22. Hukuk Dairesi 2014/12767 E. , 2014/14393 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:İş Mahkemesi
DAVA:Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının 01.04.2011 ile 31.12.2013 tarihleri arasında TBMM"nin taşıma ve benzeri gibi işlemlerini yapmak üzere taşeron olarak görev yapan davalı işyerinde taşıma sorumlusu olarak çalıştığını davalı işverenin 31.12.2013 tarihinde verimsizlik gerekçesiyle kendisinden her hangi bir yazılı savunma alınmadan ve fesih bildiriminin yazılı açık ve kesin bir şekilde belirtmeden iş sözleşmesinin feshedildiğini, fesih işleminin usulüne aykırı olduğunu ve haksız bir sebeple iş sözleşmesinin feshettiğini beyanla davacının işe iadesini ve buna bağlı kanuni diğer tazminat haklarının tahsilinin talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:Davalı vekili,davalı şirketin ihale yolu ile kurumlarda işçi çalıştırmakta olduğunu, şirket ile TBMM İşletme Yapım İşleri Başkanlığı arasında 25.12.2012 tarihinde taşıma hizmet alımı işine ilişkin sözleşme imzalandığını, sözleşmenin bitim tarihinin 31.12.2013 olarak belirlendiğini, şirketin ihale usulü ile çalıştığı için işçiler ile belirli süreli hizmet sözleşmesi yapmakta olduğunu, davalı ile davacı arasında 01.04.2011 başlangıç ve 31.12.2013 bitiş tarihli belirli süreli iş sözleşmesinin bulunduğunu, müvekkili şirketin 16.12.2013 tarihinde işçiler ile görüşerek ihalenin bitim süresinin yaklaştığını yeni imzalanacak sözleşme kapsamında kurumun yapmış olduğu iş azaltımı sebebiyle bazı görev ve pozisyonlarda değişikliğe gidileceğini belirterek şirket bünyesinde başka yerlerde çalışmak isteyen işçilerin bu isteklerini 31.12.2013 tarihine kadar bildirmeleri halinde şirket tarafından gösterilen beş farklı işyerinden dilediklerinde istihdam edileceklerinin bildirildiğini, kendilerinin sadece ..."da çalıştırılabileceklerini belirtmeleri üzerine iyi niyet göstergesi olarak ..."da üç farlı işyeri belirttiğini, işçilerden bir kısmının yapılan teklifi kabul ettiğini, yeni işyerlerinde çalışmaya başladıklarını,ancak davacı tarafından belirtilen sürede müvekkili şirkete konuyla ilgili olarak hiç bir bildirimin yapılmadığını,davacı ile davalı şirket arasındaki sözleşmenin daha önce belirtildiği gibi 31.12.2013 tarihinde sona erdiğini,davacının iddia ettiği gibi verimsizlikten dolayı iş sözleşmesini feshedilmediğini, kendiliğinden iş sözleşmesinin bitmesi ile sona erdiğini, belirli süreli iş sözleşmesinde de sözleşme süresinin bitiminde tarafların bildirim yapmaksızın iş sözleşmesinin kendiliğinden sona ereceğinin belirtildiğini buna bağlı olarak davacının da iş sözleşmesinin sona erdiğini, belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışan davcının iş güvencesinden yararlanamayacağını, beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:Mahkemece, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin belirli süreli olduğu,4857 sayılı kanun"un 18. maddesi uyarınca, belirli süreli iş sözleşmesinin sona ermesini ile işe iade davası açılmasının mümkün bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.Temyiz:Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Gerekçe:Alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır. Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde sözkonusu
olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise, kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, ... 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin söz konusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece, dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava sıfat yokluğundan reddedilmelidir.Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayanması sebebi ile feshin geçersizliğine yönelik karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun"un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu sebebi ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.
Dosya içeriğinden, davacının alt işveren davalı şirket nezdinde dava dışı TBMM İşletme ve Yapım Başkanlığında çalıştığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, yukarıda açıklanan sebeplere dayalı olarak, asıl işveren TBMM Başkanlığına, davanın teşmili için davacı tarafa süre verilerek taraf teşkili sağlanmalı ve sonrasında toplanan delilere göre karar verilmelidir. Taraf teşkili sağlanmadan işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.