1. Hukuk Dairesi 2016/14002 E. , 2019/6060 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davada davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ...’in ... parsel sayılı taşınmazdaki dubleks evi baldızı olan davalı ...’a temlik ettiğini, devrin mal kaçırma amacıyla yapıldığını, mirasbırakanın bir kaç kez beyin kanaması geçirdiğini bu durumdan faydalanan eşi ve ...’ın taşınmazı bedelsiz olarak vermeye ikna ettiklerini, ...’ın da taşınmazı muvazaalı olarak akrabası olan davalı ...’a temlik ettiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, aşamada ... yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ve ... tarafından yeniden dava açılarak eldeki dava ile birleştirilmiştir.
Davalılar, mirasbırakanın borçları olduğunu, bu nedenle taşınmazı ...’a sattığını, bedeli ile alışkın olduğu lüks hayatı devam ettirdiğini ve bir takım borçlarını ödediğini, ...’ın öğretmen olduğunu, ekonomik durumunun iyi olduğunu, ...’ın taşınmazı alırken ...’nin eşinden borç aldığını, borcu ödemek için taşınmazı ...’ye temlik ettiğini, devirlerin gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, asıl davada; davanın davacılardan ... yönünden açılmamış sayılmasına karar verildiği için ... yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına, davacılar ..., ..., ..., ..., ... yönünden davanın kabulüne, birleştirilen davada ise davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’in ... parsel sayılı taşınmazı 09.05.2007 tarihinde ...’a, ...’ın da 05.10.2010 tarihinde ...’a satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakanın 10.07.2010 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak eşi ... ile kardeşleri ..., ..., ..., ..., ölü kardeşi ...’in çocukları ... ve ..., ölü kardeşi ...’un çocukları ... ve ...’ın kaldığı, ayrıca ... parsel sayılı taşınmazdaki ..., ..., ... ve ... numaralı bağımsız bölümlerin de mirasbırakan adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat külfeti 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK"nin 6. maddesi gereği davacı tarafa aittir.
Somut olayda, dinlenen davacılar tanıkları temliklerin muvazaalı olduğu yönünde bir beyanda bulunmadıkları gibi davacılar tarafından mirasbırakanın kendilerinden mal kaçırmasını gerektirir somut bir neden de ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla, davacılar temliklerin muvazaalı olduğu iddiasını kanıtlayamamışlardır. Öte yandan, bedeller arasındaki fark da tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Hal böyle olunca, davacıların iddialarını HMK’nin 190. ve TMK’nin 6. maddeleri gereği kanıtlayamadığı gözetilerek asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile asıl ve birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Asıl ve birleştirilen davada davalılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.