8. Hukuk Dairesi 2014/16902 E. , 2016/1778 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
ile ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair.... Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 26.12.2013 gün ve 413/572 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili; dava konusu 114 ada 9 parsel sayılı taşınmazın aktif ..."nın taşkın kotunda yer almasına rağmen davalı adına tapuda kayıtlı olduğunu, ..."nın yüksek sarfiyatlı taşkın riski bulunduğunu, ...Genelgeleri ve diğer mevzuatlar çerçevesinde dere yataklarının tespitinde ..."nin görüşünün alındığını ve ..."nin görüşünde dava konusu taşınmazın ... yatağında ve taşkın alanda olduğunun bildirildiğini açıklayarak, taşınmazın davalı adına olan tapusunun iptali ile terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, hak düşürücü sürenin geçtiğini, Anayasal hak olan mülkiyet hakkının genelgeler ile kısıtlanamayacağını, taşınmazda kıyı kenar çizgisinin bulunmadığını, taşınmazın ıslah edilerek bahçe olarak kullanıldığını açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; 4373 sayılı Kanun"un mülkiyet hakkını sınırlamadığı, bahsi geçen Kanun"un 2. maddesinde taşkın alanda yer alan taşınmazların üzerinde bulunabilecek muhdesatlar için düzenleme getirildiği, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 4373 sayılı Kanun gereğince yapılması gerekli olan ilanların yapılmadığını, taşkın sularla ilgili bir tehlike oluştuğunda idare tarafından önlemler alınabileceği gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2004 yılında yapılan kadastro çalışmalarında; tarla niteliği ile 1509,64 m2 olarak tespit ve tescil edilen dava konusu 114 ada 9 parsel sayılı taşınmaz, tapuda davalı ... adına kayıtlı bulunmaktadır.
Mahallinde 15.2.2013 tarihinde yapılan keşif sonucunda alınan 5.4.2013 tarihli ziraat ve jeoloji bilirkişilerin birlikte vermiş oldukları bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazın ...na olan sınırında dere boyunca yaklaşık 20 ila 50 yaşlarında Karaca ağaç ve yer yer Çınar ağaçlarının bulunduğu, bu ağaçların Lamas deresinin kıyısında doğal set oluşturduğu ve ne derenin yatağını değiştirdiğini ne de zarar gördüklerini, arazi içinde herhangi bir sel veya su baskını emarelerine rastlanılmadığını bildirmişlerdir. Dava konusu taşınmazın doğusunda yer alan ve Fen Bilirkişinin raporunda A harfi ile gösterilen 167.44.m2"lik yerin dere ile arasında mesafe ve kod farkının çok az olup bu kısım arazinin
tarım arazisi olarak kullanıldığı, dere yatağı sınırı içinde olmadığı fakat aşırı yağışlarda taşkın riskinden etkilenebileceği, geri kalan arazinin ise tarım arazisi niteliğinde olduğu zemin ile dere yatağındaki su seviyesi arasındaki kod farkının 1,5 m olup bu nedenle bu kısmın dere yatağından açma olmadığını, fen bilirkişi raporunda bu bölümün B harfi ile gösterilen yer olup 1422,73 m2 olduğunu ve sonuçta B harfi ile gösterilen bölümün ... yatağının en üst su seviyesi ile 1,5-2 metre kod farkına sahip olması sebebiyle Çayın yüksek sarfiyatında taşkın riskinin bulunmadığını açıklamışlardır. Raporunda kırmızı renkle boyanarak A harfi ile belirtilen toplam 167,44 m2 alanın kod farkının çok az olması nedeni ile taşkın riskinden etkilenebileceğini açıklanmış, A harfi ile gösterilen bölüm ile B harfi ile gösterilen bölüm arasında aktif dere yatağı veya derenin etkisi alanında kalan yerler bakımından bir fark olup olmadığı raporda açıklanmadığı gibi iki bölüm arasında ayırıcı bir sınır veya set olup olmadığı da belirlenmemiştir. Dere ile doğal set çizdiği söylenen 20 ila 50 yaşlarındaki karaca ağaçları ve çınar ağaçlarının dere ile taşınmaz arasında bulunması ve zarar görmemiş olması tespit edilmiş ise de, taşınmazların taşkın riski altında bulunmayacağı ya da dere yatağı olup olmadığı hususunda tek başına belirleyici olamaz. Bu nedenle taşınmaz bölümlerinin tarım arazisi olduğunun bilirkişiler tarafından belirtilmiş olması da aktif dere yatağı veya derenin etki alanında kalıp kalmadığını açıklamak bakımından yeterli sayılamaz.
Bilindiği üzere; aktif dere yatakları ile derenin etki alanında kalan yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerdir. Ancak, aktif dere yatağında ve etki alanında kalmayan yerler ile dolgu yapılmayan bir yerin koşulları mevcut olduğu takdirde özel mülkiyete konu olması olanaklıdır. Hal böyle olunca, uzman jeolog bilirkişiler dinlenilmek suretiyle dava konusu taşınmazın A ve B harfi ile gösterilen bölümleri bakımından aktif dere yatağı veya derenin etkisi altında bulunup bulunmadığının, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, A ile B bölümü arasındaki ayırıcı unsurun ve kod farkının denetime elverişli şekilde tespit edilmesi, dere ile doğal sınırı çizdiği söylenen karaca ve çınar ağaçlarının A ile B bölümü arasında mı yoksa dere kenarında mı yer aldığını belirlenmesi krokide yerlerinin denetime elverişli olarak gösterilmesi gerekmektedir. Tüm bu yönler gözönünde tutularak, yerinde yeniden keşif yapılması, taşınmazın A ve B ile ilgili bölümleri bakımından aktif dere yatağı veya derenin etkisi altında bulunup bulunmadığının jeolog bilirkişiler aracılığı ile açıklamalar doğrultusunda tam olarak belirlenmesi, jeolog bilirkişilerden taşınmazın önceki ve şu anki niteliğini kesin olarak belirleyen gerekçeli, karşılaştırmalı ve Yargıtay denetimine açık bilimsel içerikli rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucu göre bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan bu hususlar yerine getirilmeden eksik araştırma ile yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde olup kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK. m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 03.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.