Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2014/83
Karar No: 2016/27
Karar Tarihi: 20.01.2016

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/83 Esas 2016/27 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2014/83 E.  ,  2016/27 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

    Taraflar arasındaki "işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; .... İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.11.2012 gün ve 2011/639 E-2012/811 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay ....Hukuk Dairesinin 24.05.2013 gün ve 2012/30262 E-2013/12163 K. sayılı ilamı ile;
    (…Davacı İsteminin Özeti:
    Davacı, iş sözleşmesinin haksız şekilde işverence feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatlarını istemiştir.
    Davalı Cevabının Özeti:
    Davalı, davacının iş sözleşmesinin iş güvenliğini tehlikeye sokması nedeni ile haklı olarak feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Mahkeme Kararının Özeti:
    Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Temyiz:
    Kararı davalı temyiz etmiştir.
    Gerekçe:
    İş sözleşmesinin, işçinin kendi isteği ile veya işini savsaması sonucu işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi nedeniyle ve haklı olarak işverence feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.
    4857 sayılı İş Kanunu"nun 25 II- ( ı ) bendinde, işçinin isteği ile ya da işini ihmal etmesi sonucu işyerindeki işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi hali işverenin haklı fesih nedenleri arasında gösterilmiştir.
    İş güvenliği hükümleri, işçi sağlığı ve güvenliğini korumaya yönelik titizlikle uyulması gereken kurallardır. Bu konuda işverenin alması gereken tedbirlerin yanında işçinin de yükümlülükleri vardır. İşçinin kasıtlı bir davranışı ya da görevini savsaması sonucu işin güvenliği yönünden bir tehlike belirirse, işverenin derhal haklı nedenle fesih hakkı ortaya çıkar.
    İşçinin bu konuda uyarılması veya hatırlatmada bulunulmasına gerek olmadığı gibi, bu konuda belli bir zararın ortaya çıkmış olması da gerekmez. Aynı bentte ayrıca düzenlenmiş olan işçinin otuz günlük ücretin tutarı ile karşılanamayacak bir zarar vermesi, işin güvenliğini tehlikeye düşürmekten bağımsız bir fesih nedenidir.
    Güvenlik hizmeti veren bekçinin uyuması veya görev yerini terk etmesi, yanıcı ve patlayıcı maddelerin bulunduğu yerde yasaklanmış olmasına rağmen sigara içilmesi, basınçla ve yüksek ısıyla çalışabilir bir cihazın kontrolü ile görevlendirilen bir işçinin görevini savsaması gibi örnekler, işin güvenliğini tehlikeye düşüren davranışlara örnek olarak verilebilir.
    Somut olayda; davalı işyerinde metal sabunlar işletmesi formeni olarak çalışan davacının iş sözleşmesinin, 25.05.2011 tarihinde, ara dinlenmelerini kanuni süreler dışında kullanması dolayısıyla üretimin başından sürekli ayrılmasının iş tanımına, çalışma el kitabı hükümlerine aykırılık teşkil ettiği, iş güvenliği koşullarını tehlikeye düşürmesinin kabul edilemez olduğu, formen pozisyonunda çalışıyor olmanın getirdiği ciddi sorumluluk bilinci ile hareket etmediği ve bundan sonra görevini gereğince yerine getirmeyeceğine dair yadsınamaz bir kanı oluşturduğundan 4857 sayılı İş Kanununun 25/2-ı bendinde belirtilen işçinin kendi isteği ve savsaması yüzünden iş güvenliğini tehlikeye düşürme hükmüne istinaden bildirimsiz ve tazminatsız olarak feshedildiği anlaşılmaktadır. Tanıklar, davacının çalıştığı bölümde 5-6 kişi bulunduğunu ve haber vermeden görev başından ayrılma halinde iş güvenliği açısından tehlike oluşacağını ifade etmişlerdir. Davacı savunmasında görev yerini terk etmediğini iddia ettiğine göre; 6100 Sayılı HMK."nın 31. maddesi gereğince davacı hakkında tutanak tutan Mahir Dadaş isimli çalışan tanık olarak dinlenmeli, tutanak içeriği kendisine sorulmalı, davacının gerçekten görev yerini terk edip etmediği belirlenmeli, terk söz konusu ise uzman bilirkişiler aracılığı ile işyerinde keşif yapılmalı ve davacının davranışının iş güvenliğini tehlikeye düşürüp Düşürmediği tespit edilmelidir. Eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir....)
    gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.  

     TEMYİZ EDEN:  Davalı vekili     

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, kıdem ve ihbar tazminatı istemine ilişkindir.
    Davacı vekili; davacının davalı şirkete ait fabrikada işçi olarak çalıştığını, davalı işveren vekili tarafından 25.05.2011 tarihinde mesai bitiminde idari birime çağırılarak gerçek olmayan sebeplerle; bahane uydurularak; işverenin üstün konumuna dayanılarak haksız ve dayanaksız olarak iş akdinin feshedildiğini, davalı işyerinde 16 yıldan beri çalışmakta olduğunu, çalışma süresi içinde verilen görevleri layıkıyla yaptığını, iş akdinin fesih nedeni olarak gösterilen çalıştığı bölümü sık sık terk ettiği gerekçesiyle iş akdinin feshinin hukuka, ahlaka ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, 16 yıldır yapmadığı eylemi kanuni haklarına zarar verecek şekilde yapmasının mümkün olmadığını, işyerini sık sık terk etmediğini, fesih nedenini kabul etmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatının faizi ile tahsilini talep etmiştir.
    Davalı vekili; davacının iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı nedenle feshedildiğini, davacının çalıştığı süre boyunca sürekli olarak işyeri kurallarına ve disiplinine aykırı davranışlarda bulunduğunu, işyerini tehlikeye attığını, en son 18.05.2011, 20.05.2011 ve 23.05.2011 tarihlerinde işletme formeni olan davacının görev yerini haber vermeden terk ettiğinin anlaşıldığını, aynı tarihte tutulan tutanak ile bu durumun yönetime bildirildiğini, davacının yazılı savunma vermesinin istendiğini, davacının bu eyleminin sıradan bir görev yerini mazeretsiz olarak terk etme olayı olmadığını, işyerinde kimyasal maddelerin ara mamul olarak üretiminin yapıldığını, davacının görev aldığı işletmenin ise en tehlikeli yerlerden olduğunu, herhangi bir patlama yaşanmaması için son derece hassas olduğunu, davacının görev yerini başıboş bırakması ve izin almadan görev yerini terk etmesinin büyük bir patlamaya neden olabilecek kadar önemli olduğunu, verilen eğitimlerde tüm işçilere bu konunun öğretildiğini, davacının da bu eğitimleri defalarca aldığını, aldığı eğitimlere ve amirleri tarafından uyarılmasına rağmen sorumsuz davranarak işi ve işyerini tehlikeye attığını, İş Kanunu 25/H-ı bendi gereği davacının iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi savunmuştur.
    Mahkemece; davalı tarafça davacının işletmeyi terk ederek işin güvenliğini tehlikeye düşürdüğü iddiasının ispatlanamadığı, iş akdinin tazminat ödenmeyecek şekilde sona erdirildiğine ilişkin ispat külfeti işverence yerine getirilmediğinden, davacının iş akdinin 4857 sayılı İş Kanunu 25. maddesinde sayılan işveren için haklı nedenle fesih hallerinden biri olmaksızın 25.05.2011 tarihinde davalı işveren şirket tarafından feshedildiği, davacının haksız fesih sebebiyle kıdem tazminatı, işçinin 3 yıldan fazla kıdemine göre iş akdinin feshinde 8 haftalık yasal önele uyulmadığından ihbar tazminatı alacaklısı olduğu gerekçeleri ile davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.
    Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece ‘’davacı hakkında tutanak tutan çalışanın’’ tanık olarak dinlenip dinlenemeyeceği; yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümü için, hâkimin davayı aydınlatma yükümü ile davanın dayanağını oluşturan ve davacının kıdem ve ihbar tazminatını hak edip etmediğinin çözümü açısından taraf delilleri arasında yer almayan davacı hakkında tutanak tutan çalışanın dinlenip dinlenemeyeceği ile davacının iddiasını ispat koşulları üzerinde durulması gerekmektedir.
    Bilindiği üzere, ispat yükü kural olarak davacıya düşer; yani, davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir.
    Yine, kural olarak herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, kendisine ispat yükü düşmeyen diğer tarafın onun iddiasının aksini ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş sayılır.
    Fakat, kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, ispat yükü kendisinde olan diğer tarafın iddiasını ispat etmesini beklemeden, onun iddiasının aksini ispat için delil gösterebilir. İşte bu delile, karşı (mukabil) delil denir.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun konuya ilişkin ve “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi” başlıklı 194. maddesi uyarınca:
    “(1)Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.
    (2)Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.”
    Hükmün gerekçesine göre: “Bu hükümle, somutlaştırma yükünün (194/1) delillerle ilişkisi ortaya konulmuştur. Dava açılırken ve cevap dilekçesi verilirken taraflar, dayandıkları vakıaların hangi delillerle ispat edileceğini de belirtmek zorundadırlar.
    Ancak iki hali birbirinden ayırt etmek gerekmektedir:
    a)Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da duruşma bitinceye kadar delil gösterebilirler. Dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olmasına, kendiliğinden araştırma ilkesi denir. Bu ilke kamu düzenini ilgilendiren çekişmeli davalarda ve çekişmesiz yargı işlerinde önem gösterir.
    b)Taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesinin uygulandığı davalarda, deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim, delillere kendiliğinden başvuramaz.
    Dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim, kendiliğinden, taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme, sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.
    Taraflarca getirilme ilkesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir:
    “(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.
    (2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.”
    Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural olarak deliller de dahildir (m. 25/2).
    Fakat hâkim, bilirkişi ve keşif delillerine kendiliğinden de başvurabilir (m. 266 ve m. 288). Hâkim isticvaba da kendiliğinden karar verebilir (m. 169/1). Bundan başka hâkim, davanın her safhasında, iki tarafın iddiaları sınırı içinde olmak üzere, tarafları dinleyebilir ve gerekli olan delillerin gösterilmesini ve verilmesini emredebilir (m. 31) (Kuru Baki, Arslan Ramazan, Yılmaz Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, 22. Baskı, s.377, 378).
    Belirtilmelidir ki hâkim, olayın aydınlatılması için tarafların delil ikamesini isteyebilir, ancak tarafa belli bir delili hatırlatamaz.
    Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkan vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi sözkonusudur.
    Taraflarca getirilme ilkesi, hâkimin soru sorma ve davayı aydınlatma ödevi (m. 31) çerçevesinde yumuşatılmıştır (Pekcanıtez Hakan, Atalay Oğuz, Özekes Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 2011, 11.Bası, s. 248 vd).
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31.maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
    Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, age, s. 248 vd).
    Görüldüğü üzere, hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31"inci maddede, hakimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir.
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında; davalı tarafça davacının işletmeyi terk ederek işin güvenliğini tehlikeye düşürdüğü iddiasının ispatlanmadığı, iş akdinin tazminat ödenmeyecek şekilde sona erdirildiğine ilişkin ispat külfeti işverence yerine getirilmediğinden davacının iş akdinin 4857 sayılı İş Kanunu 25. maddesinde sayılan işveren için haklı nedenle fesih hallerinden biri olmaksızın davalı işveren şirket tarafından feshedildiği, davacının haksız fesih sebebiyle kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı ortaya çıkmıştır. Davalı taraf dosyaya tanık anlatımlarının aksini gösteren herhangi bir kayıt ve belge de sunmamıştır.
    Davacı tanık deliline dayandığından HUMK’nun 293. maddesi (HMK’nun m. 203/1-a) uyarınca gösterdiği tanıklar dinlenilmiş ve dinlenilen tanıkların tamamı da davacının iddialarını doğrular mahiyette beyanda bulunmuşlardır. Öte yandan,tarafların delil listesinde yer almayan çalışanın, re’sen dinlenmesinin doğru olmayacağı gibi hâkimin resen delil toplama yetkisinden de söz edilemez.
    Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, direnme kararının Özel Daire bozma gerekçeleri doğrultusunda bozulmasını talep etmiş iseler de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından, benimsenmemiştir.
    Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygundur.
    Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır.
    S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle, ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (1.537,85 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 20.01.2016 gününde oyçokluğuyla ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi