10. Hukuk Dairesi 2011/2926 E. , 2012/7473 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, iş kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerin 506 sayılı Yasanın 26. maddesi uyarınca tazminine karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davalılardan...hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı ...avukatı ile davalılardan ... tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesinde iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişinin sorumluluğu konusunda yeni düzenleme getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir hüküm bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi kuralı karşısında, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesidir. Anılan madde uyarınca davalıların Kurumun rücu alacağından sorumlulukları ancak kusurlarının varlığı halinde mümkündür.
Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlı ise de, kusur raporu ve oranları ile bağlı değildir. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hal; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralın da doğal bir sonucudur. Nitekim bu husus, Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Davalılardan .... ait petrol istasyonu inşaatında kullanılmak üzere ...’dan kiralanan kepçenin ...’e ait kamyona sigortalı tarafından yüklendikten sonra sabitlenmemesi ve kamyonun hareket etmesi ile sigortalının kepçe ile kamyon kasası arasına sıkışarak ölmesi sonucu oluşan iş kazasına ilişkin davanın yargılaması sürecinde alınan ve hükme esas kılınan 24.08.2010 tarihli kusur raporunda; ... %50, ... %10, sigortalı %40 oranında kusurlu bulunmuş, ....kusur verilmemiştir. Zararlandırıcı olay nedeniyle... sayılı davasının yargılaması aşamasında aynı bilirkişi heyetince verilen 15.12.2010 tarihli kusur raporunda ise; ... ve sigortalı 3/8’er, ... ve ...ise 1/8’er kusurlu bulunmuşlardır. Aynı olay nedeniyle aynı bilirkişi heyetince, rücu ve ceza dosyalarında farklı kusur oranlarının belirlenmesi açık çelişki olup, çelişkili kusur raporunun hükme dayanak alınmış olması isabetsiz bulunmuştur.
Öte yandan; hak sahipleri tarafından, .... sayılı tazminat davası açılmış olduğu dosyaya sunulun kusur raporu örneğinden anlaşılmış olup, söz konusu dosyanın neticesi araştırılmamıştır. 506 sayılı Kanunun 26. maddesindeki “Halefiyet” ilkesi uyarınca, kurumun rücu alacağı, hak sahiplerinin tazmin sorumlularından, isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken; Anayasa Mahkemesinin 23.11.2006 gün ve 2003/10 Esas ve 2006/106 sayılı kararı ile anılan yasa maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasa’ya aykırılık nedeniyle iptalinden sonra bu madde uyarınca açılan davalarda artık “halefiyet ilkesi’ne” dayanılamayacağı, kurumun rücu hakkının hukuki temelinin (halefiyet değil) bundan böyle; yasadan doğan, sigortalı ya da hak sahibi kimselerin alacaklarından bağımsız, kendine özgü “Basit Rücu” hakkına dönüşmüş olması gözetildiğinde; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporunun, rücu davasında bağlayıcı niteliği bulunmamakla birlikte güçlü delil niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Mahkemece, aynı olay nedeniyle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği yönünden çelişkili kararların verilmesi olasılığının ortadan kalkması, hak ve adalet kurallarına aykırı bir sonuç ortaya çıkmaması, yargıya olan güvenin sarsılmaması yönü gözetilerek, hak sahiplerince açılan ....sayılı tazminat dosyasının sonucu beklenerek, ilgili kararın kesinleşmesinden sonra, tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek, maddi olgu belirlenip, zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğu dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak, varsa çelişki giderilerek belirlenmesi gereği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması , ayrıca ilk peşin değerli gelir miktarına, sosyal yardım zammının dahil edilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı ... avukatı ile davalılardan ..."in bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ..."e iadesine, 30.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.