![Abaküs Yazılım](/6.png)
Esas No: 2022/481
Karar No: 2022/1219
Karar Tarihi: 08.02.2022
Danıştay 6. Daire 2022/481 Esas 2022/1219 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2022/481 E. , 2022/1219 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2022/481
Karar No : 2022/1219
TEMYİZ EDENLER : 1- (DAVALI): ... Valiliği
VEKİLİ : Av. ...
2- MÜDAHİL (DAVALI YANINDA): ...
VEKİLİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVACILAR) :
1- ... Köyü 6- ...
... Kooperatifi 7- ...
2- ... 8- ... Odası Başkanlığı
3- ... 9- ...
4- ... 10- ...
5- ...
VEKİLLERİ : Av. ...
İSTEMİN KONUSU : ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Manisa İli, Kula İlçesi, ... Mahallesi mevkiinde davalı yanında müdahil tarafından yapılması planlanan "... (ER:...) Ruhsat Numaralı Sahada Sondajlı Jeotermal Kaynak Arama (7 Adet Sondaj)" projesiyle ilgili olarak Manisa Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce verilen ... tarih ve ... sayılı "Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir" kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Dava konusu işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararının Danıştay Altıncı Dairesinin 03/02/2021 tarih ve E:2021/658, K:2021/1197 sayılı kararıyla bozulması üzerine, bozma kararına uyularak verilen temyize konu kararda; uyuşmazlığın çözümü amacıyla (çevre mühendisi, jeoloji mühendisi, ziraat mühendisi, orman mühendisi ve jeofizik mühendisinden oluşan bilirkişi heyetiyle) mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenenen bilirkişi raporunda özetle; ... tarımsal üretim ve tarım arazileri açısından ... 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı, jeolojik ve hidrojeolojik açıdan, ... dava konusu işlemle ilgili olarak hazırlanan proje tanıtım dosyası (PTD)'nda açılacak sondajlarda geçilecek jeolojik birimler ve özellikleri ile üretilecek jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri belirtilmediği ve kuyu testleri sırasında jeotermal akışkanın çevreyi kirletme tehlikesine karşı yetersiz yöntemlerin önerildiği, bu nedenlerden dolayı yüzey ve yeraltı sularının ve tarımsal toprakların kirletilme potansiyeli mevcut olduğundan 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı, çevresel etkiler açısından, ... Orman ve Su işleri Bakanlığının bölgedeki çalışmalarından anlaşılacağı üzere, halihazırda kıt olan yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının, jeotermal ve madencilik faaliyetlerinden olumsuz etkilendiği, Gediz havzasında, su kalitesinin hâlihazırda jeotermal akışkanlarla kontamine olduğuna yönelik Orman ve Su İşleri Bakanlığı çalışmalarıyla yapılan tespitin göz önüne alınması gerektiği, PTD'de kuyu tamamlama testi sırasında oluşacak jeotermal akışkanın bertarafına yönelik gerçekçi ve uygulanabilir bir çözüm üretilmemiş olduğu göz önüne alındığında "ÇED Gerekli Değildir" kararının uygun olmadığı sonucuna varıldığı, ... orman mühendisliği açısından, ... jeotermal kuyulardan birinin orman içinde, diğer 4 kuyunun tarım alanında kalmasına rağmen ormana bitişik olduğu, arazinin topografik yapısının ormana doğru azalan meyilde olması ve PTD'de kuyu tamamlama testi sırasında oluşacak jeotermal akışkanın bertarafına yönelik gerçekçi ve uygulanabilir bir çözüm üretilmemiş olması nedeniyle faaliyet sırasında jeotermal akışkanın yüzeysel akışa bırakılması durumunda ormana akacağı, yüzey sularının ve yer altı sularının kontaminasyonuna, yetişme muhiti şartlarının değişimine neden olacağından ormanlardaki floranın, yaşayan canlıların olumsuz etkileneceği, 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı, ... jeofizik mühendisliği açısından, ... 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı sonuç olarak; ayrı bilim disiplinlerinde inceleme ve değerlendirmelerini yapan bilirkişi heyetince dava konusu 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı, yönünde değerlendirmelere yer verilmiştir.
... (Danıştay Altıncı Dairesinin 03/02/2021 tarih ve E:2021/658, K:2021/1197 sayılı bozma kararının gereği olarak) Mahkemenin ... tarihli ara kararıyla bilirkişi raporunun davalı yanında müdahile tebliğ edildiği, davalı yanında müdahil tarafından itirazda bulunulması üzerine, Mahkemenin ... tarihli ara kararıyla bilirkişi heyetinden müdahilin itiraz dilekçesinde ileri sürülen hususların karşılanması amacıyla alınan ek bilirkişi raporunda özetle; ... PTD'de açılacak sondajlarda geçilecek jeolojik birimler ve özellikleri ile üretilecek jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri belirtilmediği ve kuyu testleri sırasında jeotermal akışkanın çevreyi kirletme tehlikesine karşı yetersiz yöntemler önerildiği, davalı yanında müdahil tarafından PTD eklerinde açıklandığı iddia edilen kuyu bilgilerinin önceden açılmış kuyulara ait olduğu, benzer şekilde jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri yerine yüzey sularının kimyasal özelliklerinin açıklandığı, yüzey ve yeraltı sularının ve tarımsal toprakların kirletilme potansiyelinin mevcut olduğu, kök raporda da belirtildiği üzere, PTD'nin jeotermal akışkanın nasıl yönetileceğiyle ilgili eksikler içerdiği, kredilendirme kuruluşu için hazırlanan risk paylaşım mekanizması raporunun, 3 jeotermal üretim kuyusu, 1 re-enjeksiyon kuyusu ve 6& MW brüt, S5MW net enerji üretim kapasitesine sahip jeotermal enerji santrali için hazırlanmış olduğu, PTD'nin ise sondajlı jeotermal arama (7 adet) faaliyetine ait olduğu, risk paylaşım mekanizması raporu ile PTD bilgilerinin örtüşmediği, 'ÇED Gerekli Değildir' kararının, PTD esas alınarak verilmiş olması nedeniyle PTD incelemesinin daha bağlayıcı olduğu, jeofizik mühendisliği yönünden, raporda iki dik eğimli alan için birinde fay vardır denilmişken, diğerinde fay yok denildiği, dik yöndeki anomalilerde fay olma ihtimali yüksek iken, burada jeoloji haritasına bakılarak nerede fay gösteriyor ise orada fay var diye hazırlanmış bir rapor olduğu, dava konusu arazilerin çoğunluğunun arazi kullanım kabiliyet sınıflamasına göre 3. ve 4. sınıf arazi kullanım kabiliyet (AKK) sınıfı içerisinde yer alması ve arazilerin sınıflandırılması ile kullanım şeklini belirleyen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanununa göre de dava konusu 7 kuyudan 6'sının yer alacağı arazilerin Kuru Mutlak Tarım Arazileri olması nedenleriyle ayrı bilim disiplinlerinde inceleme ve değerlendirmelerini yapan bilirkişi heyetince dava konusu 'ÇED Gerekli Değildir' kararının kök raporda belirtilen gerekçeler ve yukarıda yer alan açıklamalar bağlamında uygun olmadığı, yönünde tespitlere yer verilmiştir.
Her ne kadar raporlarda dava konusu işleme dayanak olan PTD'de bir kısım eksiklikler bulunduğu yolunda görüşlere yer verilmiş ve bu belirtilen eksikliklerin Mahkemece PTD'yi hukuken sakatlar mahiyette olduğu değerlendirilmiş ise de, usul ekonomisi gereğince öncelikle dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile yer verilen bilirkişi raporları gözönünde bulundurularak uyuşmazlığa konu olan projenin, Yönetmeliğin 7. maddesinde yer verilen kural gereğince ÇED sürecine dahil edilmesi gerekip gerekmediği hususunun ortaya konulması gerekmektedir.
Bu durumda; dosyadaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunda yer alan tespit ve açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; sondaj işlemi sırasında ve sonrasında kimyasalların çevreye, yeraltı kaynaklarına sızmasının mümkün olduğu, çevreye ve yeraltı su kaynaklarına sızma olması ile birlikte yüksek miktarda bor ve tuz içeren akışkanların üretken toprakları çoraklaştırması ve verimsizleştirmesinin, ayrıca dikili ağaçları ve bağları kurutmasının kaçınılmaz olduğu, PTD'de açılacak sondajlarda geçilecek jeolojik birimler ve özellikleri ile üretilecek jeotermal akışkanın kimyasal özelliklerinin belirtilmemiş ve kuyu testleri sırasında jeotermal akışkanın çevreyi kirletme tehlikesine karşı yetersiz yöntemler önerilmiş olduğu, yüzey ve yeraltı sularının ve tarımsal toprakların kirletilme potansiyelinin mevcut olduğu, Orman ve Su işleri Bakanlığının bölgedeki çalışmalarından anlaşılacağı üzere, halihazırda kıt olan yer altı ve yerüstü su kaynaklarının, jeotermal ve madencilik faaliyetlerinden olumsuz etkilendiği, Gediz havzasında, su kalitesinin hâlihazırda Jeotermal akışkanlarla kontamine olduğunun Orman ve Su İşleri Bakanlığı çalışmalarıyla tespit edildiğinin göz önüne alınması gerektiği, PTD'de kuyu tamamlama testi sırasında oluşacak jeotermal akışkanın bertarafına yönelik gerçekçi ve uygulanabilir bir çözüm üretilmemiş olduğu, açılacak sondajlarda geçilecek jeolojik birimlerin özellikleriyle üretilecek jeotermal akışkanın kimyasal özelliklerinin belirtilmemesi ve kuyu testleri sırasında jeotermal akışkanın çevreyi kirletme tehlikesine karşı yetersiz yöntemlerin önerilmesi nedenlerinden dolayı yüzey ve yeraltı sularının ve tarımsal toprakların kirletilme potansiyelinin mevcut olduğu, jeotermal kuyulardan birinin yerinin orman içinde olması, diğer 4 kuyunun tarım alanında kalmasına rağmen ormana bitişik olması, arazinin topografik yapısının ormana doğru azalan meyilde olması ve proje tanıtım dosyasında kuyu tamamlama testi sırasında oluşacak jeotermal akışkanın bertarafına yönelik gerçekçi ve uygulanabilir bir çözüm üretilmemiş olduğu, faaliyet sırasında jeotermal akışkanın yüzeysel akışa bırakılması durumunda ormana akacağı, yüzey sularının ve yer altı sularının kontaminasyonuna, yetişme muhiti şartlarının değişimine neden olacağı, ormanlardaki floranın, yaşayan canlıların olumsuz etkileneceği, proje tanıtım dosyası EK-2 “MT Bölümü Ve Önerilen Delme Konumları” bölümünde; jeofizik çalışmaların sadece şekillerle verilmiş olduğu, herhangi bir yorum ve açıklama bulunmadığı, tüm çalışmaların kime ait olduğuna dair bir imza, unvan ve kaşeye rastlanılmadığı, MT haritalarında, ölçü alanı dışı konturlandığı anlaşılmış olup, sondaj yöntemiyle jeotermal kaynak arama faaliyeti projesinin önemli çevresel etkilerinin olacağı, projenin uygulanacağı saha, coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek canlı ve bitki çeşitliliği ve gerekse de Kula İlçesinin ve projenin uygulanacağı sahanın, tarımsal ve orman potansiyeli ile projenin olası etkileri dikkate alındığında, bilirkişi raporunda da vurgulanmış risk ve etkiler sebebiyle ÇED sürecinin işletilmesi ve neticede ortaya çıkan duruma göre iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : 1- Davalı idare tarafından, PTD'nin formata uygun hazırlandığı ve ilgili kurumlardan alınan görüşler çerçevesinde PTD'de herhangi bir eksiklik bulunmadığı belirlendiğinden ÇED Gerekli Değildir kararının verildiği, ek bilirkişi raporunun kök bilirkişi raporunun tekrarı niteliğinde olduğu, sondaj noktaları tarım alanları üzerinde bulunuyor olsa da Manisa Valiliği Tarım İl Müdürlüğünce olumsuz görüş verilmediği, PTD'de muhtemel çevresel etkilere yönelik alınması gerekli önlemlere yer verildiğinden dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülmektedir.
2- Davalı yanında müdahil tarafından; kök bilirkişi raporunda olumsuz yönde değerlendirmelerde bulunan bilirkişilerden ek rapor alınmasının ve bu raporlar esas alınarak karar verilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğu, nitekim, bilirkişilerin dava konusu projenin yapılmasına karşı olduklarının anlaşıldığı, dolayısıyla tarafsızlık konusunda şüphe uyandırdıkları, bilirkişi raporunda bir başka projeye atıfta bulunarak varsayımsal değerlendirme yapıldığı, sondaj noktalarının bilirkişi raporundaki tespite göre kuru mutlak tarım arazisi üzerinde olsa dahi dava konusu projenin yapılmasına hukuken bir engelin bulunmadığı, jeoloji ve jeofizik mühendisleri tarafından eksik olduğu ileri sürülen hususların PTD ve eklerinde yer aldığı, dava konusu projeyle ilgili kurumların olumlu görüşlerinin bulunduğu, ayrıca halkı bilgilendirme toplantısının da yapıldığı, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu, Mahkeme kararının bozularak davanın reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ ...'NUN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Mahkeme kararının aynen onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Davalı yanında müdahil tarafından, Manisa İli, Kula İlçesi, ... Mahallesi mevkii, ... (ER:...) ruhsat numaralı sahada ısıtma, soğutma, elektrik üretimi, mineral üretimi, kaplıca amaçlı kullanım gibi farklı uygulama alanlarına yönelik jeotermal enerjinin rezervuar keşfi amacıyla 7 adet sondaj faaliyetinin planlanması nedeniyle PTD hazırlanarak, davalı idareye sunulması üzerine, söz konusu projeyle ilgili kurumlardan gelen görüşler neticesinde, ... tarih ve ... sayılı "ÇED Gerekli Değildir" kararı verilmiştir.
Bunun üzerine, anılan kararın iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesinde; "Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. ..." hükmüne yer verilmiştir.
25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; "Çevresel etki değerlendirmesi gereklidir kararı: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projelerin çevresel etkilerinin incelenerek, çevresel etkilerinin daha detaylı incelenmesi amacıyla Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlanmasının gerektiğini belirten Bakanlık kararını, ... ifade eder." olarak tanımlanmıştır. Aynı Yönetmeliğin 6. maddesinde ise; "(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler. (3) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez. (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır." kuralına, 15. maddesinde; "(1) Bu Yönetmeliğin; a) Ek-2 listesinde yer alan projeler, b) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-2 listesinde belirtilen projeler, seçme, eleme kriterlerine tabidir." kuralına yer verilmiştir.
Aynı Yönetmeliğin seçme-eleme kriterleri uygulanacak projeler listesi olan EK-2 listesinin 55. maddesinde; maden, petrol ve jeotermal kaynak arama projeleri, (Sismik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, jeofizik vb. yöntemle yapılan aramalar hariç) sayılmıştır. EK-IV bölümünde ise Proje Tanıtım Dosyasının Hazırlanmasında Esas Alınacak Seçme Eleme Kriterleri belirtilmiş, 1. Projenin Özellikleri kısmında: a) Projenin ve yerin alternatiflerinin (proje teknolojisinin ve proje alanının seçilme nedenlerinin), b) Projenin iş akım şemasının, kapasitesinin, kapladığı alanın, teknolojisinin, çalışacak personel sayısının, c) Doğal kaynakların kullanımının (arazi kullanımı, su kullanımı, kullanılan enerji türü vb.), ç) Atık miktarının (katı, sıvı, gaz ve benzeri) ve atıkların kimyasal, fiziksel ve biyolojik özelliklerinin, d) Kullanılan teknoloji ve malzemelerden kaynaklanabilecek kaza riskinin, 2. Proje Yeri ve Etki Alanının Mevcut Çevresel Özellikleri kısmında: a) Mevcut Arazi Kullanımı ve kalitesi (tarım alanı, orman alanı, planlı alan, su yüzeyi ve benzeri), Ek-V’deki Duyarlı Yöreler Listesi dikkate alınarak korunması gereken alanlar, 3. kısmında; Projenin İnşaat ve İşletme Aşamasında Çevresel Etkileri ve Alınacak Önlemler ile Notlar ve Kaynakların, Ekler kısmında ise: 1- Proje için seçilen yerin koordinatlarının, 2- Proje alanı ve yakın çevresinin mevcut arazi kullanımını değerlendirmek için; yerleşim alanlarının, ulaşım ağlarının, enerji nakil hatlarının, mevcut tesislerin ve ek-5'de yer alan Duyarlı Yöreler Listesinde belirtilen diğer alanların (proje alanı ve yakın çevresinde bulunması halinde) yerlerine ilişkin verileri gösterir bilgiler 1/25.000 ölçekli halihazır harita (çevre düzeni planı, nazım, uygulama imar planı, vaziyet planı veya plan değişikliği teklifleri, topografik harita) üzerine işlenerek kısaca açıklanmasının, jeoloji haritasının ve depremselliğin belirtilmesi gerektiği şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Çevresel etki değerlendirmesi; gerçekleştirilmesi planlanan projenin, çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin belirlenerek değerlendirilmesi amacıyla yapıldığından, ÇED sürecinde verilen ÇED Gerekli Değildir kararlarının iptali istemiyle açılacak davalarda, yukarıda belirtilen Yönetmeliğin Ek IV'te yer alan seçme eleme kriterleri yönünden, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, Mahkemece yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda özetle; tarımsal üretim ve tarım arazileri yönünden yapılan incelemede, dava konusu arazilerin çoğunluğunun arazi kullanım kabiliyet sınıflamasına göre 3. ve 4. sınıf arazi kullanım kabiliyet (AKK) sınıfı içerisinde yer aldıkları, arazilerin sınıflandırılmasını ve kullanım şeklini belirleyen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanununa göre de dava konusu arazilerin çoğunluğunun mutlak tarım arazileri oldukları, 3194 sayılı İmar Kanununun 8. maddesinde; "Tarım Arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere planlanamaz." hükmünün yer aldığı, arazilerin sınıflandırılmasını ve kullanım şeklini belirleyen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanununa göre arazilerin; mutlak tarım arazileri, dikili tarım arazileri, özel ürün arazileri ve marjinal tarım arazileri şeklinde 4 sınıf altında incelendiği, bu sınıflardan; mutlak tarım arazileri, dikili tarım arazileri ve özel ürün arazilerinin tarım dışı amaçla kullanılamayacağı, bu arazilerin “Tarımsal Niteliği Korunacak Araziler” olarak değerlendirileceği, marjinal tarım arazilerinin ise, tarımsal bütünlük söz konusu olduğunda tarım dışına çıkartılamayacağı, ancak diğer hallerde tarım dışı kullanımına izin verilebileceği, 5403 sayılı Kanunda “tarımsal bütünlük”ten bahsedildiği, mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri ve dikili tarım arazileri içerisinde tarımsal bütünlüğü olan lokal marjinal arazilerin dahi, tarımsal bütünlüğün bozulmaması için yaygın grup olan mutlak tarım arazisi olarak kabul edildiği, ayrıca tarım arazilerinin korunması ve sürdürülebilir kullanımının, sadece bölgesel değil, ulusal açıdan oldukça önemli ve ulusal gıda egemenliği açısından kamu yararını oluşturduğu, jeotermal enerji ya da başka yatırımlar için ülkemiz topraklarının feda edilmemesi gerektiği, sondaj kuyusunda oluşacak bir arıza ile yüksek tuz ve bor gibi kirleticileri içeren suların dere ve yer altı sularına karışması ile bu suların kirlenmesi yanında, bu sular ile sulanan topraklarda tuzluluk ile birlikte bor kirliliğine neden olacağı, oluşturulacak havuzların bunları toplamasının mümkün olmadığı, Alaşehir’de daha sondaj sırasında oluşan patlama ile yüzlerce dekar bağın sıcak su ile birlikte içerdiği yüksek orandaki tuz ve bor nedeniyle yok olduğunun bilindiği, güvenli gıda temininin ne kadar önemli olduğunun toplum tarafından anlaşıldığı günümüzde, topraklarımızı akılcı ve planlı bir şekilde koruma ve çevremizle barışık yaşama zorunluluğunun hiç bir zaman unutulmaması gerektiği, çünkü bizlerin torunlarımızdan ödünç aldığımız doğal kaynakları ahlaksal ve sorumluluk bağlamında onlara bozulmadan iade etmek gibi ağır bir yükümlülük taşıdığımızı, bu açıklamalara dayanarak 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı, jeolojik ve hidrojeolojik yönden yapılan incelemede, dava konusu işlem ile ilgili ruhsat alanı ve çevresinde yapılmış kapsamlı jeolojik, hidrojeolojik, jeofiziksel ve jeokimyasal etütler bulunmakla birlikte, PTD'de jeolojik ve hidrojeolojik açıdan önemli eksiklerin bulunduğu, böylesine ayrıntılı çalışılmış jeolojik, hidrojeolojik ve jeofiziksel çalışmalar olmasına karşın, etkinliğin esas konusunu oluşturan jeotermal derin sondajlarda geçilecek jeolojik formasyonların belirtilmediği, jeolojik ve hidrojeolojik kesitler alınarak sahanın kavramsal modelinin açıklanmadığı, böyle olunca da açılacak sondajlarda hangi birimin kaç metrede kesileceği, kuyu teçhiz planları vb. bütün önemli konuların bilinmediği, hepsinden önemlisi hangi formasyonlardan üretim yapılacağı, hangi formasyonların muhafaza borusuyla geçileceğinin belirtilmediği, kuyu projeleri olarak yalnızca derinliklerinin verildiği, buna göre 600 m derinliklere kadar kuyuların izole edileceği, sonrasında 2000 m kadar (1400 m) filtre konularak üretimin yapılacağı, oysa dava konusu alan ve çevresinde birçok içme ve sulama kullanma kuyusunun bulunduğu, EK-11’deki hidrojeolojik etüt raporunda bunların ayrıntılarıyla belirtilmesine karşın, önerilen jeotermal kuyu projeleriyle yapılan bu kapsamlı etüdün uyuşmadığı, 600 m sonra tatlı su akiferi içeren Neojen (Ahmetler formasyonu) seviyelerinden birisinden de mi üretim yapılacağı, jeotermal akifer ile tatlı su akiferlerinin hiç mi ayırt edilmeyeği gibi bu ve buna benzer önemli konuların PTD'de eksik kaldığı, özetle, kuyu projelerinde kesilecek litolojiler ve formasyonların özelliklerinin bilinmediği, bu nedenle yüzey ve yeraltı sularının ve tarımsal toprakların kirletilme potansiyelinin mevcut olduğu, PTD'de jeotermal akışkanın kimyasal özelliklerinin verilmediği, sondaj etkinliğine ilişkin teknik, çevresel riskler yeterince anlatılırken üretilecek jeotermal akışkanın çevreye olası etkileri ve alınması gereken önlemlerden bahsedilmediği, PTD'de metin kısmında akışkan sorununa hiç değinilmediği, EK-8 olarak sunulan 61 sayfalık 'Jeolojik, Jeofizik, Hidrojeokimyasal Çalışmaları İçerir Kaynak Değerlendirmesi ve Önerilen Kuyu Yerleri Raporu Raporu’nda ise jeotermal akışkanlarla ilgili yalnızca sıcaklık ve elektriksel iletkenlik bilgilerinin verildiği, açılacak kuyularda kısa süreli akış testleri ve bu sırada olabilecek çevresel risklerden ve alınacak önlemlerden bahsedilmekle birlikte, test sırasında oluşacak jeotermal akışkanın çevreyi kirletmeden yok edilmesine yönelik alınacak önlemlerin yetersiz olduğu, PTD'nin 43. ve 93. sayfalarında belirtildiği üzere, sondaj çalışması esnasında oluşabilecek atık sondaj çamurunun ve test sularının biriktirilmesi için ortalama 10m x 15,5m x 1,5m = 232,5 m3 çamur havuzunun planlandığı, 95. sayfada da maksimum 72 saat olmak üzere her kuyuda 100 ton/saatlik debiyle test yapılacağı ve fazla suyun 18 tonluk tankerlerle taşınacağının belirtildiği, havuzun 2 saat civarında dolacağı düşünülürse geriye kalan 7000 ton atık suyun 18 tonluk tankerlerle nasıl taşınacağının belirsiz olduğu, sonuç olarak; dava konusu işlemle ilgili olarak hazırlanan PTD'de açılacak sondajlarda geçilecek jeolojik birimler ve özellikleri ile üretilecek jeotermal akışkanın kimyasal özellikleri belirtilmemiş ve kuyu testleri sırasında jeotermal akışkanın çevreyi kirletme tehlikesine karşı yetersiz yöntemlerin önerildiği, bu nedenlerden dolayı yüzey ve yeraltı sularının ve tarımsal toprakların kirletilme potansiyeli mevcut olduğundan 'ÇED Gerekli Değildir' kararının jeoloji mühendisliği açısından uygun olmadığı kanaatine varıldığı, çevresel etkiler yönünden yapılan incelemede, Orman ve Su işleri Bakanlığının bölgedeki çalışmalarından anlaşılacağı üzere; halihazırda kıt olan yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının, jeotermal ve madencilik faaliyetlerinden olumsuz etkilendiği, Gediz havzasında, su kalitesinin hâlihazırda jeotermal akışkanlarla kontamine olduğunun Orman ve Su İşleri Bakanlığı çalışmalarıyla tespit edildiğinin göz önüne alınması gerektiği, PTD'de kuyu tamamlama testi sırasında oluşacak jeotermal akışkanın bertarafına yönelik gerçekçi ve uygulanabilir bir çözüm üretilmemiş olduğu göz önüne alındığında, 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı sonucuna varıldığı, orman mühendisliği yönünden yapılan değerlendirmede, jeotermal kuyulardan birinin yerinin, orman içinde, diğer 4 kuyunun tarım alanında kalmasına rağmen ormana bitişik konumda, arazinin topografik yapısının ormana doğru azalan meyilde olduğu ve PTD'de kuyu tamamlama testi sırasında oluşacak jeotermal akışkanın bertarafına yönelik gerçekçi ve uygulanabilir bir çözüm üretilmemiş olması nedeniyle jeotermal akışkanın yüzeysel akışa bırakılması durumunda ormana akacağı, yüzey sularının ve yer altı sularının kontaminasyonuna, yetişme muhiti şartlarının değişimine neden olacağından ormanlardaki floranın, yaşayan canlıların olumsuz etkileneceği, 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı sonucuna varıldığı, jeofizik mühendisliği yönünden yapılan incelemede, PTD'nin 29. sayfasında tüm sondajların aynı anda açılacakmış gibi hesaplandığı, oysa daha ileriki sayfalarda aynı anda 2 sondaj açılacağının belirtildiği, dolayısıyla çelişkili ifadelerin görüldüğü, sondaj yerlerinin tarımsal araziler üzerinde olduğu, 5.500 m2 tarım alanının yok olacağının anlaşıldığı, en önemli unsurlardan biri sondaj çamur havuzundan sızabilecek ve yer altı sularına sızabilecek sulara karşı bir önlemden söz edilmediği, PTD'de s. 30'da; “T.C. Manisa Valiliği İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün incelemeleri neticesinde izni istenen alanlar GSK-1 haricindeki diğer bütün alanların tarım arazisi niteliğinde olduğu tespit edilmiştir.” şeklinde belirtildiği, buradan da anlaşılacağı gibi, tarım alanları ve Gediz nehrinin kirleneceği, bu gibi problemlere karşı PTD'de herhangi bir çözümün tespit edilmediği,
PTD s. 37’de; “10 l/sn üzeri debiye sahip akışkanlar, alındıkları formasyona reenjekte edilecektir. Ancak, reenjeksiyonun teknik olarak mümkün olmaması durumunda, sondaj çamuru ve jeotermal akışkan için ayrı depolama birimleri oluşturulacaktır. Jeotermal akışkan için oluşturulacak depolama birimleri jeotermal akışkanın tamamını alabilecek kapasitede yapılacaktır.” ifadesine yer verildiği, ancak 10 lt/sn, günde yaklaşık 864 ton su demek olduğu, bu kapasitesiyi her gün içine alabilecek bir deponun mümkün olduğuna dair bir açıklamaya rastlanılmadığı, kaldı ki sonunda o jeotermal akışkanın da bir yere boşaltılmak zorunda olduğu, bu durumun reenjeksiyon çalışması yapılmaması için uygulanan bir açıklama olarak görüldüğü, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğine (SKKY) göre nasıl arıtılıp doğaya salınacak bunun açıklamasının görülmediği, ayrıca membranların, sondaj sıvısının sirkülâsyonu sırasında genellikle tahrip olarak yırtıldığı, bu problem ile ilgili bir açıklamanın görülmediği, PTD s. 94 ve 95’te 72 saat test yapılacağı ve bu sırada çıkan suyun depolanacağının belirtildiği, ancak 10 lt/sn akışkan çıksa 72 saatte yaklaşık 2.500 metreküp akışkanın çıkacağı, bunun nasıl depolanacağı ile ilgili bir açıklamanın tespit edilemediği, sonrasında Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğine (SKKY) nasıl uygun hale getirileceğinin anlaşılamadığı, PTD s. 94 ve 95’te; “Reenjeksiyonun teknik olarak mümkün olmadığı durumlarda DSİ 2. Bölge Müdürlüğü tarafından işletmeye açılan sahalarda; drenaj kanalları, kurutma kanalları ve tahliye kanallarına kuyu test amaçlı sular, sulama döneminde (1 Nisan- 30 Eylül) kesinlikle deşarj edilmeyecek, sulama dönemi dışında ise; deşarj için DSİ 2.Bölge Müdürlüğü görüşü alınarak deşarj uygunluğu sağlandıktan sonra deşarj yapılacaktır.” denildiği, ancak bu ifadeler ile deşarjın yolu açıldığı, reenjeksiyon yapma durumunun azalmış olduğu, PTD s. 95’te; “Piyasada kullanılmakta olan tankerlerin 18.000 m3 (18 ton) hacimlere haiz olduğu bilinmektedir. 72 saatlik test süresince beklenir akışkan miktarı 6876 m3’tür. Yaklaşık %50 emniyet payı da ilave edilerek, hacmi 10.000 m3’ten küçük olan tankerler kullanılmayacaktır. Dolayısı ile depolama hacmi beklenir akışkan hacmini karşılamakta olup, kapasitesi yeterli olacaktır” denildiği, ancak yapılan hesaplamanın yanlış olduğu, PTD EK-8 s. 1 ve s. 13’teki şekiller incelendiğinde proje alanının yanlış yerde gösterildiği, proje alanının Alaşehir Grabeninin kenarında gösterildiği, PTD EK-2 “MT Bölümü Ve Önerilen Delme Konumları” bölümünde; MT haritalarında, ölçü alanının dışının bile konturlandığı, ölçü yerlerinin belirgin görülmediği, W1-W2 kesitindeki fayların, konturlarla uyuşmadığının tespit edildiği, konturlarda hiç değişiklik olmayan bazı yerlere fay konulduğunun görüldüğü, W1-W3 kesitinde ise belirgin fay görünümlerine karşılık hiç fay konulmadığı, A-A’ kesitindeki faylarının neye göre koyulduğu, fay geometrisinin neye göre çizildiğinin belirgin olmadığı, birçok kesitin, A-A’ olarak verildiği, fayların hele de taban kaya içerisindeki fayların, neye dayandığının belli olmadığı, fay gösterimleri, şekil içerisine konulduğu için, faylarla lejantdaki gösterimlerin karıştığı, özetle, MT kesitlerinin, çoğunlukla net olmadığı, ölçüm sonuçlarının anlamlandırılmak yerine, jeolojiye uydurulmaya çalışıldığı, her gördüğü kalın kırmızı bölgeye sondaj verildiği, sanki jeotermal akışkanın, öbek öbek bulunuyor gibi garip bir durum oluştuğu, PTD EK-2 “MT Bölümü Ve Önerilen Delme Konumları” bölümünde; jeofizik çalışmaların sadece şekillerle verildiği, herhangi bir yorum ve açıklamalara rastlanılmadığı, ayrıca “MT Bölümü Ve Önerilen Delme Konumları” bölümünde yapılan tüm çalışmaların kime ait olduğuna dair bir imza, unvan ve kaşeye yer verilmediği, 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı, yönünde tespit ve değerlendirmelerde bulunulduğu, Dairemizin 03/02/2021 tarih ve E:2021/658, K:2021/1197 sayılı bozma kararına uyularak bilirkişi raporunun davalı yanında müdahile tebliğ edilmesi üzerine, bilirkişi raporuna yöneltilen itirazların açıklığa kavuşturulabilmesi amacıyla Mahkemece alınan ek bilirkişi raporunda özetle; tarımsal üretim ve tarım arazileri yönünden yapılan incelemede, davalı yanında müdahilin bilirkişi raporunda dava konusu proje alanının, tarım arazilerinden hangisi kapsamında yer aldığı, mutlak tarım arazisi mi dikili tarım arazisi mi özel ürün arazisi mi yoksa marjinal tarım arazisi mi olduğu belirtilmediği, sadece tarım arazilerinin genel özelliklerinden bahsedildiği iddiasına yanıt olarak, kök raporda keşifte, dava konusu arazilerin çoğunluğunun arazi kullanım kabiliyet sınıflamasına göre 3. ve 4. sınıf arazi kullanım kabiliyet (AKK) sınıfı içerisinde yer aldıkları saptandığı, arazilerin sınıflandırılmasını ve kullanım şeklini belirleyen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanununa göre de dava konusu arazilerin çoğunluğunun mutlak tarım arazileri olduklarının belirlendiği bilgisinin verildiği, mutlak tarım arazileri, sulu mutlak tarım arazileri ve kuru mutlak tarım arazileri olarak ikiye ayrıldığı, dava konusu arazilerden ... Mahallesi ... parsele komşu alandaki GSK-1 kuyusunun bulunacağı yerin makilik ve fundalık alan olarak görüldüğü, açılması planlanan diğer 6 kuyunun bulunacağı arazilerin tamamının ise kuru mutlak tarım arazisi olduğunun belirtildiği, davalı yanında müdahilin sözü edilen alanın "Büyük Ova Koruma Alanı" (Manisa Ovası) sınırları dışında kaldığı, projenin bu yönüyle de tarımsal ve zirai bakımdan çevreye herhangi bir olumsuz etkisinin bulunmadığı iddiası ile ilgili olarak, 5403 sayılı Toprak Koruma Kanununun sadece büyük ovaları değil, tüm tarım topraklarını koruduğu, büyük ovalar dışında kalanı tarım topraklarının da bu Kanuna tabi olduğu, davalı yanında müdahilin bilirkişilerce jeotermal yatırımlara taraflı bakıldığı, bilirkişilerin dava konusu projeye ön yargılı hatta projenin yapılmasına da karşı oldukları, bu durumun bilirkişilerin objektifliği ve tarafsızlığı konusunda şüphe uyandırmakta olduğu iddiası ile ilgili olarak, davanın, Manisa Valiliği tarafından verilen 'ÇED Gerekli Değildir' kararına karşı açıldığı, jeotermal enerjinin tartışma konusu olmadığı, davalı yanında müdahilin bilirkişiler tarafından yapılması gereken işin, projenin yapılacağı bölgenin özellikleri, projenin içerdiği uygulamalar ve alınan önlemler dikkate alınarak bir görüş bildirilmesi olduğu halde, jeotermal yatırımların olası zararlarından bahsedilerek davalı yanında müdahille herhangi bir ilgisi olmayan başka yatırımlara atıfta bulunularak varsayımsal değerlendirme yapılmasının hukuka aykırı olduğu iddiası ile ilgili olarak, kök dosyada verilen jeotermal kazalar ve sonuçları ile ilgili bilgilerin varsayım değil gerçek olduğu, bu nedenle, her türlü riske karşı nasıl davranılması ve ne gibi önlemlerin alınmasını da içeren bir ÇED raporunun hazırlanması gerektiği, ÇED Gerekli Değildir kararının uygun bulunmadığı, jeolojik ve hidrojeolojik yönden yapılan incelemede, davalı yanında müdahil tarafından, jeolojik yönden eksik olduğu ileri sürülen derin sondajlara, hidrojeolojik kesitlere yönelik bilgilerin, jeolojik-hidrojeolojik etüt raporunun 29. sayfasında yer aldığı, aynı şekilde jeotermal akışkanın kimyasal özelliklerine yer verilmediği tespitine karşın, hidrojeolojik değerlendirme raporunun eki su analizi sonuçları kısmında proje kapsamında alınan numunelerin analizinin yapıldığı ve deney sonuçlarının PTD' de yer aldığı belirtilerek itiraz edildiği, dava konusu proje ile ilgili hazırlanan PTD EK-8 olarak sunulan Mayıs 2018 tarihli “Sarnıçköy (Manisa-Kula) Ruhsat Sahasının Jeotermal Enerji Potansiyeli Açısından Değerlendirilmesi, Jeoloji-Hidrojeolojik Raporu" ve EK-11 olarak sunulan Aralık 2019 tarihli "Hidrojeolojik Değerlendirme Raporu” kendi içinde saha gerçekleriyle uyumlu olarak hazırlanmış değerli bilgiler içerdiği, bununla birlikte bilirkişi raporunda belirtildiği gibi etkinliğin esas konusunu oluşturan derin jeotermal sondajlarda geçilecek jeolojik formasyonlar ile jeolojik ve hidrojeolojik kesitler alınarak sahanın kavramsal modelinin açıklanmadığı, kuyu projeleri, geçilecek formasyonlarla ilişkilendirilmeksizin yalnızca derinlikler verilerek hazırlandığı, buna göre 600 m derinliklere kadar kuyuların izole edileceği, sonrasında 2000 m kadar (1400 m) filtre konularak üretim yapılacağı, 600 m sonra tatlı su akiferi içeren Neojen (Ahmetler formasyonu) seviyelerinden birisinden de mi üretim yapılacağı, jeotermal akifer ile tatlı su akiferleri hiç mi ayırt edilmeyeceği gibi bu ve buna benzer önemli konuların PTD'de eksik kaldığı, özetle kuyu projeleri üretim yapılacak veya izole edilecek formasyonlar açıklanmadan hazırlandığı için yüzey ve yeraltı suları ile tarımsal toprakların kirletilme potansiyelinin mevcut olduğu, davalı yanında müdahil tarafından öne sürülen “derin sondajlara, hidrojeolojik kesitlere yönelik bilgilerin jeolojik-hidrojeolojik etüt raporunun 29. sayfasında yer aldığı” iddiasının doğru olmadığı, ilgili raporun 29. sayfasında EK-1 olarak sunulan kuyu loglarının, ruhsat sahası ve çevresinde ... ve ... Şirketi tarafındarı daha önceden açılmış (eski) kuyuların bilgilerini içerdiği, önceki açılmış kuyu verileri kullanılarak açılması planlanan kuyuların projelendirilmesinin doğru bir yaklaşım olmadığı, çünkü her kuyu bulunduğu yere ve topografik yükseltiye göre farklı derinliklerde farklı formasyonları keseceği için kuyu projelerinin yeni açılacak kuyu yerlerine göre yapılması gerektiği, benzer şekilde davalı yanında müdahil tarafından öne sürülen “jeotermal akışkanın kimyasal özelliklerinin hidrojeolojik değerlendirme raporunun eki su analizi sonuçları kısmında belirtildiği, proje kapsamında alınan numunelerin analizinin yapıldığı” iddiasının da doğru olmadığı, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere PTD'de jeotermal akışkanın kimyasal özelliklerinin verilmediği, PTD'de sondaj etkinliğine ilişkin teknik, çevresel riskler yeterince anlatılırken, üretilecek jeotermal akışkanın çevreye olası etkileri ve alınması gereken önlemlerden bahsedilmediği, PTD'nin metin kısmında akışkan sorununa hiç değinilmediği, EK-8 olarak sunulan 61 sayfalık 'Jeolojik, Jeofizik Hidrojeokimyasal Çalışmaları İçerir Kaynak Değerlendirmesi ve Önerilen Kuyu Yerleri Raporu'nda ise jeotermal akışkanlarla ilgili yalnızca (20. Sayfada Tablo 1 olarak) sıcaklık ve elektriksel iletkenlik bilgilerinin verildiği, EK-11 olarak sunulan Aralık 2019 tarihli 'Hidrojeolojik Değerlendirme Raporu'nun EK-7 SU ANALİZİ SONUÇLARI kısmında sunulan analiz sonuçlarının, jeotermal akışkan değil yüzey suyu analiz sonuçları olduğu, ayrıca açılacak kuyularda kısa süreli akış testleri ve bu sırada olabilecek çevresel risklerden ve alınacak önlemlerden bahsedilmekle birlikte, test sırasında oluşacak jeotermal akışkanın çevreyi kirletmeden yok edilmesine yönelik alınacak önlemlerin yetersiz olduğu, PTD'nin 43. ve 93. sayfalarında belirtildiği üzere, sondaj çalışması esnasında oluşabilecek atık sondaj çamurunun ve test suları biriktirilmesi için ortalama 10m x 15,5m x 1,5m - 232,5 m çamur havuzunun planlandığı, 95. sayfada da maksimum 72 saat olmak üzere her kuyuda 100 ton/saat lik debiyle test yapılacağı ve fazla suyun 18 tonluk tankerlerle taşınacağının belirtildiği, havuzun 2 saat civarında dolacağı düşünülürse geriye kalan 7000 ton atık suyun 18 tonluk tankerlerle nasıl taşınacağının belirsiz olduğu, bu nedenlerle ÇED Gerekli Değildir kararının uygun olmadığı, çevresel etkiler yönünden yapılan incelemede, kredilenme kuruluşu için İngilizce olarak hazırlanmış olan 2 no.lu klasörde yer alan "Project Cost: 20,28 million USD installed Capacitiy ( 3 production wells and 1 reinjection well plus power plant): 6 MW gross and 5 MW net installed capasity" açıklamalarından 20,28 milyon Amerikan Doları değerinde 6 MW brüt, SMW net enerji üretim kapasitesine sahip jeotermal güç santrali ve beraberinde 3 adet üretim kuyusuyla 1 adet reenjeksiyon kuyusunun tesis edilmesinin planlandığının anlaşıldığı, kredilendirme kuruluşunun, risk paylaşım mekanizması raporu kapsamında 5 Şubat 2019 tarihli talep ettiği bilgilerin 12 Mart 2019 tarihli güncellenmiş revizyon raporu incelendiğinde de, birkaç gün sürebilecek kuyu tamamlama testlerinin ardından üretim testlerinin 3-4 hafta sürebileceğinin belirtildiği, bölgede reenjeksiyonun yapılabileceği diğer bir kuyunun açılması sonrası üretim testlerinin gerçekleştirileceğinin anlaşıldığı, bu durumun saha gerçekleriyle örtüşen ve mühendislik olarak uygulanması gereken çözüm olduğu, bir kuyu açıldıktan sonra kuyu başı testleri ya da kısa dönem testleri olarak adlandırılan ve birkaç gün devam eden test sularının bir havuzda toplanması, ikinci bir kuyu açıldıktan sonra yani üretilen jeotermal akışkanın tekrar çekildiği formasyona geri basılmasının mümkün olduğu durumda, haftalarca süren üretim testlerine geçilebilmesinin mümkün olduğu, tabiki bu suyun arıtılmasının da alternatifler arasında sayılabileceği, ancak oluşacak suyun miktarı göz önünde bulundurulduğunda uygulanabilirliğinin şüpheli olduğu, kredilendirme kuruluşuna verilen dosyada yapılacak projenin, 6 MW brüt, S5MW net enerji üretim kapasitesine sahip jeotermal güç santrali ve beraberinde 3 adet üretim kuyusuyla 1 adet re-enjeksiyon kuyusu projesi olarak tanımlandığı, dava konusunun ise sondajlı jeotermal kaynak arama projesi (7 adet sondaj) ile ilgili olarak verilen 'ÇED Gerekli Değildir' kararının olduğu ve dayanağı PTD'nin incelendiği, kök raporda, PTD'de belirtilen jeotermal akışkanın yönetilmesi konusundaki eksikliklerin detaylı biçimde verildiği, jeotermal akışkanın yönetimi konusunda kredilendirme kuruluşunun talebi üzerine hazırlanan risk paylaşım mekanizması raporu kapsamında 5 Şubat 2019 tarihli talep ettiği bilgilerin 12 Mart 2019 tarihli güncellenmiş revizyon raporunda reenjeksiyon yapılacağı belirtilmişse de, PTD s. 12'de test sularının sızdırmasız alanlarda biriktirileceğinin belirtildiği, test suyu depolama alanındaki suyun büyük bir bölümünün buharlaşma yoluyla kaybolduğu, kalan kısmın ise gerekli görüşlerin alınması sonrasında deşarj standartlarının sağlaması ile birlikte bertaraf edileceği, Tablo 2-8'de paylaşılan vaziyet planında kuyu başının da içerisinde olduğu havuz hacminin dolması durumunda kuyu başı vanaları vasıtasıyla kuyu kapatılarak herhangi bir gaz veya su çıkışına müsaade edilmeyeceği, bu konuda DSİ 2. Bölge Müdürlüğü tarafından işletmeye açılan sahalarda; drenaj kanalları, kurutma kanalları ve tahliye kanallarına kuyu test amaçlı sular, sulama döneminde (1 Nisarı — 30 Eylül) kesinlikle deşarj edilmeyeceği, sulama dönemi dışında ise; deşarj için DSİ 2. Bölge Müdürlüğü görüşü alınarak deşarj uygunluğu sağlandıktan sonra deşarj yapılacağının belirtildiği, PTD'deki bilgiler ile kredilendirme kuruluşu için hazırlanan risk paylaşım mekanizması raporu bilgilerinin örtüşmediğinin görüldüğü, dava konusu 'ÇED Gerekli Değildir' kararının dayanağı olması nedeniyle de PTD'deki bilgilerin esas alınarak incelenmesinin daha doğru olduğu, kök rapordaki değerlendirmelerin geçerliliğini koruduğu ve 'ÇED Gerekli Değildir' kararının çevre mühendisliği yönünden uygun olmadığı, orman mühendisliği yönünden, kök rapordaki değerlendirmelerin geçerli olduğu, jeofizik mühendisliği yönünden yapılan incelemede, (raporda yer alan) kesitlerde ölçü olmayan geniş bir bölgenin (neye dayanılarak yapıldığı anlatılmadan) konturlandığı, özellikle de bu bölgede birçok değişimlerin gösterildiği, birincisinde MT213'ün, ikincisinde ise MT247'nin sağ tarafında ölçü olmadığı halde, buraların konturlandığı, davalı yanında müdahilin itirazında ise sanki haritadaki bölgelerin birleştirilmesi nedeniyle konturlandığına yönelik ilişkisiz bir açıklamanın yapıldığı, raporda iki dik eğimli alan için birinde fay vardır denilmişken, diğerinde fay yok denildiği, dik yöndeki anomalilerde fay olma ihtimali yüksek iken, burada jeoloji haritasına bakılarak nerede fay gösteriyor ise orada fay var diye hazırlanmış bir rapor olduğunun görüldüğü, jeofizik çalışmaların ve yorum olarak sıyırma faylarının neye konulduğunun belli olmadığı, Detachment fayı yine haritada neye göre eklendiğinin belli olmadığı, bunların sınırda olduğu, dik doğrultusunda etkisinin de görülmesi gerektiği, ancak bu raporda görülmediği, ayrıca G1 ve 62 kesitlerine bakıldığı zaman yaklaşık 1000 metrelik fay derinliği görünen G1 kesitinin hemen yanındaki kesitte görülmediği, jeofizik mühendisliği yönünden 'ÇED Gerekli Değildir' kararının uygun olmadığı, yönünde tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince; dava konusu projenin önemli çevresel etkilerinin olacağı, projenin uygulanacağı saha, coğrafya bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerek canlı ve bitki çeşitliliği ve gerekse de Kula ilçesinin ve projenin uygulanacağı sahanın tarımsal ve orman potansiyeli ile projenin olası etkileri dikkate alındığında, bilirkişi raporunda da vurgulanmış risk ve etkiler sebebiyle ÇED sürecinin işletilmesi ve neticede ortaya çıkan duruma göre iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesi gerektiği gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiş ise de, bilirkişi raporu ile davalı yanında müdahilin itirazlarının açıklığa kavuşturulduğu ek bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden; 4 kuyunun tarım arazileri üzerinde olduğu, bu arazilerin çoğunluğunun arazi kullanım kabiliyet sınıflamasına göre 3. ve 4. sınıf arazi kullanım kabiliyet (AKK) sınıfı içerisinde yer aldığı, arazilerin sınıflandırılmasını ve kullanım şeklini belirleyen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu kapsamında dava konusu arazilerin çoğunluğunun mutlak tarım arazileri olduğu, jeotermal kuyulardan birinin yerinin ise orman içinde yer aldığı ve arazinin topografik yapısının ormana doğru azalan meyilde olduğu anlaşılmış olup, jeoloji, çevre, orman ve jeofizik mühendislerine göre PTD'de kuyu tamamlama testi sırasında oluşacak jeotermal akışkanın bertarafına yönelik gerçekçi ve uygulanabilir bir çözüm üretilmemesi nedeniyle yüzey ve yeraltı sularının, tarımsal toprakların ve ormanın kirletilme potansiyelinin mevcut olduğu, ayrıca jeolojik yönden jeotermal derin sondajlarda geçilecek jeolojik formasyonlar ve özellikleri ile üretilecek jeotermal akışkanın kimyasal özelliklerinin belirtilmemesi, jeolojik ve hidrojeolojik kesitler alınarak sahanın kavramsal modelinin açıklanmaması, böyle olunca da açılacak sondajlarda hangi birimin kaç metrede kesileceği, kuyu teçhiz planları vb. bütün önemli konularının bilinmemesi, hepsinden önemlisi hangi formasyonlardan üretim yapılacağının, hangi formasyonların muhafaza borusuyla geçileceğinin belirtilmemesi, başka bir deyişle, kuyu projelerinde kesilecek litolojiler ve formasyonların özelliklerinin bilinmemesi ile 72 saat olmak üzere her kuyuda 100 ton/saatlik debiyle test yapılacağı ve fazla suyun 18 tonluk tankerlerle taşınacağının belirtildiği havuzun 2 saat civarında dolacağı düşünülürse geriye kalan 7000 ton atık suyun 18 tonluk tankerlerle nasıl taşınacağının belirsiz olması nedenleriyle de yüzey ve yeraltı suları ile tarım topraklarının kirletilme ihtimalinin bulunduğu, jeofizik mühendisliği yönünden yapılan değerlendirmede ise PTD Ek-2 bölümünde jeofizik çalışmaların sadece şekillerle verildiği, herhangi yorum ve açıklamada bulunulmadığı, tüm çalışmaların kime ait olduğuna dair bir imza, ünvan ve kaşeye rastlanılmadığı, MT haritalarının ölçü alanı dışında konturlandığı dikkate alındığında; çevre, tarım, jeoloji, orman ve jeofizik yönlerinden PTD'de eksikliklerin bulunduğu ve bu eksikliklerin PTD'yi kusurlandırıcı nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, eksik PTD esas alınarak verilen dava konusu ÇED Gerekli Değildir kararında hukuka uyarlık, temyize konu İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı ile davalı yanında müdahilin temyiz istemlerinin reddine,
2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptali yolundaki ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı temyize konu kararının yukarıda belirtilen gerekçe ile ONANMASINA,
3. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun duyurulmasına,
08/02/2022 tarihinde esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.
(X) GEREKÇEDE KARŞI OY :
Temyize konu İdare Mahkemesi kararında; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 2. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, Mahkeme kararının aynen onanması gerektiği oyu ile gerekçeli olarak onanması yönündeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.