1. Hukuk Dairesi 2016/2210 E. , 2019/6205 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tecsil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece 2 parsel sayılı taşınmaz yönünden davacılar ... ve ...açısından davanın kabulüne, manevi tazminata yönelik karşı davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davalı-karşı davacı ... tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.12.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen ... vd. Gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, karşı dava manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacılar, mirasbırakan babaları...’dan kalan 225 ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların intikal işlemlerini yapması için kardeşleri ...’i vekil tayin ettiklerini, ...’in vekaletnamadeki tevkil yetkisi ile davalı ...’ya vekâletname verdiğini, davalı ..."in vekalet görevini kötüye kullanarak 225 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki paylarının tamamını annesi olan davalı ...’e devrettiğini, birleştirilen davada ise; mirasbırakan babaları...’nın 225 ada 2 parsel sayılı taşınmazını birlikte yaşadığı davalı ... Soytürk’e satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında 255 ada 3 parsel sayılı taşınmazla ilgili taleplerini atiye bıraktıklarını bildirmişlerdir.
Davalılar, ... tarafından vekâleten yapılan bir satış işleminin bulunmadığını, ...’nin 255 ada 2 parsel sayılı taşınmazı bedeli karşılığı satın aldığını, karşılığında 1027 parsel sayılı taşınmazını mirasbırakana devrettiğini belirterek asıl ve birleştirilen davaların reddini savunmuşlar, karşı davalarında ise; açılan dava nedeni ile gururlarının incindiğini ileri sürerek 20.000 TL manevi tazminatın davacı-karşı davalılardan tahsilini istemişlerdir.
Mahkemece, manevi tazminat isteğinin reddine, 255 ada 3 parsel sayılı taşınmazla ilgili davanın geleceğe bırakılmasına, 255 ada 2 parselle ilgili olarak açılan davanın ise mirasbırakan tarafından yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece; “yargılama sonunda tahkikatın bittiği tefhim edilmeden ve sözlü yargılama aşamasını uygulayıp taraflara son sözleri sorulmadan sonuca gidilmiştir. Hâl böyle olunca, HMK"nin 184/2. maddesi hükmü gereğince tahkikatın bittiği tefhim edildikten sonra taraflara sözlü yargılama için duruşmanın başka bir güne bakılmasını isteyip istemediklerinin sorulması, talep halinde başka bir gün tayin edilmesi; başka bir duruşma gününü istememeleri halinde sözlü yargılama aşamasına geçilerek aynı Kanunun 186. maddesi gereğince taraflara sözlü yargılama yoluyla beyanda bulunma hakkı verilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, değinilen yasal düzenlemeler gözardı edilerek karar verilmiş olması isabetsizdir. Kabule göre de, asıl davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan HUMK"nin 45. ve devamı maddeleri ile, karardan önce yürürlüğe giren HMK"nin 166. maddesi hükmü uyarınca, ayrı ayrı açılan davaların aralarında bağlantı bulunması halinde birleştirilerek görülmeleri mümkündür. Ancak, birleştirme kararı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar değildir. Bu karar, sadece birleştirilen davaların yargılama safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurmakta olup, birleştirilen her dava ayrı bir dava olma kimliğini korumaktadır. Davaların birbirlerinin içerisinde erimesi, tek bir davaya dönüşmesi gibi bir durum söz konusu değildir. O hâlde, asıl ve birleşen davanın her biri için ayrı ayrı hüküm kurularak, ayrı ayrı yargılama gideri ve bu giderlerden sayılan vekalet ücretinin -kazanılmış hak ilkesi de gözetilmek suretiyle- takdir ve tayini gerekirken, anılan hususun gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Diğer taraftan; davacılardan ... hükümden sonra verdiği 17.03.2015 tarihli dilekçe ile davadan feragat ettiğini bildirmiştir.Bu durumda mahkemece; davacı ..."nın feragati yönünden değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi için de hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacılardan ...’in davasının feragat nedeniyle reddine, manevi tazminata ilişkin karşı davanın reddine, 3 parsel sayılı taşınmazla ilgili davanın geleceğe bırakılmasına, 2 parsel sayılı taşınmaz yönünden yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile davacılar ... ve ...açısından davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1939 doğumlu mirasbırakan...’nın 10.11.2007 tarihinde ölümü ile geride davacı çocukları ... ve ...’in mirasçı olarak kaldıkları, mirasbırakan...’nın 2 parsel sayılı taşınmazını 26.03.2001 tarihinde birlikte yaşadığı davalı ..."ye satış suretiyle devrettiği, taşınmaz üzerinde 02.12.2009 tarihinde kat irtifakı tesis edildiği, oluşan bağımsız bölümlerden 1, 2, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 nolu bağımsız bölümlerin davalı ... adına tescil edildiği, anılan bağımsız bölümlerin tamamının yargılama sırasında ... tarafından 3. kişilere satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK"nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olayda, davalı ...’nin temlikin bedel karşılığı olduğu ve karşılığında 1027 parsel sayılı taşınmazını mirasbırakana bedelsiz temlik ettiğini savunduğu, ...’nin 1027 parsel sayılı taşınmazını akitten sonra 12.07.2002 tarihinde mirasbırakana satış yolu ile devrettiği gözetildiğinde temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır.
Kaldı ki, dinlenen tanıklar temlikin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmadıkları gibi dosyada, temlikin muvazaalı olduğu yönünde başka delil de elde edilememiştir. Bu durumda muvazaa iddiasının kanıtlandığından söz etme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, davanın reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalı ...’ün yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.