Esas No: 2021/14994
Karar No: 2022/16536
Karar Tarihi: 01.07.2022
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/14994 Esas 2022/16536 Karar Sayılı İlamı
4. Ceza Dairesi 2021/14994 E. , 2022/16536 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Çevrenin taksirle kirletilmesi
HÜKÜM : Mahkumiyet
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I-Genel İlkeler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır.
Türk Ceza Kanunu'nun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır.
Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir.
“Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;
“Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.
Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
Yine aynı Kanun'un “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir.
Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir.
Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK'nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.
II- Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler
2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (ı) ve (n) bentlerinde, denizler, içme ve kullanma suları (yapay ya da tabii göller, barajlar, akarsular, yer altı suları vs) ile içme ve kullanma suyu sağlama amacı dışındaki sular şeklinde üç grup su kaynağı belirlenmiş, tanker, gemi ve diğer deniz araçlarının kirletme faaliyetleri ayrıca düzenlenerek, sular her türlü kirlenmeye karşı koruma altına alınmıştır.
Öte yandan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddelerine dayanılarak “Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirleme” amacıyla kabul edilmiştir.
Bu Yönetmeliğin 16 ilâ 21. maddelerinde içme ve kullanma suyu temin edilen yüzeysel sularla ilgili kirletme yasaklarına, 23. maddesinde denizlerle ilgili kirletme yasaklarına yer verilmiş, 25 ilâ 36. maddelerinde ise atıksuların boşaltım ilkeleri açıklanmıştır.
Yine Yönetmeliğin 6. maddesinde alıcı su ortamını kirleten en önemli kaynaklar ve etkenler dokuz bent halinde örnekleme yoluyla sayılmış, sınırlayıcı bir belirleme yapılmamıştır. Buna göre, fekal atıklar, organik atıklar, kimyasal atıklar, aşırı üretim artışına neden olan besin maddelerinin alıcı ortamın dengesini bozacak şekilde aşırı boşaltımı, atık ısı, radyoaktif atıklar, deniz dibinden taranan malzeme, çamur, çöp ve hafriyat artıklarının ve benzeri atıkların boşaltımı, gemilerden kaynaklanan petrol türevli katı ve sıvı atıklar (sintine suyu, kirli balast, slaç, slop, yağ ve benzeri atıklar), Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliği'nin eklerinde belirtilen maddeler, örnekleme yoluyla sayılmış kirletici unsurlardır.
Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinde alıcı ortam; “Atık suların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yeraltı suları gibi yakın veya uzak çevre” şeklinde tüm su kaynaklarını kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Aynı maddede atık; “Her türlü üretim ve tüketim faaliyetleri sonunda, fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özellikleriyle karıştıkları alıcı ortamların doğal bileşim ve özelliklerinin değişmesine yol açarak dolaylı veya doğrudan zararlara yol açabilen ve ortamın kullanım potansiyelini etkileyen katı, sıvı veya gaz halindeki maddelerle atık enerji”, atıksu ise “Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya tamamen değişmiş sular ile maden ocakları ve cevher hazırlama tesislerinden kaynaklanan sular ve yapılaşmış kaplamalı ve kaplamasız şehir bölgelerinden cadde, otopark ve benzeri alanlardan yağışların yüzey veya yüzeyaltı akışa dönüşmesi sonucunda gelen sular” şeklinde tarif edilmiştir.
Suların korunması ile ilgili esasları düzenleyen Yönetmeliğin 4/j maddesinde belirtilen genel ilke, atık suların arıtılmadan doğrudan alıcı ortama verilmemesidir. Keza Yönetmeliğin 16/a-b bentlerinde arıtılsa dahi atıksular ile her türlü atık ve artığın içme ve kullanma sularına deşarjına izin verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. 21. maddesinde de, içme ve kullanma suyu temini dışındaki amaçlarla yapılmış göllere, göletlere ve set çekmek suretiyle biriktirilmiş sulara arıtılmamış evsel ve endüstriyel nitelikli atıksuların verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yine “Alıcı Ortama Doğrudan Boşaltım Esasları” kenar başlıklı 26. maddenin (d) bendinde ise “her türlü katı atık ve artıklarla, arıtma çamurları ve fosseptik çamurlarının alıcı su ortamlarına boşaltılması” yasaklanmıştır.
Burada önemle vurgulanması gereken husus şudur; Yönetmeliğin 21/1. maddesinde sözü edilen içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj izni, arıtılmış olma koşuluna bağlanmıştır. Atıksuyun arıtılmış su olduğunu kabul etmek için de, bunların Yönetmeliğin 31. maddesi ile ekinde 16 grup halinde belirlenerek tablolar halinde gösterilen sektör kapsamındaki tesis tipi için kabul edilen limit deşarj değerlerine uygun olması gerekir. Aksi durumda atıksuyun tam olarak arıtıldığından, içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj edilme koşulunu sağladığından bahsedilemez.
Özetle; içme ve kullanma sularına arıtılmış olsa dahi her türlü atık ve artığın deşarjı yasaklanmış, içme ve kullanma dışındaki sulara deşarj, arıtılmış olma koşuluna bağlanmış, atıksuyun arıtılmış olma ölçütü de, atık suyun oluşum kaynağı dikkate alınarak Yönetmeliğin ekindeki sektörlere göre limit değerlerle ifade edilmiştir.
III - Yargılamaya Konu Olay
Sanığın yetkilisi olduğu Geri Kazanım San.Tic.A.Ş. şirkette,olay tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü tarafından yapılan denetimde tehlikeli atık kapsamında kalan 150110 atık kodlu kontamine ambalajların içerisindeki kimyasalların beton zemine döküldüğü ve yağmur suları ile birlikte yağmur suyu kanalına karıştığının tespit edildiği ve sanığın bu şekilde gerekli tedbirleri almaksızın çevreye zarar verecek şekilde atıkların suya karışmasına sebebiyet verdiği iddiasıyla çevrenin taksirle kirletilmesi suçundan dava açıldığı görülmektedir.
Sanık mahkeme aşamasında alınan savunmasında; “ Ben geri dönüşüm işi ile uğraşıyorum. Bana gösterdiğiniz fotoğraflar benim iş yerime ilişkin fotoğraflardır. Gösterdiğiniz fotoğraflar her zaman olan görüntü değildir. İş yerinde arıtma vardır. Gösterdiğiniz kovaları yıkayıp, presleyip, eritme tesislerine gönderiyorum. O gün geri dönüşüm tesisimiz çalışmadı, elektrikler yoktu. Bundan dolayı mazgallara akmış olabilir. O gün işin başında değildim. Biz genelde sanayi kuruluşlarından ilk elden bu malzemeleri alıyoruz. Ayrıca bu sektörde çalışan elemanların eğitim seviyesi düşüktür. O nedenle ihmalkarlıkları da olmuş olabilir. Fotoğraflara bir diyeceğim yoktur ” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık ... beyanda; " Sakarya Çevre il müdürlüğünde jeofizik mühendisi olarak görev yapyordum. Şuan AFADtayım. O tarihte ... adlı geri dönüşüm firmasında denetim yapmıştık. Yaptığımız denetimde boya ve sollent kutularının üstü açık bir alanda toplanarak bırakıldığını içlerinde kalan artık kimyasal maddelerin yağmur suyu hattı ile arka taraftaki ana hatta bağlanıp sakarya nehrine dökülmüş olduğunu tespit ettik. Kutuların altında beton bir zemin vardır. Ama üzeri açıktı. O gün yağmur da yağıyordu. Kutulardan akan kimyasallar yağmurun etkisiyle mazgallardan arıtma tesisi görmeksizin direk sakarya nehrine bağlanan kanalla gittiğini gördük. Bu konuda tutanağımızı tuttuk. Akan maddelerin niteliği boya artıkları olduğunu söyleyebilirim. Başkaca bir analizimiz elimizde yoktur. " şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık ... beyanında: " Sakarya Çevre il müdürlüğünde çevre mühendisi olarak görev yapyorum. Rutin olarak ... atık geri dönüşüm adlı firmayı arkadaşımla birlikte denetlemeye gitmiştik. Tutanakta tutmuştuk. Atık geri dönüşümü yapan bu tür tesislerinin üstü kapalı olmak zorundadır. Gerekli hertürlü tedbiri almak durumundadırlar. Tesisin bu anlamda kapalı alanı vardır ama boya tenekeleri olduğunu düşündüğümüz ve değişik kimyasal kutularının üstü açık beton bir zemin üzerinde depolandığını yağmurun etkisiyle kutu içinde kalan kimyasalların mazgallar ile yağmur suyu kanalına oradanda hiçbir arıtmaya tabi olmaksızın başka bir kanala oradan da sakarya nehrine aktığını tespit ettik. Gittiğimiz gün yağmur yağmıştı ancak denetim sırasında yağmur yağmıyordu. Belirttiğim konulardan dolayı tutanak tuttuk. Elimde dosyaya sunulmayan fotoğraflarda vardır. Onlarıda sunuyorum. Yağmur suyu kanalına karışan kimyasalların hiç arıtmaya tabi olmadığını söyleyebilirim. Firmanın kapalı depolama alanı vardır. Ama kapasitesinden daha fazla atık getirmiş. O kısım almayınca açık alana bırakmışlar" şeklinde beyanda bulunmuştur.
1)Dosyada bulunan bilirkişi raporundaki, bahse konu atığın, hiçbir mevzuatla ilişkilendirilmeden, nitelikleri ve kirletici özellikleri açıklanmadan, söz konusu atıkların insan ve hayvan sağlığı açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine,hayvanlar ve bitkilerin doğal özelliklerinin bozulmasına neden olup olmayacağının ancak bilimsel bir çalışma ile yıllara sari olarak yapılabileceği ve bölgenin mevcut durumunun da analizlerinin yapılarak sonucuna varılabileceği, dosya incelemesi ve mevzuat incelemesi sonucunda sanığın kasıtlı bir davranışının olmadığına dair Yargıtay denetimine imkan tanımayan görüşler karar vermeye yeterli görülmemiştir.
Bu suretle, yerel Mahkemece dosyanın, üniversitelerin su ürünleri, çevre mühendisliği, kimya mühendisliği bölümlerinde çalışan öğretim üyesi bilirkişilerden oluşacak heyete tevdi edilerek, tesisin faaliyet alanı ve üretim şekline göre, atığın niteliği, alıcı ortamı kirlettiği ya da kirletme ihtimali taşıyıp taşımadığı yönünden, yukarıda (II) nolu kısımda açıklanan yönetmelikler ya da ekleriyle birebir ilişki kurulmak suretiyle Yargıtay denetimine imkân sağlayacak nitelikte bir rapor alınmalıdır.
Daha sonra rapor içeriğine göre çevre kirliliğinin oluştuğu tespit edildiği takdirde sanığın, yüklenen eylemden kast ya da taksir şeklindeki kusurluluk türlerinden hangisinden sorumlu olduğu tartışılarak hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik kovuşturma ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır.
Kabule göre de;
2-Suçtan doğrudan zarar görme ihtimali bulunan ve davaya katılma hakkı bulunduğu anlaşılan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün davadan haberdar edilmeden yargılamanın sürdürülüp karar verilmesi ile CMK'nın 233 ve 234. maddelerine aykırılık oluşturulması,
3-Sanık hakkında; 17/10/2019 gün ve 7188 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 251. maddesinde Basit Yargılama Usulü düzenlenmiş olup, bu düzenlemenin uygulanmasıyla ilgili olarak, CMK’ya 7188 sayılı Kanunla eklenen geçici 5. maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “hükme bağlanmış” ibaresinin, Anayasa Mahkemesinin 14/01/2021 tarihli ve 2020/81 esas, 2021/4 sayılı kararıyla "basit yargılama usulü" yönünden Anayasa'nın 38. maddesine aykırı görülerek iptaline karar vermesi karşısında, temyiz incelemesi yapılan ve CMK'nın 251/1. maddesi kapsamına giren suç yönünden; Anayasa'nın 38. maddesi ile 5237 sayılı TCK'nın 7 ve 5271 sayılı CMK'nın 251 vd. maddeleri gereğince yeniden değerlendirme yapılması zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ... müdafisinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01/07/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.