BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1017 Esas 2021/307 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
Esas No: 2015/1017
Karar No: 2021/307
Karar Tarihi: 07.04.2021

BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1017 Esas 2021/307 Karar Sayılı İlamı

T.C.
İSTANBUL
14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2015/1017 Esas
KARAR NO:2021/307

DAVA :Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Maddi Tazminat
DAVA TARİHİ:14/10/2015
KARAR TARİHİ:07/04/2021

Mahkememizde görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/
İDDİA:
Davacı vekili, 14/07/2015 tarihinde ... plakalı otomobilin müvekkilinin seyir halinde olduğu ... plakalı motosiklete çarpması sonucu meydana gelen yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazasında müvekkili daimi olarak malul kaldığını, kazaya karışan ... plakalı davalı tarafından trafik poliçesi ile sigortalanması nedeniyle tazminattan sorumlu olduğunu, müvekkilinin başarılı bir futbolcu olduğunu ancak kazadan dolayı futbolculuk kariyerinin bittiğini belirterek şimdilik 5.000,00-TL maddi (daimi/sürekli iş göremezlik) tazminatı ile tedavi giderleri için şimdilik 2.550,00-TL'nin kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş olup, bilahare sunduğu dilekçesi ile davasını 48.041,31-TL'ye yükseltmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili, bahsi geçen ... plakalı aracın müvekkili şirket tarafından 13/04/2015-2016 tarihleri arasında poliçesi mevcutsa da, sorumluluklarının dava dışı sigortalının kusuru oranında ve poliçe limitleri ile sınırlı olduğunu, davalı yanın tedavi giderlerini kendilerinden talep edemeyeceğini, SGK'nın tedavi giderlerinden sorumlu olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava hukuksal niteliği itibariyle, trafik kazası nedeniyle oluşan daimi iş göremezlik (efor kaybı) tazminatı ile tedavi giderlerinin tahsili istemine ilişkindir.
14/07/2015 günü davacının idare ettiği ... plakalı motosiklete dava dışı Mehmet Yılmaz'ın kullandığı davalıya sigortalı ... plakalı aracın çarpması sonucu davacının yaralandığı, ATK Trafik İhtisas Dairesi'nin raporuna göre davacı sürücünün %25, dava dışı sigortalı araç sürücüsünün ise %75 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Söz konusu kusur raporu, ceza dosyası içeriği ile uyumlu olup denetime elverişlidir.
KTK'nın 98. maddesinde 04/04/2015 tarihli 6645 sayılı yasa ile yapılan değişiklik uyarınca tedavi giderlerinde SUT uygulaması KTK'nın bu maddesinde düzenleme bulmuştur. Böylelikle SUT kapsamında SGK'nın sorumluluğu acil durumlara ve faturalandırılmış tedavi giderlerine özgülenmiştir. SGK tarafından mevzuat gereği karşılanamayan tedavi ve iyileşme giderlerinden ise davalı sigorta şirketinin sorumlu olacağı aşikardır. Somut olayda kaza tarihi 14/07/2015 olup 04/04/2015 günlü düzenlemeden sonra olduğundan SGK'nın sorumluluğu SUT ile sınırlı olacaktır. Dosyaya sunulan bilgi ve belgelere göre özellikle TBK'nın 50/2 maddesi uyarınca adalete tevfikan sarf edilene ve sarf edilmesi muhtemel giderler tıpçı bilirkişi tarafından değerlendirilmeye alındığında kusur oranı da tenzil edilerek hesaplanmıştır. Buna göre evde pansuman, tıbbi malzemeler ve ilaç giderleri, sağlık kontrollerine gidiş geliş masrafları ve benzeri giderlerin 1.100,00-TL olduğu %25 kusur oranı tenzil edildiğinde SGK'nın sorumluluğu kapsamı dışında kalan 825,00-TL'den davalının sorumlu olacağı kanaatine varılmıştır. Ancak bu hususta mahkememizce kısa kararda sehven tedavi giderleri yönünden dava konusu olarak 2.550,00-TL olarak ayrı bir alacak kalemi talep edildiği halde hüküm altına alınmasının unutulduğu anlaşılmakla HMK'nın 305/A maddesi gereğince taraflarca talep edilmesi halinde ek karar ile hükmün tamamlanması prosedürü işletilebilecektir.
ATK tarafından özürlülük ölçütü yönetmeliği yükümlerine göre maluliyet oranı tespit edilmişse de yargılama esansında Anayasa Mahkemesince KTK'nın 90. maddesi iptal edildiğinden davacı vekilinden talebi sorulmuş olup, 07/04/2021 tarihli hüküm celsesinde mevcut haliyle karar verilmesini talep ettiği, rapora bu yönü ile itirazın bulunmadığı anlaşıldığından taleple bağlı kalınarak meslekte kazanma gücü kaybı oranı tespit işlemleri yönetmeliğine göre yeniden maluliyet raporu alınmamıştır.
I-ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İPTAL KARARININ ELDEKİ DAVAYA ETKİSİ
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'nın 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli 2019/40 esas 2020/40 karar sayılı iptal kararı ile 14/04/2016 tarihli ve 6704 sayılı kanunun 3. maddesi ile değiştirilen 2918 sayılı KTK'nın 90. maddesinin 1. cümlesinde yer alan "..ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda.." ibaresi anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptal edilmiştir. Buna göre anılan kanun maddesinin son hali ile; “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun (…) öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun (…) düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklinde yürürlüktedir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptale ilişkin gerekçeli kararının 42. paragrafında, “6098 sayılı Kanun’a göre zarar olarak nitelendirilen hususların genel şartlarda zarar olarak nitelendirilmemiş olması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı ile sigorta şirketinin bu borcu teminat altına alması gereken tazminat sorumluluğunun kapsamı farklı olacaktır. Bu durumun ise gerçek zararın karşılanmamasına yol açacağı, dolayısıyla işleten ile zarar gören kişi aleyhine sonuç doğuracağı açıktır. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir.” şeklinde belirtilerek, ZMMS Poliçe Genel Şartlarının kanun gücüne kavuşturulmasının sakıncalarına işaret edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, görülmekte olan veya istinaf ya da temyiz aşamasında olan henüz sonuçlanmamış ve kesin hüküm halini almamış tüm davalarda dikkate alınmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi tarafından bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmesi durumunda, görülmekte olan davaların, Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır.
HMK'nın 33. ve 281/2 maddesi ile Yargıtay ... Hukuk Dairesi'nin 2016/... Esas 2020/... Karar sayılı 01/07/2020 tarihli emsal nitelikli içtihadı uyarınca iptal kararının kesinleşmemiş tüm davaları da etkileyeceği, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil edeceği, Anayasanın 153/5. fıkrasında iptal kararlarının geriye yürümeyeceği düzenlenmişse de bu hüküm müktesep haklarla sınırlı olup, anayasaya aykırılığı sübuta ermiş yasa kuralının derdest davalarda himaye görmesinin hukuk devleti ilkesinin ruhuna aykırı olacağı aşikardır. Dolayısıyla, iptal kararı mevcut derdest davalarda re’sen uygulanmalıdır. Buna göre de mevcut bilirkişi raporlarının iptal kararının doğuracağı sonuçlar kapsamında re’sen güncellenmesi sağlanmıştır. Davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK’nın ve 6098 sayılı TBK’nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve genel şartların kanuni bağlayıcılığından evvelki uzun yıllardan beridir kökleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.
II-UYGULANMASI GEREKEN BAKİYE YAŞAM TABLOSU
SGK tarafından ve hali hazırda Sigorta Şirketleri tarafından genel şartlar uyarınca kullanılmakta olan TRH-2010 bakiye yaşam tablosunun hazırlanmasına ilişkin raporda, 1927-2000 yılları arasındaki nüfus sayımı sonuçlarından, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kayıtlarından ve hayat sigortalarından yararlanıldığı belirtilmektedir. Ancak, nüfusun bugüne nazaran az olduğu, kırsal kesimdeki popülasyonun %75, kentlerde ise %25 oranında olduğu yıllardan bugüne değin esaslı bir nüfus kayması olduğu, kırsal nüfusun %20’lere kadar düştüğü, kent nüfusunda yıldan yıla artışların olduğu bir gerçektir. Diğer yandan Cumhuriyetimizin ilk yıllarından 1960’lı yıllara değin önü alınamayan sıtma, verem tifo, tifüs, frengi, cüzzam vb. salgın hastalıklar nedeniyle ortalama yaşam süresi düşmüştür. Bu olgu ise bugünkü yaşam gerçekleri ile bağdaşmamaktadır.
Yine, TRH-2010 tablosunda kullanılan parametrelerden bir tanesinin de hayat sigortası poliçeleri olduğu belirtilmiş olup, ülkemizdeki varlıklı kişilerin pek azı dışında halkımızın büyük kısmının hayat sigortası yaptırmadığı gerçeği karşısında bu argüman da sağlıklı değildir.
Adı geçen TRH 2010 tablosunun, Amerikan Tablosu olan CSO-1980 ve CSO 2001 bakiye yaşam tabloları ile mukayese edildiğinde, çok büyük benzerlikler içerdiği görülmektedir. (Detaylı karşılaştırma tabloları için bkz: Çelik Ahmet Çelik; Tazminat ve Alacak Davalarında Güncel Sorunlar, C: II, Yaşam Tabloları, Aristo Yayınevi, İstanbul 2020, 1. Baskı s. 123) Ancak, bu tabloyu incelediğimizde ülkemize emsal olabilecek herhangi bir Akdeniz Ülkesi ya da Avrupa Ülkesi verilerine rastlanmamaktadır. Bu nedenle mahkememizce, TRH 2010 bakiye tablosu ülkemiz verilerini gerçek anlamda yansıtmadığı kanaatine varılmış olup, tazminat hesaplamalarında kıstas alınması doğru görülmemiştir.
Hali hazırda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Merkezi Nüfus İdaresi (MERNİS) kayıtlarından yararlanılarak hazırlanmış rasyonel ve güncel bir tablo bulunmadığına göre, Yargıtay’ın (özellikle haksız fiile bakan 4. Hukuk Dairesi’nin) yıllardır istikrarlı olarak uyguladığı, tıpkı ülkemiz gibi bir Akdeniz Ülkesi olan Fransa tarafından hazırlanmış PMF-1931 bakiye yaşam tablosundan yararlanılarak tazminatın hesaplanması uygundur.
Her ne kadar Yargıtay 17. HD 2020/... E. 2021/... K. Sayılı 14/01/2021 tarihli kararında TRH 2010 tablosunun "Ulusal Mortalite Tablosu" olduğundan bahisle artık uygulanması gerektiği belirtilmişse de, hangi bilimsel verilere göre yıllardır uygulanagelmiş PMF-1931 tablosundan daha rasyonel olduğu ortaya net bir şekilde konulmamıştır. Bu nedenlerle sayın yüksek dairenin yeni görüşüne iştirak etmek mümkün olmamıştır. Kaldı ki, aynı dairenin 2019/... E. 2020/... K. , 15/06/2020 tarihli, 30/09/2019 tarihli ... E. ...K. Sayılı yeni kararlarında ve önceki yerleşmiş bir çok kararlarında PMF-1931 bakiye yaşam tablosunun uygulanması gerektiği belirtilmektedir. Açıklanan nedenlerle somut olayda bilirkişi raporunda PMF-1931 bakiye yaşam tablosunun uygulanmasında herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.
III-GENEL ŞARTLARDAKİ TEKNİK FAİZ UYGULAMASININ SAKINCALARI
Poliçe genel şartlarındaki % 1.8 teknik faiz uygulamasında sadece iskonto söz konusudur. Diğer yandan genel şartlar ekindeki son maddeye göre Hazine Müsteşarlığı İdaresi’ne takdir hakkı tanınmış olup, idare tek taraflı olarak hesaplama metodunu dilediği şekilde değiştirebileceği gibi teknik faiz oranlarını da arttırmaya yetkili kılınmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de iptal gerekçesinde bu sakıncalı duruma işaret etmiştir. Gerekçenin 34. paragrafında açık bir şekilde belirtildiği üzere; sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla sözleşmenin içeriğine yönelik sınırlama öngören kurallar kanunilik ölçütü yönünden Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine aykırıdır. Bu nedenle hesap raporunda %10 arttırım ve iskonto esasına göre progressif rant yöntemine kapsamında bilinmeyen dönem açısından hesaplama yapılması yerindedir.
IV-GENEL ŞARTLARIN NORMLAR HİYERARŞİSİNDEKİ YERİ
Normlar hiyerarşisi, hukuk normlarının derece ve kuvvetini belirlemekte ve bir hukuk düzeninde var olan normların çokluğu anlamına gelmektedir. Hukuk düzeni bir piramide benzetilecek olursa bu piramit anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik ve “adsız düzenleyici” işlemlerden oluşan birden çok normun varlığını ifade etmektedir. Genel Şartlar hukuksal niteliği itibariyle “idarenin adsız düzenleyici işlemleri” olarak adlandırdığımız, Hazine Müsteşarlığı idaresince çıkarılmış, normlar hiyerarşisine göre “tebliğ” niteliğini haiz genel düzenleyici işlemlerdendir. Sigorta genel şartları yasa hükümleri ile çeliştiği takdirde, tatbikatta yargısal makamlarca hiç şüphesiz yasa üstün tutulacaktır. Bir başka söyleyişle Sigorta Genel Şartları hukuki niteliği itibariyle esasen ticari amaçla faaliyet gösteren ve anonim şirket olarak kurulmuş hususi sigorta şirketlerine yönelik “tebliğ” niteliğinde bir mevzuat olup, normlar hiyerarşisine göre emredici kanun hükümlerinden üstün değildir. TBK’nın ölüm ve bedensel zararlarda tazminatın belirlenmesine ilişkin 55/1. maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır.” biçiminde düzenleme yapılmıştır. Dolayısıyla, “tebliğ” niteliğindeki idarenin adsız düzenleyici işlemi olan ve normlar hiyerarşisine göre alt tabakada (ve hatta yönetmeliklerin dahi altında) yer alan 01/06/2015 tarihli genel şartlar yukarıda bahsedilen gerekçeler nedeniyle özellikle bedeni zararlar ve ölüm nedeniyle destekten yoksunluk taleplerinde TBK’nın 55/1. maddesinde düzenlenen “tazminat hukukunun genel prensipleri” ilkesine taban tabana aykırılık teşkil etmektedir. Tebliğler, kanunun emredici düzenlemelerine aykırı olamayacağından yargısal tatbikatta genel şartların bağlayıcılığından söz edilemez. Genel şartlar halen yürürlükte olmakla birlikte, yukarıda belirtilen yasa hükümleri ve tazminat hukuku bilimsel prensipleri ile kökleşmiş Yargıtay içtihatlarıyla çelişmediği ölçüde mahkemeler nezdinde uygulanma kabiliyetine sahiptir.
V-SONUÇ
Usulüne uygun olarak tespit edilen kusur oranları, PMF 1931 bakiye yaşam tablosu ile progressif rant metoduna göre tazminat hesabı hukuka uygun ve denetime elverişli olup, hüküm tarihine en yakın (01/09/2020) işlemiş güncel asgari ücret artışları da dikkate alınarak düzenlenen rapora göre sunulan talep arttırım dilekçesi yerinde görülmekle aşağıdaki şekilde davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
Davanın KABULÜ ile;
1-48.041,31-TL tazminatın temerrüt tarihi 14/10/2015 tarihinden evvel işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
2-Alınması gereken 3.281,70-TL harçtan peşin alınan ve ıslah ile tamamlanan 719,19-TL harcın mahsubu ile bakiye 2.562,51-TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
3-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesap edilen 7.045,37-TL nisbi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
4-Bu dava kapsamında davacı tarafından sarfedilen; 719,19-TL peşin harç, 27,70 TL başvuru harcı, 309,80-TL posta gideri ve 1.800,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere cem'an 2.856,69-TL'den ibaret yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
5-HMK'nın 333. maddesi gereğince, mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacının, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı HMK'nın 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 07/04/2021

Katip ...
e-imzalıdır


Hakim ...
e-imzalıdır

Bu web sitesi, sisteminin bir üyesidir.