Hukuk Genel Kurulu 2014/965 E. , 2015/1168 K.- MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
- BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI
- DOĞRU OLMAYAN HABER YAYINLANMASI
- BASIN MESLEK İLKELERİ
- 1982 ANAYASASI (2709) Madde 26
- BASIN KANUNU (5187) Madde 3
"İçtihat Metni"Taraflar arasındaki “basın yolu ile kişilik hakkına saldırı nedenine dayalı manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.12.2010 gün ve 2010/179 E.-2010/478 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 22.02.2012 gün ve 2011/2754 E.-2012/2665 K. sayılı ilamıyla;
(...Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, dava dışı eş tarafından boşanma davası sürecinde dile getirilen iddiaların aynen yayına konu edildiği ancak söz konusu iddiaların ispatlanamadığı, davacının emekliliği ile ilgili haberin gerçek olmadığı gibi gereksiz biçimde yayına konu edildiği belirtilerek istemin kısmen kabulüne dair verilen karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davaya konu edilen Milliyet Gazetesinin 15/4/2010 tarihli sayısında “Tümamiral İçin Eşinden Korunma Kararı Çıkmış” başlığı altında yapılan haber ile davacının fotoğrafının sağ tarafında yer alan “ Üst üste 3 yıldır Yüksek Askeri Şura"da terfi bekleyen G.., adının bir ihale yolsuzluğuna karışması nedeniyle 2004"te İstanbul Boğazlar Komutanlığı görevinden emekli edildi” biçiminde yapılan haberin gerçeğe aykırı, suç isnadı içeren ve hakaret içerikli olduğunu belirterek kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğradığı manevi zararın ödetilmesini istemiştir.
Davalı, haber kaynağının davacı ile dava dışı eşi arasındaki boşanma davası sürecinde karşılıklı olarak basına verdikleri demeçler olduğunu, davacı hakkındaki iddialar nedeniyle Askeri Savcılık tarafından soruşturma yapıldığını belirterek görünür gerçeklik kapsamında kalan yayın nedeniyle istemin reddine karar verilmesini savunmuştur.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; Emekli Tümamiral olan davacı ile dava dışı eşi S.. G.. arasında Ankara 8. Aile Mahkemesinin 2008/794 esas sayılı dosyasında boşanma davası olduğu bu süreçte tarafların karşılıklı olarak basına demeç verdikleri, dava dışı eş S.. G.. tarafından basına verilen demeçler ihbar kabul edilerek, “Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri Tahsis Oldukları Yerden Almak Başka Bir Yerde Kullanmak” iddiası ile ilgili olarak davacı hakkında Askeri Savcılık tarafından yapılan soruşturmada dava dışı eş S.. G.."in tanık sıfatıyla bilgisine başvurulduğu anlaşılmaktadır. Tanık sıfatıyla beyanda bulunan S.. G..; "2002 yılında evlendiklerini, eşi İ.. G.."in 2004 yılında emekli olduğunu, 4 Haziran 2008 tarihinde evdeki eşyaları götürmek için 2 tır geldiğini, eşyaları toplarken eşinin bazı belgeleri siyah bir bavula koymaya çalışırken gördüğünü, ne olduğuna bakmak için belgelerin yere düşmesini sağladığını, belgeleri toplamaya çalışırken bazı belgeleri çaktırmadan alıp sakladığını, olayla ilgili olarak Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı"nı aradığını, belgeleri verdiğini bildiklerini anlattığını, eşi İ.. G.."in her ay düzenli olarak M.. Ö.. isimli şahıstan 20 bin dolar para aldığını, ayrıca 50 bin, 100 bin ve 200 bin dolar şeklinde paralar da aldığını, bu paraları bazen elden bazen de şoförü M.. isimli kişiden aldığını, birçok belge ve bilgiyi klasörlerle teslim ettiğini, 2002 yılından beri oturdukları lojmanda 5-6 çanta içerisinde 5 milyon dolar civarında para olduğunu, bunu bizzat gördüğünü...” belirtmiştir. Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı"nın 22/4/2010 tarihli cevabi yazı içeriğinden, belgelerin askeri gizlilik taşıyan istihbari nitelikte belge olmadığı, dava dışı eş S.. G.. ile yapılan görüşmede dile getirilen diğer iddialar ile ilgili yeterli kanıt bulunmadığı ve S.. G.. tarafından boşanma davasında yarar sağlamak amacına matuf olarak iddiaların dile getirildiği belirtilerek kamu davası açılmasına yeter derecede delil elde edilmediği gerekçesiyle 30/11/2010 tarih, 2010/311 evrak, 2010/219 esas ve 2010/38 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Öte yandan davaya konu edilen olayların dışında davacı ile dava dışı eşi arasında boşanma sürecinde hakaret- tehdit ve mala zarar verme gibi birçok suçlardan Ankara 22 Asliye Ceza Mahkemesi, Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesi ve Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesinde ceza davalarının bulunduğu da görülmektedir.
Yine, davacının başkanlığını yaptığı SS. G.. Yapı Kooperatifi Başkanlığı ile dava dışı İ.. Ç..tarafından Kooperatif aracı kılınarak rüşvet ve çıkar sağlamak suçlarından yapılan şikayet üzerine davacı hakkında soruşturma yapıldığı kamu davası dava açmaya yeterli delil bulunmadığından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Genelkurmay Başkanlığı"nın 29/10/2010 tarihli yazısından; davacının kadrosuzluk nedeniyle 2004 yılında İstanbul Boğazlar Komutanlığı görevinden emekli edildiği anlaşılmaktadır.
Gelişim biçimi yukarıda açıklanan somut olayda; davacı ile dava dışı eşi arasında boşanma davası sırasında basına yansıyan ve dava dışı eş tarafından dile getirilen iddialar ile ilgili olarak davacı hakkında Askeri Savcılık tarafından soruşturma yapıldığı, yayın tarihinde soruşturmanın devam ettiği, yayın tarihinden sonra davacı hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Basının maddi gerçekliği araştırmak ve kanıtlamak yükümlülüğü bulunmamaktadır. Haber, verildiği andaki beliriş biçimine göre görünür gerçeklik kapsamında ise hukuka uygun kabul edilmelidir. Somut olayda, davaya konu yayının 15/04/2010 tarihinde yapıldığı, davacı hakkında devam eden soruşturmanın 30/11/2010 tarihinde sonuçlandığı, soruşturma ve dava dışı eş ile aralarındaki boşanma davasındaki iddialar yayına konu edildiğine göre yayında hukuka aykırı bir yön bulunmayıp bu hali ile görünür gerçeklik kapsamındadır. Şu halde açıklanan gerekçelerle istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken basın ilkeleri ile bağdaşmayacak şekilde basına maddi gerçekliği kanıtlama yükümlülüğü yükleyecek gerekçe oluşturularak istemin kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDENLER : Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, basın yolu ile kişilik hakkına saldırı nedenine dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı İ.. G.. vekili 19.04.2010 tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı gazetede "Tümamiral için eşinden koruma kararı çıkmış" başlığıyla yayımlanan haberin sağ tarafında davacının fotoğrafı da kullanılarak "3 yıl üst üste Yüksek Askeri Şura’da rütbe bekleyen G.., adının bir ihale yolsuzluğunda anılması nedeniyle 2004"te İstanbul Boğazlar Komutanlığı"ndan emekli edildi." şeklindeki ifadelerin kişilik hakkına saldırı oluşturduğunu iddia ederek 30.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, “davacının eşi ile aralarında bir boşanma davası olduğu ve bu nedenle bu haberlerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının kadrosuzluk nedeniyle emekli olduğu gelen yazıdan anlaşılmıştır. Davacı ile eşi arasındaki olaylar nedeniyle 15 Nisan 2010 tarihinde verilen haber de olayla hiçbir ilgisi olmadığı halde dava konusu yazının yazıldığı görülmüştür. Davanın nedeni de bu cümleden ibarettir. Davalılar güncel bir olaydan kaynaklanarak davacının 2004 yılında emekli olduğu haberini vermişlerdir. Bu haberin verilmesi için ortada hiçbir neden yoktur. 2004 yılında olan emekliliğinin güncel olmadığı açıktır. Verilen haber de gerçek değildir. Olay da toplumsal ilgi ve kamu yararı bulunduğu ileri sürülmüşse de, davacı ile eşi arasındaki boşanma davasının davacının 6 yıl önce emekli olması ile hiçbir ilgisinin olmadığı ve dolayısıyla kamu yararının bulunmadığı görülmüştür. Eşi ile arasında meydana gelen olay nedeniyle geçmişteki emekliliği arasında bir irtibat sağlanmaya çalışıldığı ve davacının bu şekilde kişilik haklarının zarara uğratıldığı” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davalılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkeme, önceki gerekçeleri tekrar ederek direnmiş; hükmü davalılar vekili temyize getirmiştir.
1982 Anayasası’nın 90.maddesinin son fıkrasına göre usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmünde olduğuna göre, mahkemelerin önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
Hal böyle olunca, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) somut uyuşmazlığın nasıl düzenlendiğini ve sözleşmenin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının incelenmesi gerekmektedir.
“İfade özgürlüğü” başlıklı AİHS’nin 10/1. maddesi; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup, hangi hallerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmektedir.
İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS"nin 10.maddesinin 2.fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran "bilgiler" ya da "düşünceler" için de geçerlidir: çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın "demokratik bir toplum" olamaz. (Handyside-Birleşik Krallık, §49). 10.maddede benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de bu, dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli v. Türkiye kararı). Nitekim aynı ilkeler HGK’nun 10.12.2014 gün ve 2013/4-1300 E. 2014/1017 K. ve 22.10.2014 gün ve 2013/4-1131 E. 2014/809 K. sayılı kararlarında da kabul edilmiştir.
İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit edilmelidir.
1.Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
AİHS"nin 10/2.maddesinde yer alan "yasayla öngörülme" ifadesi ilk olarak, ifade özgürlüğüne müdahalenin iç hukukta bir dayanağı olmasını gerektirir. Ancak, söz konusu ifade, hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, no. 39288/98; Ürper ve diğerleri Türkiye kararı).
2.Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği konusu:
Sözleşmenin 10/2.maddesine göre, bu özgürlüklerin kullanılması …demokratik bir toplumda… başkalarının şöhret ve haklarının korunması,… için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.
Açıkça görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmektedir.
1982 Anayasası’nın 26/2 ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3.maddelerinde de aynı ilkeler kabul edilmiş basın özgürlüğünün bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerdiği, bu özgürlüğün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının korunması … amacıyla sınırlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya bu kapsamda bakıldığında; davacı İ.. G.. tümamiral olup kadrosuzluk nedeni ile 30 Ağustos 2004 tarihinde emekli edilmiştir. Hakkında ihale yolsuzluğu ile ilgili herhangi bir soruşturma bulunmamaktadır. Davacı 2008 yılında özel hayatı ile gündeme gelince davalı basın kuruluşu özel hayatı hakkında yaptığı haber içerisine davacının adının bir ihale yolsuzluğunda anılması nedeniyle 2004"te İstanbul Boğazlar Komutanlığı"ndan emekli edildiği şeklinde haber eklemiştir.
Eldeki dosyaya hitaben yazılmış olmasa da Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesine hitaben yazılan 19.03.2009 tarihli yazıya göre emekli Tuğamiral İ.. G.. ile emekli Tümamiral İ.. G..’in, farklı kişiler olduğu tespit edilmiştir. Genelkurmay Başkanlığı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait 29.06.2010 günlü yazıya göre ise davacı İ.. G.. kadrosuzluk nedeni ile 30.08.2004 tarihinde emekliye sevk edilmiştir.
Mevcut bu durum dikkate alındığında tümamirallik kadrosundan emekli olan davacı hakkında adının ihale yolsuzluğuna karıştığı ve bu nedenle emekli edildiği şeklinde doğru olmayan bir haber yayınlanmıştır. Basın meslek ilkelerine göre soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın yayınlanmamalıdır. Bunun aksine hareketle davacı hakkında yapılan yayın davacının şöhretini zedelemiş ve bu nedenle kişilik hakkının korunması gerekmiştir.
Görüşmeler sırasında azınlıktan kalan üyeler “haberin tamamı dikkate alındığında teferruat niteliğinde olan bir kısım için tazminata hükmedilmemesi gerektiğini savunmuşlar ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (534,60 TL) bakiye harcın temyiz edenden alınmasına, 08.04.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.