Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/267
Karar No: 2015/1113
Karar Tarihi: 27.03.2015

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/267 Esas 2015/1113 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/267 E.  ,  2015/1113 K.
  • İTİRAZIN İPTALİ İSTEMİ
  • TEMYİZ KESİNLİK SINIRI
  • TEMYİZ DİLEKÇESİNİN REDDİ
  • TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 2
  • BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 125
  • HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 450
  • HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Geçici Madde 3
  • HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 427
  • ADLİ YARGI İLK DERECE MAHKEMELERİ İLE BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YETKİLERİ HAKKINDA KANUN (5235) Madde 2

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki "İtirazın İptali" davasının yapılan yargılaması sonunda; Ankara 20.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.02.2013 gün ve 2012/340 E-2013/93 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 13.02.2014 gün ve 2013/16034 E- 2014/2193 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili 06.06.2012 tevzii tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili kurum kaçak su ekibinin A...İlçesi, Akköprü Mahallesi Kazım Karabekir Caddesi No: 7 adresinde yapmış olduğu denetimlerde, kuruma atık su aboneliği olmadan kuyu kuyunun çarşıdaki lavabo ve tuvaletlerde kaçak olarak kullanıldığının tespit edildiğini, adı geçen adreste bulunan K.. Çarşısı Yöneticiliği adına kaçak atık su tutanakları düzenlendiğini, kurum zararının karşılanmaması sebebiyle K..Çarşısı Yöneticiliği hakkında hukuki yollara başvurulduğunu, davalının borçlunun da ilgili tutanakların düzenlendiği tarihte adı geçen çarşıda faaliyet gösteren kişilerden olduğunu, davalı borçlunun aleyhine girişilen kaçak atık su kullanımına ilişkin Ankara 28.İcra Müdürlüğünün 2012/4009 sayılı icra takibine itiraz ederek icra takibinin durmasını sağladığını, borçlu davalının itirazlarının iptali ile icranın devamına, yargılama harç ve giderleriyle vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili 25.06.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı itirazında bulunduklarını, hem tutanak tarihi hemde dayanak mahkeme ilamı incelendiğinde talep edilen alacakların zamanaşımına uğramış olduğunun sabit olduğunu, tutanağı tutan ASKİ görevlilerinin müvekkillerinin kiracı olduğu dükkandan içeri dahi girmediklerini, tutanakta tahlil sonucu kuyu suyu olduğu tespit edilmiştir dendiğini müvekkilinin dükkanında böyle bir tahlil yapılmadığını, tutulan tutanağın ve içeriğinin gerçeklerden uzak ve dayanak olamayacak kadar hatalı olduğunu, çarşı yönetiminin kontrolünde olan lavabo ve tuvaletlerde kullanıldığı iddia edilen atık suya ilişkin cezanın müvekkilinden talep edilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, davanın öncelikle husumet ve zamanaşımı yönünden reddine, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yerel mahkemece; davacı taraf davalının kaçak atık su kullandığından bahisle, tutulan tutanak gereğince icra takibi yapıldığını, davacının takip ve davaya konu ettiği, kaçak su kullanma tutanağının 06/12/2007 tarihli olup, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasının bir yıllık yasal süre içerisinde açılması gerektiğini, davacının daha önce takibe konu ettiği ve mahkemenin 2009/14 Esas sayısında görülen davada verilen pasif husumet yokluğu nedeniyle red kararından sonra dahi kararın kesinleşme tarihi olan 09/06/2009 tarihinden bir yıl sonra dava açmak yada takip yapması gerekirken, takibin bir yılı çok geçtikten sonra 02/04/2012 tarihinden yapıldığını, davalı tarafın usulüne uygun zamanaşımı itirazına itibar edilerek, zaman aşımından davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; abonelik olmaksızın kaçak atık su kullanımından kaynaklanmaktadır. Mahkemece; eylem haksız fiil kabul edilerek, haksız fiillerde de zamanaşımı süresi bir yıl olduğundan bahisle,davanın zamanaşımından reddine karar verilmiştir.
Tekel niteliğinde bir hizmette bulunan ASKİ’nin fiili veya yasal bir engel bulunmayan hâllerde, atıksu hizmetinden yararlanmak isteyen kişilerle sözleşme yapmak mecburiyeti vardır. Sözleşmenin kurulmasıyla ASKİ, karşı taraf abonenin hizmetine atıksu hizmetini sağlamakla yükümlü olup anılan hizmetten yararlanan kişinin de hizmetin bedelini ödemesi gerekir. Sonuç itibarıyla sözleşmesiz ve kaçak olarak atıksu hizmetinden yararlanan davalının yasal mevzuat uyarınca anılan atıksu bedelini ödemesi gerektiği her türlü kuşkudan uzaktır.
Davacı kurum sözleşme yapmak ve böylece karşı edim borçlanmak şartıyla kamuya hizmet sunmuş bulunmaktadır. Davalı taraf ise, sözü edilen bu hizmetten (atık su aboneliği) sözleşme vasıtasıyla yararlanacağı yerde böyle bir sözleşme yapmaksızın (ve belkide bunu istemeksizin) karşılıksız ve kaçak (atık sudan) yararlanmış bulunmaktadır. O hâlde, taraflar arasında dürüstlük ilkesine uygun olarak “sözleşme benzeri” bir borç ilişkisinin kurulduğu kabul edilmelidir. Bu sonuç için sunulan edimden davalının sadece yararlanmış olması gerekli ve yeterlidir. Sözleşme benzeri bir ilişkinin kurulduğu kabul edildiğinde zamanaşımı süresinin de bir yıl değil 10 yıl olması gerekir. Aksine bir yaklaşım, dürüst ve ilkeli davranarak sözleşme yaparak normal tüketime ilişkin tarifeye göre ödeme yapan kişilerin aleyhine, kaçak atık su kullananların lehine bir sonuca yol açılarak, kaçak kullananlar korunmuş ve kaçak atık su kullanımı teşvik edilmiş olur ki, bu da hukuken kabul edilebilecek bir ilke değildir. Bunun aksini kabul tipik bir hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Böylesi bir duruma ise hukuk düzeninin izin vermeyeceği aşikârdır. ( 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu m. 2), (Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun; 2000/3-1803 Esas-2000/1813 Karar, 2002/3-100 Esas-2002/68 Karar, 2009/13-461 Esas-2009/495 Karar, 2011/7-690 Esas, 2011/617 Karar, 2012/3-1927 Esas, 2013/1406 Karar, 3. Hukuk Dairesinin; 2000/2965 Esas, 2000/3341 Karar, 2000/6057 Esas, 2000/6244 Karar, 2010/8157 Esas, 2010/10301 Karar sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.)
Hal böyle olunca; taraflar arasında sözleşme benzeri bir ilişkinin kurulduğu gözönüne alındığında, B.K.’nun 125.maddesine göre zamanaşımı süresi 10 yıldır. Dava tarihi itibarı ile bu süre dolmadığına göre, mahkemece işin esasına girilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, esasa girilmeden önce, dava konusu alacak miktarı itibariyle direnme kararına karşı temyiz yasa yolunun açık olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, 1 Ekim 2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiş, anılan Kanunun 450.maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte yasa koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için, 6100 Sayılı Kanuna geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
Bu bağlamda 6100 Sayılı Kanunun Geçici 3.maddesi;
“(Ek:31/03/2011 – 6217/30 md.) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.”
Hükmünü içermektedir.
Yukarıdaki madde metninden, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı açıkça anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”; yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427.maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL ;yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1.maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır.
01.01.2014 tarihinden itibaren uygulanacak temyiz (kesinlik) sınırı 1.890,00 TL olup; direnme kararının verildiği 30.10.2014 tarihinde de bu miktar geçerlidir.
16.07.1981 gün ve 2494 sayılı Kanun"un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki "karar" teriminin, Yerel Mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
Yeri gelmişken eldeki davada temyize konu alacak miktarının ne olduğunun açıklanmasında yarar vardır:
Davacı eldeki itirazın iptali davası ile; davalının kuruma atık su aboneliği olmadan kuyu suyunun çarşıdaki lavabo ve tuvaletlerde kacak olarak kullanıldığını iddia ederek, toplam 831,06 TL. miktarlı (411,12 TL asıl alacak + 160,07 faiz + 259,87 masraf olmak üzere) icra takibine yapılan itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar vermiş, davacının temyiz istemi üzerine yukarıda belirtilen karar ile bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararının verildiği 30.10.2014 tarihinde, temyiz (kesinlik) sınırı 1.890,00- TL olmakla; icra dosyasında takibe konulan miktar ve dava değeri (571,19 TL.) açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
S O N U Ç :Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz dilekçesinin 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarih ve 5236 Sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi şekli ile yürürlükteki 427/2.maddesi gereğince REDDİNE, 27.03.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi