7. Ceza Dairesi 2021/13169 E. , 2021/11452 K.
"İçtihat Metni"
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 47/1-b maddesine muhalefet etmek eyleminden kabahatli ... Örenli hakkında 235,00 Türk lirası idari para cezası uygulanmasına dair ... İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Ceza İşlemleri Büro Amirliğinin 16/07/2019 tarihli ve MA 42280501 sayılı trafik idari para cezası karar tutanağına karşı yapılan başvurunun süre yönünden reddine dair BİLECİK Sulh Ceza Hakimliğinin 05/05/2020 tarihli 2020/873 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 07/10/2020 tarihli kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27/10/2020 tarihli ve KYB. 2020-91448 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Mezkür ihbarnamede;
1-Dosya kapsamına göre;
Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 18/09/2017 tarihli ve 2016/15714 esas, 2017/6945 karar sayılı ilâmında yer alan, "Hakim ve savcılar da diğer bireyler gibi suç veya kabahat işleyebilirler. Keza hakim ve savcıların, tüm bireyler gibi işleyebileceği suç veya kabahatler dolayısıyla kanun ve hukuk gereği cezalandırılmaları, hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
Ancak, hakim ve savcıların, diğer kamu görevlileri ve bazı meslek sahipleri gibi statülerinden kaynaklı olarak, işledikleri kabahat veya suçlar yönünden tabi oldukları özel soruşturma ve kovuşturma usulleri vardır ve haklarında mevcut özel kanun hükümlerinin uygulanması da hukuk devletinin bir başka gereğidir.
Kabahatler karşısında uygulanan idari para cezalarına karşı başvurulara bakmakla görevli Sulh Ceza Hakimliklerinin uygulamakla yükümlü olduğu 5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 28. maddesi, özel kanunlarda hüküm olmayan hallerde bu hakimlikleri usulen görevli ve yetkili kılmaktadır. Dolayısıyla, başvuruyu incelemeye yetkili merci tarafından yapılacak ilk iş, başvuran kişi, uygulanan idari yaptırım veya dosyanın özelliğinden kaynaklı olarak diğer yasalarda özel bir hüküm olup olmadığının tespiti ve buna göre gecikmeksizin başvurunun usulden kabul veya reddine karar vermektir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunundan önce de yürürlükte bulunan 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu"nda "görev suçu" - "kişisel suç" ayrımına gidildiği, o tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı (mülga) TCK"da "suç" kavramının ve tanımının "cürüm ve kabahatler"den oluştuğu, 2802 sayılı yasada kastedilen "kişisel suç" deyiminin, hakimlerin görevleri sırasında veya görevleriyle ilgili işledikleri suçlar dışındaki tüm "cürüm ve kabahatleri" kapsadığı, 5326 sayılı yasa ile kabahate konu fiillerin değil kabahat fiili karşılığında öngörülen yaptırımların değiştiği, keza 2802 sayılı Kanunda eskiden suç kapsamında olan ve kabahatten ayrı bir kavram olan cürümlere özgü bir soruşturma ve kovuşturma usulü getirilmediği gibi, bu hususta cürüm ve kabahat ayrımına da gidilmediği, dolayısıyla 2802 sayılı yasada bu tanımla eski yasadaki tüm suçlar yönünden, cürüm ve kabahat ayrımı yapılmaksızın ve her iki eylemi de içine alacak şekilde, hakimlerin işlediği iddia edilen kabahatlerin de "kişisel suç" tanımı içinde değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenle idari para cezasına karşı başvurunun usulden reddine, dosyanın incelemeyi yapmakla görevli ve yetkili mercie gönderilmesine karar verilmesi gerektiği," şeklindeki açıklamalar karşısında, idarî para cezasını gerektiren eylemin 2802 sayılı Kanun’un 93. maddesi kapsamında kişisel suç olduğunun anlaşılması halinde, anılan Kanun’un “kişisel suçlarda
soruşturma ve kovuşturma” kenar başlıklı 93/1. maddesinde yer alan “Hâkim ve savcıların kişisel suçları hakkında soruşturma ve kovuşturma yapma yetkisi, ilgilinin görev yaptığı yerin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki il Cumhuriyet başsavcılığı ve aynı yer ağır ceza mahkemesine aittir.” şeklindeki düzenleme uyarınca, Hâkimler ve Cumhuriyet Savcıları hakkındaki idarî para cezası karar tutanaklarının ilgilinin bağlı olduğu bölge adliye mahkemesinin bulunduğu yerdeki ağır ceza mahkemesince karara bağlanacağı, somut olayda İstanbul Vergi Mahkemesi üyesi olduğu anlaşılan itiraz edenin başvurusunun usulden reddine, dosyanın incelemeyi yapmakla görevli ve yetkili merciiye gönderilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- Kabule göre de,
7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 10/2. maddesindeki, “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsenmiş olması karşısında, öncelikle bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise mernis adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi hâlinde, aynı Kanun"un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından tebligata 7201 sayılı Kanun"un 23/1-8 ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu"nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerektiği, somut olayda; itiraza tabi olan idari para cezası karar tutanağının itiraz edenin mernis adresi olan "... Mah. ... Sok. ... Sitesi T7 Blok No:1/7T İç Kapı No: 44 .../... adresine, 29/07/2019 tarihinde doğrudan 7201 sayılı Kanun"un 21/2. maddesi gereğince tebliğ işleminin yapıldığı, bu şekilde yapılan tebliğin geçerli sayılamayacağı, itiraz edenin 26/02/2020 tarihli dilekçesinin öğrenme tarihi olarak kabul edilip esasa ilişkin inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Dairemizin emsal kararlarında da belirtildiği üzere; hakim ve savcıların kabahat oluşturan eylemlerinin, 2802 sayılı Kanun kapsamında "kişisel suç" olarak değerlendirildiği, hakim ve savcıların kabahat oluşturan eylemleri nedeniyle uygulanması gereken idari yaptırım kararlarının, 5236 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 22. maddesi gereği, kabahatin ve idari yaptırımın düzenlendiği ilgili Kanunda yetkili olduğu yazılı "idari makam veya mercilerce" değil, 2802 sayılı Kanun"un 93. maddesinde yazılı kişisel suçlar hakkında karar vermeye yetkili adli yargı makam ve mercilerince uygulanması gerektiği,
Hakim ve savcıların kabahat oluşturan eylemleri nedeniyle, idari makam veya mercilerce düzenlenen idari yaptırım kararlarının, idari işlemlerin yetki unsuru açısından sakat - geçersiz (yok hükmünde) olacağı, ancak yetkisiz idari makam veya mercilerce uygulanan söz konusu tutanakların kabahat oluşturduğu iddia edilen bir olayı tespit eder mahiyette olduklarından şekli anlamda geçerliliği olan bu tutanakların, icrai anlamda sonuç doğurmaması için her halde ve öncelikle adli yargı mercileri tarafından iptaline karar verilmesi gerektiği, şayet tutanakla tespit edilen olay, idari yaptırım uygulanmasını gerektiriyorsa, kabahatli yargı mensubunun
statüsüne göre 2802 sayılı Kanun"da yazılı öngörülen yetkili adli makamlar tarafından ve yine adı geçen Kanundaki koşullarda, kabahatli hakim ve savcılar hakkında da idari yaptırım kararının verilmesinin hukuk devletinin bir gereği olduğu,
Öte yandan; 5236 sayılı Kabahatler Kanunu"nun "Soruşturma zamanaşımı" başlıklı 20/2. maddesine 6111 sayılı Kanunla eklenen son cümlesinin;
"...(Ek cümle: 13/2/2011-6111/22 md.) Ancak, 89 uncu maddesi hariç olmak üzere 1111 sayılı Askerlik Kanunu, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ve 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda belirtilen ve idari para cezasını gerektiren fiilin işlendiği tarihi takip eden takvim yılının son günü bitimine kadar idari para cezası verilerek tebliğ edilmediği takdirde idari yaptırım kararı verilemez, verilmiş olanlar düşer." hükmünü içerdiği açıktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında kanun yararına bozmaya konu edilen somut uyuşmazlığa gelince;
Başvuran vergi mahkemesi üyesi kabahatlinin, 2802 sayılı Kanun"a tabi bir hakim olduğu, hakkında idari makam ve mercilerce (idari kolluk tarafından) uygulanan idari yaptırım tutanağının yetki unsuru bakımından geçersiz (yok hükmünde) olduğu, dolayısıyla yapılacak ön inceleme sırasında gözetilmesi gereken "başvuru süresi" hususunun bu tür hukuki değerden yoksun işlemlerde bir önem arz etmediği, keza ön inceleme aşamasında dosyaya ilgili idarece sunulan tebliğ evrakının incelenmesinde de; 7201 sayılı Kanun"a göre yapılması gereken tebligatın, hangi gerekçeyle kime yapıldığının ve muhataba gerekli bilgilendirmenin nasıl yapıldığının açıkça tespit edilemediği, dolayısıyla başvurunun süreden reddedilmesi için ortada somut bir gerekçe de bulunmadığı görülmekle Sulh Ceza Hakimliğince verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğu,
Gelinen aşamada, kabahatli hakkında 2802 sayılı Kanun"da görevli ve yetkili olduğu öngörülen adli makamlarca gerekli inceleme yapıldıktan sonra idari yaptırım kararı verilse dahi 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 20/son maddesinde belirtildiği üzere; idari para cezasını gerektiren fiilin işlendiği tarih olan 16.07.2019 gününü takip eden takvim yılının son günü olan 31.12.2020 bitimine kadar idari para cezası verilerek usulüne uygun şekilde tebliğ edilmesi imkanı da kalmadığından, 5326 sayılı Kanun"da yazılı soruşturma zamanaşımının geçmiş olması nedeniyle mahallinde yapılabilecek bir işlem de bulunmadığı anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği her iki nedenle de yerinde görüldüğünden, kanun yararına bozma talebinin kabulüyle, Bilecik Sulh Ceza Hakimliğinin 05/05/2020 tarihli ve 2020/873 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK"nun 309/4-d maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, bozma gereği kabahatli hakkında idari makamlarca uygulanan 16.07.2019 tarihli, MA - 42280501 seri - sıra numaralı 235,00 TL idari yaptırım kararının iptaline ve tüm hukuki sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasına, 30.09.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.