1. Hukuk Dairesi 2016/13848 E. , 2019/6364 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil- tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..." nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis istemine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneleri ...’nin 267 ada 6 parsel ( eski 418) sayılı taşınmazını ½"şer payla davalılara temlik ettiğini, davalıların da dava dışı ...’ya,...’nın da tekrar davalılara devrettiğini, işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, miras payları oranında iptal,tescil; mümkün olmaması halinde tenkis istemişler, yargılama sırasında davacı ... davasından vazgeçmiştir.
Davalılar, işlemlerin gerçek satış olduğunu, temlik tarihinde taşlık ve çalılık olan taşınmazı ihya ettiklerini, ihtiyaçları nedeni ile taşınmazı dava dışı ...’ya temlik ettiklerini, davacıların ...’yı tehdit etmeleri nedeniyle taşınmazı geri aldıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’nin 04.03.2010 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacılar ve davalılar ile dava dışı ... ve ...’nin kaldığı, mirasbırakanın 24.01.1995 tarihinde 6 parsel ( eski 418) sayılı taşınmazını 1/2’şer payla 3000TL bedelle davalılara temlik ettiği, davalıların 05.05.2010 tarihinde 50.000TL bedelle dava dışı ...’ya, ...’nın da 28.01.2011 tarihinde 50.000TL bedelle tekrar davalılara temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 190. maddesi ile Türk Medeni Kanununun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olaya gelince, mirasbırakanın mal kaçırmasını gerektiren herhangi bir bilgi, belge bulunmadığı gibi davacıların iddialarını HMK 190. TMK 6. maddeleri gereği usulünce ispatlayabildiklerini söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu kabul kararı verilmesi doğru değildir.
Davalıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09/12/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.