7. Hukuk Dairesi 2014/20755 E. , 2015/7081 K.
"İçtihat Metni"İş Mahkemesi
Dava Türü : İşe iade
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı ... vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı vekili, davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu, ... "ye ait işyerinde çekici operatörü olarak çalıştığını, yapılan fesih işleminin de geçersiz olduğunu belirterek feshin geçersizliği ile işe iadesine, işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücretine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili, davalı şirketin, diğer davalı şirketten hizmet alımı yaptığını, yani şirkete sunulan hizmet mal ve hizmet üretimine ilişkin olmadığı gibi teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir çalışma alanını da kapsamadığını, ayrıca ... ile aralarındaki sözleşmenin Türk Borçlar Kanunu kapsamında hizmet sözleşmesi olup taraflar arasında asıl-alt işveren ilişkisinin bulunmadığını, taraflar arasındaki Tesis Yönetim Hizmet Sözleşmesi incelendiğinde sözleşmenin hizmet alımı niteliği taşıdığı ve çalıştırılan işçiler açısından tüm sorumluluğun ... olduğu açıkça görüldüğü, davacı işçinin çalıştığı diğer davalı ile olan hizmet sözlemesi 31 temmuz 2013 tarihi itibari ile tek taraflı olarak feshedildiğini, adı geçen şirketin dava tarihi itibari ile doğmuş ya da doğacak herhangi bir hak edişi bulunmadığını, bu nedenle davaya husumet itirazında bulunduklarını ve öncelikle husumet nedeniyle davanın reddi gerektiğini, diğer davalı şirket çalışanları ile doğrudan bir iş bağıtı yapılmadığını, davacının işveren işçisi olmadığını, diğer davalı şirket işçisi olduğunu davanın reddi gerektiğini savunmuş olup diğer davalı ... vekili ise davacının taleplerinde haksız olduğunu ve hiçbir hak ve alacağı olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalılar arasındaki ilişkinin niteliği tartışılmaksızın davacının ... "ye iadesine, işe iadenin maddi sonuçlarından ise davalıların birlikte sorumluluğuna dair karar verilmiştir.
Somut olayda yazılı bir fesih bildirimi olmaması, davalılarca haklı nedenle fesih yapıldığının da savunulmaması karşısında mahkemece feshin geçersiz kabul edilmesi isabetli olup davalının bu nedenle temyiz itirazları yerinde değildir.
Davacı temyizi yönünden ise; alt işveren; bir iş yerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren alanlarda iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini, sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren olarak tanımlanabilir. Alt işverenin iş aldığı işveren ise asıl işveren olarak adlandırılabilir. Bu tanımlamalara göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir.
Alt işverene yardımcı işin verilmesinde bir sınırlama olmasa da, asıl işin bir bölümünün verilmesinde verilen bölümün teknolojik uzmanlık gerektirmesi zorunludur. 4857 sayılı İş Kanununun 2 nci maddesinde, asıl işveren alt işveren ilişkisinin sınırlandırılması yönünde yasa koyucunun amacından da yola çıkılarak, asıl işin bir bölümünün alt işverene verilmesinde “işletmenin ve işin gereği” ile “teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” ölçütünün bir arada bulunması şarttır. Yasanın 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarında “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” sözcüklerine yer verilmiş olması bu gerekliliği ortaya koymaktadır. Alt İşverenlik Yönetmeliğinin 11 inci maddesinde de yukarıdaki anlatımlara paralel biçimde, asıl işin bir bölümünün alt işverene verilebilmesi için “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi” şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği belirtilmiştir.
İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla İş Kanununun 2 nci maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Muvazaa Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bundan başka İş Kanununun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasında sözü edilen hususların, aksi kanıtlanabilen adi kanunî karineler olduğu kabul edilmelidir.
5538 sayılı Yasa ile İş Kanununun 2 nci maddesine bazı fıkralar eklenmiş ve kamu kurum ve kuruluşlarıyla sermayesinin yarısından fazlasının kamuya ait olan ortaklıklara dair ayrık durumlar düzenlenmiştir. Ancak, maddenin diğer hükümleri değişikliğe tabi tutulmadığından, asıl işveren alt işveren ilişkisinin unsurları ve muvazaa öğeleri değişmemiştir. Yasal olarak verilmesi mümkün olmayan bir işin alt işverene bırakılması veya muvazaalı bir ilişki içine girilmesi halinde, işçilerin baştan itibaren asıl işverenin işçileri olarak işlem görecekleri 4857 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasında açık biçimde ifade edilmiştir. Kamu işverenleri bakımından farklı bir uygulamaya gidilmesi hukuken korunamaz. Muvazaaya dayanan bir ilişkide işçi, gerçek işverenin işçisi olmakla kıdem ve unvanının dışında bir kadro karşılığı çalışması ve diğer işçilerle aynı ücreti talep edememesi, İş Kanununun 5 inci maddesinde öngörülen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturur. Yine koşulların oluşmasına rağmen işçinin toplu iş sözleşmesinden yararlanamaması, Anayasal temeli olan sendikal hakları engelleyen bir durumdur. Dairemizin kararları da bu doğrultudadır.
Somut olayda davalılar arasındaki ilişkinin niteliğinin tartışılmamış olması hatalıdır. Mahkemece, aynı iddia ile açılan İş Mahkemesi"nin 2013/281 E.sayılı dosyasında yapılan keşif ve bilirkişi raporunun bu dosyaya sunulmasına rağmen davacının alt işverene ancak asıl işverenin işyerindeki işine iadesine şeklinde infazı kabil olmayacak şekilde karar verildiği görülmüştür. Bununla birlikte bu dosyaya esas kabul edilen İş Mahkemesinin 2013/281 E-2014/383 K sayılı dosyasında verilen muvazaa nedeniyle işçinin ... "ye işe iadesine ve işe iadenin maddi sonuçlarından sadece davalı ... "nin sorumlu tutulmasına dair kararın temyizi nedeniyle Dairemizce 02.12.2014 tarih ve 2014/15829 E-2014/21842 K sayılı kararı ile muvazaa nedeniyle maddi sonuçlardan davalıların birlikte sorumlu tutulmaları gerektiğinden bahisle bozulup ortadan kaldırıldığı ve işçinin gerçek işveren olan ... "ye işe iadesine, işe iadenin maddi sonuçlarından davalıların birlikte sorumluluğuna dair karar verildiği görülmüştür.
O halde davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu açık olduğu kabul edilmelidir.
Ayrıca muvazaalı bir hukuki muamele ile üçüncü kişinin ızrar edilmesi ona karşı bir haksız eylem niteliğindedir. Üçüncü kişiler muvazaa nedeniyle hakları halele uğratıldığı takdirde haksız fiil sorumluluğuna dayanarak muvazaalı hukuki işlemi yapan taraftan zararının tazminini isteyebilir. Haksız fiil işleyen kimse uygun illiyet bağı çevresine giren bütün zararlardan sorumludur. Ayrıca muvazaa sebebiyle akdin hükümsüzlüğünün ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması sayılan hallerde muvazaa ileri sürülemez.
Bu nedenle iyiniyetli olan davacı işçiye karşı taraf olmadığı muvazaanın ileri sürülemeyeceği, akdin hükümsüzlüğünün davacıya karşı ileri sürülmesinin MK."nun 2.maddesindeki iyiniyet kurallarına aykırı olması ve hiç kimsenin kendi hilesinden yararlanamayacağı ilkesi gereğince muvazaalı işlemi yapan davalı ..."nin, davacının ... "ne süresi içinde başvurması halinde hak kazanacağı 4 aya kadar ücret ve diğer haklarından, davacının ... tarafından süresi içinde işe başlatılmaması halinde hakedeceği 4 aylık brüt ücreti tutarındaki tazminat alacağından daha açık bir anlatımla davalı ... "nin davacının iş akdini geçersiz nedenle feshi sonucuna bağlı yasal yaptırım sonucu doğan alacağından diğer davalı ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu kabul edilmelidir. (HGK."nun 03.12.2008 T. 2008/9-704 E, 2008/730 K. sayılı kararı)
Mahkemece davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu ve davacının baştan beri davalı ... işçisi olduğu ve işe iadenin maddi sonuçlarından davalıların müştereken ve müteselsilen sorumluluğuna karar verilmemesi hatalıdır.
4857 sayılı İş Yasasının 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarda açıklanan gerekçe ile;
1.Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2.Davalı ... tarafından gerçekleştirilen feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının adı geçen işverenin işyerine İŞE İADESİNE,
3.Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı ... tarafından süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminatın her iki davalının müştereken ve müteselsilen birlikte sorumlu olmak kaydı ile miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren 5 aylık brüt ücreti tutarında BELİRLENMESİNE,
4.Davacı işçinin işe iadesi için davalı ... "ye süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilinin GEREKTİĞİNE,
5.Alınması gereken 27,70 TL harçtan, peşin alınan 24,30 TL harcın tenzili ile bakiye 3,40 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazine"ye gelir kaydına,
6.Davacının yapmış olduğu 204,65 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davalıların yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7.Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT."ne göre 1.500,00 TL avukatlık ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
8.Kalan gider ve delil avansının ilgiliye iadesine,
9.Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davalı ..."ne yükletilmesine, 14.04.2015 gününde oybirliğiyle KESİN olarak karar verildi.