Hukuk Genel Kurulu 2013/1848 E. , 2015/1174 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Alanya 3.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/11/2012
NUMARASI : 2011/658 E-2012/676 K.
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Alanya 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.01.2010 gün ve 2008/558 E.-2010/11 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18.Hukuk Dairesinin 21.06.2011 gün ve 2011/5540 E.-2011/7529 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava konusu taşınmaz arsa kabul edilerek bu niteliğine göre kamulaştırma bedeli tespit edilmiştir.
Geri çevirme kararı üzerine Alanya Belediye Başkanlığı ve Antalya İl Özel İdaresi (İmar ve İnşaat Dairesi Başkanlığı) tarafından dosyaya gönderilen yazılarda; dava konusu Yeşilöz köyü 1137 parsel sayılı taşınmazın belediye ve mücavir alan sınırları dışında, köy yerleşik alanı içinde olduğu açıklanmıştır.
Yargıtay’ca da benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca parsellenmemiş arazi ve arazi parçalarının arsa sayılabilmesi için; belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde olması, belediye hizmetlerinin tümünden yararlanması ve fiilen meskun yerler arasında bulunması gerekir. Bu durumda dava konusu taşınmazın yukarıda açıklanan nitelikleri itibariyle tarım arazisi olarak değerlendirilmesi gerekirken arsa kabul edilip kamulaştırma bedelini buna göre belirleyen raporlara göre hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın arazi niteliğine göre Kamulaştırma Kanunu"nun kıymet takdiri esaslarını gösteren 11.maddesinin üçüncü fıkrasının özellikle arazilere ilişkin (f) bendi gereğince taşınmaz malın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde, ekilecek ürünler ve bu ürünlerin elde edilmesi için yapılacak harcamalar gözönünde tutularak, net gelirin hesaplanması ve bilimsel yolla değerinin bulunması, bedel tespitinde etkisi olan diğer tüm unsurlar da dikkate alınarak 4.fıkra uyarınca her bir unsurun gerekçeleri ve değere katkı oranları ayrı ayrı belirtilip dayanakları gösterilmek suretiyle değerlendirilerek kamulaştırma karşılığının belirlenmesi gerekir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tescili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı adına kayıtlı 1137 parsel sayılı tarla vasfındaki taşınmazın 543,86 m2"lik kısmının Karayolları Genel Müdürlüğünce yürütülen “Alanya-Gazipaşa arası Devlet yolu” projesi kapsamında kamulaştırılmasına karar verildiğini, 2942 sayılı Kanun’un 4650 sayılı Kanun ile değişik 11. maddesi uyarınca takdir edilen bedel üzerinde davalı ile anlaşma sağlanamadığını, kıymet takdir raporunda belirtilen rakamların günün şartlarına uygun olduğunu belirterek, taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile Hazine adına tescil edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkiline ait taşınmazın değerinin davacı tarafça tespit edilen değerden çok daha fazla olduğunu, kamulaştırılması talep edilen taşınmazın yeniden değerinin tespit edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde metni aynen yazılı olan karar ile bozulmuş; mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, mahkemece bozma ilamına uyulmasından sonra direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu önsorun olarak tartışılmıştır.
Mahkemenin ilk kararının Özel Dairece bozulmasından sonra yapılan yargılamanın 08.12.2011 tarihli celsesinde verilen ara kararı ile bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, ancak 22.11.2012 gün ve 2011/658 E.-2012/676 K. sayılı karar ile bu kez eski kararda direnilmesi yönünde hüküm kurulmuştur.
Burada "usul hukuku" ile ilgili ortaya çıkan sorun; tarafların beyanları alındıktan sonra mahkemece “Yargıtay bozma ilamına uyulmasına” ilişkin ara kararı oluşturulmasına karşın, bu hukuki sonucun tam aksine bir karar verilmesinin hukuken mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtelim ki, 6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/2.maddesinde bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemler açıklanmıştır. Buna göre; mahkeme kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip, dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verecektir.
Mahkemece, tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur.
Nitekim, 04.02.1959 gün ve 1957/13-E. 1959/5 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da (R.G.28.04.1959 gün ve sayı:10193) usuli kazanılmış hakkın hukukumuzdaki yeri;
“Temyiz merciince bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şümulü dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usulü hükümdür. Bir cihetin bozma kararının şümulü dışında kalması da iki şekilde olabilir. Ya o cihet, açıkça bir temyiz sebebi olarak ileri sürülmüş fakat dairece itiraz reddedilmiştir; yahut da onu hedef tutan bir temyiz itirazı ileri sürülmemiş olmasına rağmen dosyanın Temyiz Dairesince incelendiği sırada dosyada bulunan yazılardan onun bir bozma sebebi sayılması mümkün bulunduğu halde o cihet dairece bozma sebebi sayılmamıştır. Her iki halde de o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemece uyulmuş olması, taraflardan birisi lehine usulü bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme, ne de Temyiz Mahkemesi halele uğratabilir. Zira umumi müktesep hakkın tanınması da amme intizamı düşüncesiyle kabul edilmiş bir esastır.”
şeklinde açıklanmıştır.
Somut olayda da, davacı vekilinin temyizi üzerine verilen Yargıtay bozma kararı üzerine yerel mahkemenin bu karara uyması ile davacı yararına usulü kazanılmış hak oluşmuştur. Burada usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durumda bulunmadığına göre, artık önceki kararda direnilmesi usulen olanaklı değildir. Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup Yargıtayca kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Açıklanan nedenlerle; Mahkemece, bozmaya uyulmakla gerçekleşen usulü kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Hal böyle olunca, direnme kararı ön sorunun kabulü ile bu değişik gerekçeyle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 08.04.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.