 ve devamı maddelerinde düzenlenen ölünceye kadar bakma sözleşmeleri, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakım gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmelerdir.
Bireylerin yaşlanma ve yaşlılıkta yalnız kalma korkusu ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin doğumuna ve yargısal içtihatlarla gelişmesine yol açmıştır.
Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri taraflara hak ve borçlar yükleyen ivazlı sözleşme türlerindendir.
Öte yandan TBK.’nun 611.maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiş, bakım alacaklısının özel bakım ihtiyacı içinde bulunmasını zorunlu kılmamıştır.
Bu ihtiyacın akitten sonra doğması ya da bakım alacaklısının ölümüne kadar çok kısa sürmüş bulunması da aktin geçerliliğine etkili olmaz. Bu özelliği itibariyle de talih ve tesadüfe bağlı sözleşmelerdir. Bu bakımdan bakım alacaklılarının akit anında özel bakıma muhtaç olmasını aramak, kanunda bulunmayan bir unsuru ilave etmek olur. Bir başka hususta ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde bakım borcunun yerine getirilmediği iddiasını ileri sürmek bakım alacaklısına tanınmış bir haktır. Bakım alacaklısının ölümünden sonra bu iddia mirasçılar tarafından ileri sürülmüş ise dinlenmez. Bakım alacaklısı sağlığında bakım borcunun yerine getirilmediğini ileri sürmemişse ölümü halinde artık bakıldığının kabülu zorunludur.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m.19)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakım gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı bunun makul karşılanabilecek sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Bir başaka hususta, tek taşınmazı olan kişilerin o taşınmazı ölünceye kadar bakma akdi ile temlik etmelerinin muvazaalı olduğunu kabul etmek, akit serbestisi kuralını ihlal edeceği de açıktır.
Somut olaya gelince; muris akit tarihinde 79 yaşında olup, eşi 1989 tarihinde ölmüştür.
Tanık beyanlarına göre; çekişmeli taşınmazdaki binanın üst katında muris alt katında davalılar oturmaktadır.
Yine, tanık beyanlarına göre, muris 1990"lı yıllarda beyin kanaması geçirmiş, ayağı kırılmış, sorunları nedeniyle altına bez bağlanır durumda olup son zamanlarını da yatalak geçirmiştir.
Murisin kızlarından mal kaçırmasını gerektirir bir husumet dosyaya yansımamıştır. Bakım akdi yapılmadan önce de sonra da bakımı davalılar tarafından yapılmış, muris sağlığında bakılmadığı iddiası ile bir dava açmamıştır. Dosyadaki tedavi evrakları ile de bezlerinin, ilaçlarının davalı tarafından alındığı, hastaneye yattığında refakatçi olarak davalının kaldığı sabittir. Yine tanık ifadelerine göre davalı eve doktor-hemşire getirerek murisin tedavilerini yaptırmıştır.
Her ne kadar davacılar murisin aleyhlerine, mirastan iskat için 2004 yılında dava açtığını bildirmişseler de, bu tarih bakım akdinin yapılmasından sonra olup, akdin kızlara olan husumet nedeniyle yapıldığı şeklinde kabul edilemez.
Tüm bu somut olgular yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, 79 yaşındaki hasta bir kişinin sadece kendisini düşünmesi kadar olağan bir durum olmadığı gibi, Türk Toplumunda 10 kızını dışlayarak oğlu ve gelini lehine mal kaçırmasının da hayatın olağan akışına aykırı olduğu, dolayısı ile temlikin mal kaçırma amacı ile değil gerçekten bakılmak amacı ile yapıldığı, bu gerekçelerle davanın reddedilmesinin doğru olduğu ve hükmün onanması düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyoruz.