1. Hukuk Dairesi 2016/13787 E. , 2019/6063 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili ve davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, taraf muvazaası ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, ortak mirasbırakanları ...’dan intikal eden taşınmazları davalı ile trampa yapmak istediklerini, davalıya 2009 ve 2012 yıllarında devir işlemlerinin yapıldığını, davalının ise hisselere karşılık 144 m2 yeri davacılara devrettiğini, ancak davalının ...’ın yerindeki payını da vereceğini söylediğini, ancak devredilen yer ile ...’ın yerinin aynı taşınmaz olduğunun sonrasında anlaşıldığını, amaçlarının trampa yapmak olmasına rağmen tapuda işlemlerin satış gösterildiğini ileri sürerek öncelikle muvazaa nedeniyle, olmazsa hile nedeniyle ... ve ... parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, mümkün olmazsa bedelin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, zamanaşımının geçtiğini, davacıların ... ve ... parsel sayılı taşınmazlardaki paylarının 465 m2 olduğunu ve bunu sattıklarını, ...’ın yeri diye bilinen yerin ... ada ... parsel olduğunu, buradaki payını da davacı ...’ye sattığını ve bedelini aldığını, ancak ..."nin anılan taşınmazdaki payın tamamının devredildiğinden şüphe etmesi üzerine şuyulandırma sonrası başka parselde de pay çıkması halinde onu da devredeceğini belirtip bunun karşılığı olarak boş senet imzalayıp avukatına verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddiaların ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacılardan ... ve ...’in ... parsel sayılı taşınmazda elbirliği mülkiyet ile malik iken 13.08.2009 tarihinde paylarını davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği, ... parsel sayılı taşınmazın 2010 yılında yapılan imar uygulaması ile ... ada ... parsel ve ... ada ... parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, anılan taşınmazlarda paydaş olan davacılardan ...’nin de paylarını 14.06.2012 tarihinde davalı ...’a satış suretiyle devrettiği, davalı ...’ın da ... ada ... parsel sayılı taşınmazdaki elbirliği mülkiyetine tabi payını 14.06.2012 tarihinde davacılardan ...’ye satış suretiyle temlik ettiği, davacıların da ... ada ... parsel sayılı taşınmazdaki paylarını 15.06.2012 tarihinde ...’a devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki birsözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar, muvazaayı düzenleyen B.K.nun l8. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmiyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb"an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını isbat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille isbat edilmesi gerekir.Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 05.02.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince, davalı ... vekili olduğu belirtilen avukat ...’nin 20.06.2012 tarihli beyanında taraflar arasında muvazaa olduğu anlatılmaktadır. Anılan belgenin düzenlendiği tarihte avukat ...’nin davalı vekili olduğunun anlaşılması halinde, vekilin beyanının temsil edileni bağlayacağı konusunda kuşku yoktur.
Hal böyle olunca, öncelikle mahkemece avukat ...nin bahsi geçen belgenin düzenlendiği tarihte davalının vekili olup olmadığının saptanması, davalı tarafından ...’ye çekilen ihtarname ve ...’nin ihtarnameye verdiği cevap, davalı tarafından imzalanıp ...’ye verildiği iddia edilen senet ile dosya kapsamındaki tüm delillerin hep birlikte değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacılar vekilinin ve davalı vekilinin bu yönlere değinen ve yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.11.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.