Abaküs Yazılım
7. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/11502
Karar No: 2015/7778
Karar Tarihi: 30.04.2015

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2015/11502 Esas 2015/7778 Karar Sayılı İlamı

7. Hukuk Dairesi         2015/11502 E.  ,  2015/7778 K.

    "İçtihat Metni"

    İş Mahkemesi
    Dava Türü : Alacak




    Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; hüküm davalılar vekillerince süresi içinde temyiz edilmiş, davalı ... vekili tarafından duruşma istenmiş ise de; HUMK"nun 438.maddesi gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği görüşüldü:
    1- Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.
    2- Davacı vekili, davalı Karabağlar Belediyesine ait işyerinde, değişen alt işverenlerin işçisi ve güvenlik görevlisi olarak, 15/03/2008–17/03/2011 tarihleri arasında çalıştığını, son ücretinin aylık net 1.100.-TL olduğunu, davacıya her ihale döneminde firmalar tarafından “çalışmanız buna bağlı” denilerek, tehdit yolu ile, okumasına fırsat verilmeden, ibraname ve bazı belgeler imzalatıldığını, bu belgelerin tüm işçilere imzalatılmakta olduğunu ve benzer davalarda davalı şirket tarafından sunulduğunu, ancak bu ibraname, istifa ve ödeme belgelerinin geçerli olmadığını, bahsi geçen belgelerdeki ödemelerin yapılmadığını öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
    Davalı VIP.... ; davanın ... Belediyesi’ne ve ...’ne açılması gerektiğini, davacının kendilerinin işçisi olarak belirli süreli hizmet akdi ile çalıştığını ve sadece bu döneme ait hesaplama yapılması gerektiğini, imzaladığı ibraname gereğince davacının hak ve alacağı kalmadığını, davacının davalı şirket bünyesinde ve Karabağlar Belediyesinde 05/05/2010-10/08/2010 ve 01/02/2011-17/03/2011 tarihleri arasında çalıştığını, bu sürelerdeki hizmet işinin doğrudan temin sureti ile yapılması sebebi ile, davacının çalışmasının çok kısa süreli olduğunu, davacının istifa ettiğini, kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamadığını, fazla mesai ve genel tatil ücreti içeren imzalı bordroların Yargıtay kararları gereğince işçiyi bağlayacağını, 2,5 aylık çalışma süresinde fazla mesai ve genel tatil çalışması da yapılmadığını, ücret konusunda resmi kayıtlara itibar edilmesi gerektiğini savunarak, Davalı Karabağlar Belediyesi, davacının diğer davalı ...’nin işçisi olduğunu ve husumet itirazında bulunduklarını, Karabağlar Belediyesi’nin 2009 yılında kurulması sebebi ile, davacının bu tarihten önce Konak Belediyesinde geçen çalışmalarından sorumlu olmadıklarını, diğer davalı ile aralarında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığını, davacının çalışmasının kesintili olduğunu, faiz taleplerinin yerinde olmadığını savunarak, ihbar olunan ... ; Karabağlar İlçesi’nin 22/03/2008 tarih, 26824 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5747 sayılı Yasa ile kurulduğunu, Konak Belediyesi sınırları içinde kalan bazı yerlerin Karabağlar Belediyesi’ne geçtiğini, dava konusu alacaklardan, aynı yasanın geçici 2/4.fıkrası gereğince devam eden davalardan katıldıkları belediyenin ya da İl Özel İdaresi’nin sorumlu olduğunu, davacının alacaklarından da bu sebeple Karabağlar Belediyesi’nin sorumlu olduğunu savunarak , ihbar Olunan Vadi Özel Güvenlik Hizm.Ltd.Şti. İse davacının kendilerinin ihale dönemi sona erdikten sonra yeni ihale alıcısı firma nezdinde çalışmaya devam ettiğini, bu sebeple ihbar tazminatından sorumlu tutulamayacaklarını, davacının tüm ücret bordrolarının ihtirazi kayıtsız imzalı olduğunu, bordroların davacıyı bağladığını, işyerinde günlük 8 saat üzerinden 3 vardiya çalışıldığını ve ara dinlenmesi de verildiğini, fazla mesai yapılmadığını, davacının 31/12/2010 tarihine kadar hak kazandığı tüm kıdem tazminatı ve diğer haklarının ödendiğini, savunarak davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
    Mahkemece, davacı tarafın ibranamede yazılı ödemelerin yapılmadığını, söz konusu belgelerin ödeme yapılmadan ihale dönemi başında, işe başlatmama tehdidi ile imzalatıldığını, söz konusu ödemelerin davacının banka hesabına yatırılması gerektiğini, ancak yatırılmadığını iddia ettiği, davacı tanığının da ibraname ve pek çok belgenin işe başlamadan önce tehdit ile, okumalarına fırsat verilmeksizin kendilerine imzalatıldığını, ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını beyan ettiği, davacı tarafın mahkemenin 2010/67 E sayılı dosyasında emsal bir davada Vadi Ltd.Şti. tarafından dava dışı bir işçiden benzer şekilde alınan ibraname ve tazminat bordroları üzerinde yapılan yazıcı, printer ve belge tetkik raporunu sunduğu, 28/02/2011 tarihli raporda; dava dışı işçinin tazminat bordrolarının ve ibraname belgesinin, işçiye boş olarak imzalatıldığı, daha sonra aynı yazıcı kullanılarak, bu defa amaca uygun şekilde boş bırakılan metin kısımlarının doldurulduğunun tespit edildiği, bu nedenle bu dosyada da ibranameye değer verilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
    4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
    Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
    İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
    4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.
    Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
    Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından özellikle ilgili meslek odasından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
    Somut olayda, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının daha önce çalıştığı işyerinde davalı tarafça delil olarak sunulan "" kıdem tazminatı hesaplama bordrosu "" ndaki kıdem tazminatına esas brüt ücrete, işyerinde uygulanmakta olduğu anlaşılan yol ve yemek ücretleri eklenmiştir. Ancak daha önceki işverenin kıdem tazminatı bordrosunda kıdem tazminatına esas ücret brüt 1.561,43 TL olarak gösterilmiştir. Ayrıca, davacı tanığı yemek ve yol ücreti dahil aylık ücretin net 1.100,00 TL civarında olduğunu beyan etmiştir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının daha önceki brüt giydirilmiş ücretine ayrıca yemek ve yol yardımı eklenerek yüksek ücretin kabulü doğru olmamıştır. Davacının brüt ücretinin bordrodaki gibi 1.561,43 TL olduğu kabul edilerek hesaplama yapılmalıdır.
    3- Davacıya Vadi... Tarafından kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti ödenip ödenmediği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
    Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
    6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
    İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
    Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir
    İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez
    İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
    Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
    İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir. Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
    İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
    Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
    Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır.
    Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
    İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir.
    İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.
    Somut olayda, Mahkemece bir başka dosyada o dosyadaki ibranamede, kıdem tazminatı ve yılık izin ücreti bordrolarında tahrifat yapıldığının bilirkişi raporu ile belirlendiği gerekçesiyle bu dava dosyasındaki Vadi... tarafından sunulan ibraname ve bordrolar da geçerli kabul edilmeyerek hüküm kurulmuştur Oysa her dosya müstakildir. Bu dosya bakımından da , ... tarafından sunulan ve kıdem tazminatı ve yıllık izin ücretine yönelik miktar içeren ibraname, kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti bordroları üzerinde grafoloji uzmanınca inceleme yaptırtılarak tahrifat olup olmadığı, belgelerdeki boşlukların imza tarihinden sonra doldurulup doldurulmadığı tespit ettirilmeli ve aldırılan rapor bir değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
    Mahkemece bu yön gözetilmeden eksik araştırma ile karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
    SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine 30.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi