1. Hukuk Dairesi 2016/767 E. , 2019/6219 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar, mirasbırakan...’nin maliki olduğu 4504 parsel ile 735 ada 15 parsel sayılı taşınmazlarını davalıya satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, zamanaşımı itirazında bulunup taşınmazları bedeli karşılığında satın aldığını, mirasbırakanın terekesindeki paranın mirasçılar arasında eşit şekilde paylaşıldığını, davacıların saklı paylarının zedelenmediğini, ayrıca mirasbırakanın bakımıyla ilgilendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1941 doğumlu mirasbırakan...’nin 08.07.2005 tarihinde öldüğü, geride davacı kardeşi ... ve ..., kendisinden önce ölen kardeşi ...’dan olma yeğenleri...ve ..., kardeşi ...’den olma yeğenleri ..., ... ve..., davalı kardeşi ... ile dava dışı başkaca mirasçıların kaldıkları, mirasbırakan ...’in maliki olduğu 4504 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını 11.06.2003 tarihinde davalı ...’ya, Mustafa’nın da 536/921 payu uhdesinde bırakarak 26/307 payı dava dışı ...’e sattığı, yine mirasbırakan İsmail’in 735 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını 12.06.2003 tarihinde davalı ...’ya satış suretiyle devrettiği, 13.10.2006 tarihli tevhit işlemi ile yeni 735 ada 15 parsel sayılı taşınmazın 183/814 payının davalı adına tescil edildiği, davalının 158/865 payı uhdesinde bırakarak 25/814 payı dava dışı ...’ye devrettiği, taşınmazda 26.06.2007 tarihinde kat irtifaki tesis edilerek 1, 3 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin 1/2’şer payının, 5, 9 ve 14 nolu bağımsız bölümlerin ise tamamının davalı adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun (TMK) 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olayda; davacı tarafın süresinde tanık ismi bildirmediği, davalı tanıklarının ise işlemlerin gerçek bir satış olduğunu ifade ettikleri, toplanan deliller yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde HMK 190. ve TMK 6. maddeleri gereğince davacı tarafça muvazaa iddiasının usulüne uygun biçimde kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davaların kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04/12/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.